Oulai, Augusto, Batagov, Pina… Hepsi formda, hepsi heyecan veriyor.
Bu da doğal olarak Türkiye’nin dört bir yanında konuşulmalarını sağlıyor.
Ama dikkat edin, bu konuşmaların tonu giderek değişmeye başladı.
Özellikle İstanbul merkezli spor medyası, her maçtan sonra aynı ezberi okuyor:
“Bizim altyapımız, İstesek alırız, Trabzonspor oyuncuları İstanbul’a hazılıyor’ gibi salak saçma yorumlar çıkmaya başladı.
Yani özetle, kendini dev aynasında gören bir kibir yine sahneye çıktı.
Trabzonspor’un oyuncusu herkesin ağzına sakız değildir.
Bu gençler tesadüf değil, sistemin ürünü.
Trabzonspor yıllar sonra kendi kimliğine uygun, mücadeleci ve karakterli bir kadro kurdu.
Bu çocukların alın terine “altyapımız” diye göz dikmek, emeğe saygısızlıktır.
Ama asıl mesele şu: Trabzonspor taraftarı da bu söylemleri konuşarak farkında olmadan prim veriyor.
Birileri saçma bir yorum yapıyor, biz günlerce onun üzerine konuşuyoruz.
Sonra o da kendini “gündem belirleyen medya” sanıyor.
Bu tablo yeni değil.
Aynısını yıllar önce de yaşadık.
Trabzonspor artık ne saha içinde ne masada eskisi gibi değil.
Unutulmasın...
30 yaşındaki kalecisini 36 milyona satan bir kulüp, genç yıldızlarını öyle ucuza bırakmaz ki bırakmayı da düşünmüyor.
Bugün Trabzonspor’un gençleri için Türkiye’de o rakamları karşılayacak tek bir kulüp yok.
O yüzden İstanbul medyasının hayal satmasına gerek yok — ne cüzdanları yeter, ne cesaretleri.
Trabzonspor’un gençleriyle gurur duymak başka, onları “kim alacak” tartışmalarına meze etmek başka.
Biz birincisini yapalım, ikincisini değil.
İstanbul medyası primle beslenir, sessizlikten korkar.
O yüzden en büyük cevap; onların konuşmalarını değil, sahada Trabzonspor’un yürüyüşünü izlemektir.





