Esnaf kırmızılara boyamış vitrinlerini.Hacısı hocası,inananı inanmayanı sırf biraz daha iş yapabilmek için türlü türlü süsler,balonlarla donatmış etrafı.Kimi beyaz köpüklerden serpiştirmiş kıyafetlerin üzerine,kimi çok ciks bir takım elbisenin üzerine kıpkırmızı bir kukelata takmış kendince.İç çamaşırı satan dükkanları zaten geçiyorum.Asıl amaçlarından saparak neredeyse eli kırbaçlı mankenlere kırmızı ne bulduysalar giydirme telaşına düşmüşler.Bizler boğayız ve kırmızıyı görünce saldıracağız gibimi düşünüyorlar acaba.Kampanya içinde yeni kampanya oluşturanlar,yılın son indirimi diye afiş hazırlayanlar ve bütün bu hengamenin önünden geçip giden montsuz,ayakkabısız çocuklar.Hayatın iki farklı köşesini aynı karede görmek ve sessiz kalıp birazda görmezden gelmek çok acı.Sırf doymak bilmeyen arzu ve egolu yönlerimizi yatıştırmak,sakinleştirmek için girilen alışveriş çılgınlığı.

Gözlem yaparken bundan 30 yıl önceye gittim.Küçük bir çocukken yapmak istediklerim geldi aklıma.O zamanlar bu zamanlara göre biraz daha mat geçerdi sanırım.Gözlerimi kapattığımda kendimi kahverengi çizgileri olan koltuğumuzun üzerinde görüyorum hep.Camdan dışarı bakan beni görüyorum.Helak düşmüş bir bedendi benimkisi ve sürekli anneme neden hâlâ kar yağmadı diye mızmızlanmalarımdı sanki tüm çocukluğum.Bacak kadar boyumla ne çok anı biriktirmişim meğer,yeni haberim oluyor.Tebessümlerden tebessümlere geçtim bir müddet.Hatta bir ara dudaklarımın kıpırdayıp bazı cümleler içinde kendine yer bulduğunu bile gördüm bu anıları yaşarken.

Genelde annem vardı anılarımda.Koşturup durmaları,ev işleri felan..O zamanlar en büyük eğlencem ekmek almaya giderken ve ya dönerken yaptığım extra eve geç gelmelerimdi.Beş dakikaya burda ol dediği için altıncı dakikada camdaydı annem.İki seçeneğim vardı.Ya eve gelmek ya da balkonda çillenerek dallanmış budaklanmış olan patateslerden kafama yemek.Terlik fırlatma konusunda da ünü mahalleyi sarmış ama bu özelliğini genellikle ev dışında değil,ders yapmaktan kaçtığım zamanlarda kullanmayı seçerdi.Portakalları tekerlek biçiminde keserdi.Muzda vardı menüde ama o zamanlar bulunmaz denen hint kumaşına rakip sayılırdı yılda bir kez yediğimiz bu meyve çeşidi.Kardeş payı yapılır, misafirlere de kalması sağlanırdı.Misafir dediğime bakmayın siz.O zamanlar misafirlik yoktu.Kapıyı vuran girerdi içeri.Herkese,her dosta ve komşuya açıktı kapımız.Işık yanıyorsa sorun yoktu yani.

Babamın yılbaşından İki gün önce kadınlar pazarından canlı canlı aldığı ama eve gelmeden hemen önce bir yerlerde kafasını kestirerek kara bir poşetin içinde,kara bir tavuk getirdiğini hatırlıyorum.Babam kanlı işlerini başkalarına yaptırmayı severdi.Yumuşak kalplidir çünkü.Yüzünün büyük kısmını kaplayan bıyığının altında saklıdır yumuşak kalbi.O kara poşetin içinde duran tavuğu yiyecek olmamızı değil,sabah canlıyken neler yaptığını düşünürdüm hep.Ama ölmüştü.Yapılabilecek en iyi şey Lavabonun içinde duran poşetten dışarı çıkan ayaklarını seyretmekti şimdi.Bazen yanına yaklaşıp poşete ufak ufak vurmak ve ayağa kalkmasını beklemekti umutsuzca.

Cansız bedeni heran canlanacakmış ve beni yiyecekmiş gibi gelirdi,sanki kafasını ben kesmişim gibi.Belkide dokunmamam için annemin uydurduğu bir yalandı bu.Tam hatırlamıyorum.Tüylerinin tek tek yolunacak,içinin temizlenecek olması annemi sinir ederdi çünkü.

O zamanlar tavuk dediğin dürüm şekliyle değil koca düdüklü tencerede saatlerce pişmesi ile meşhurdu.Köy tavuğu biraz daha sert olsada ağırlığı ve lezzeti şimdilerde kolayca bulamayacağımız seviyedeydi.Kabak tatlıları,mısır patlatmaları,kestane,çerezler ve sınırsız içecek gözlerimin önünde şuan.Kocaman kocaman aileler gecenin ilerleyen saatlerine kadar kahkahalar atarak oturur ve tombala oynardık.Ya torbadan çıkan rakamları kollama ya da 3-4 kağıdı kontrol etmekte zorluk çeken babama yardım etme görevim vardı.Yılbaşı geceleri uzun olduğu için gündüzleri şekerleme yaptırırdı annem bize.Hem gece 12 de yağacak olduğunu düşündüğümüz karı görmek için hemde saat 2 sularında çıkan dansözü seyretmek içindi bu gündüz molası.Annemde akşama misafir gelecekse hazırlıkları tamamlamaya çalışırdı fırsattan istifade.Gerçi her gelen bişeyler getirirdi ama ev sahibi mutlaka altta kalmamalıydı.

Yılbaşı gecelerimin büyük çoğunluğunda kar yağmamış olabilir ama o günlerde yaşanılan birlikteliklerle bugünlerimin uzaktan yakından alakası olmadığını şimdilerde daha rahat görebiliyorum.Değişen dünyada bizlerin aynı kalması saçma olurdu zaten.Keşkelerimiz ve şimdiki keşmekeşlerimiz birleşince çocuklarım geliyor aklıma.Biraz da o yollarda sefil sefil gezen çocuklar.Gönüllerince eğlenebilmeleri için elimden gelen ne varsa yapmaya çalışıp fırsatlar yaratmaya çalışıyorum renkli ama matlarla dolu hayatımda.

Sizde öyle yapın,karın yağmasını beklemeyin.

Elinizden geliyorsa tüm çocukları sevindirin..