Bu hafta ki yazıma sonda söyleyeceklerime başta söyleyerek başlamak istiyorum. 

Uzağa gitmeden, daha bir maç eksiği ile 1 sezon önceydi, Trabzonspor yine kendi sahasında oynuyor sahada 9 yabancısı vardı. 

Yenilgiden sonra eleştirilere içi geçmiş, emekli oyunculara ve menajerlere kulübün paralarını har vurup harman savuran, dibe çökmesinde büyük rol oynayan Dönemin Başkanı Muharrem Usta cevap veriyor: “9 oyuncumuz vardı sahada. Ondan derdimizi maçın önemini, onlara anlatamadık” 

 Savunmaya bakar mısınız? Bakıpta lütfen hizaya gelin.

Ve bir sonraki sezon hatırlarsınız zar zor 5. olmuştu takımda teknik direktör Rıza efendi, "bu büyük bir başarıdır" dercesine böbürlenmişti… 

Yani kar dağından, kar bağışlayıp; futbol şehrini, futbol fukarası yerine koymuşlardı. 

Yıllardır;

"bu gidişlerin sonu hüsrandır. 

çözüm alt yapıdadır. 

Özündedir, 

Kendi evlandındır” 

diye yazıp çizerken 

"Trabzonspor Avrupa takımıdır, 

söylemlerinin eskide kaldı, 

bir daha geri gelmez o başarılar, 

bari oldu olacak hayal ettiğin böyle bir takımın başına da Ahmet Suat’ı veya Özkan hocayı getir olsun bitsin” 

diyen ukalalar azınlıkta değildiler. 

Bakın ben haklı çıktım demiyorum. 

Sevmem de böyle demeyi.. 

Kuşkusu olanlara; 

Trabzon’un bir futbol tarlası, dağı, taşı, futbol madeni gibi yetenekli bordo-mavi renklerin sevdalıları olduğunu, bu yürekli gençlerin her daim çakmak çakmak gözlerinin çaktığınını hatırlayın. 

Eskiden olduğu gibi gelecekte de onlar gibi bu şehri o güzelliklere taşımayı istediklerini,  yeterki onlara güvenilmesini, şans verilmesini, beklediklerini bu gün de yaptıklarından yapacaklarının kanıtı oldğunu, kısaca anlatmaya çalıştım. 

Hepsi bu kadar… 

PİLOTLARIN RESİTALİ… 

Gelelim dün akşam ki maça değil, futbol şölenine diyeceğim. 

Bu Trabzonspor’u seyretmeyenler, çok şey kaybettiler. 

Futbol adına, futbolcu adına, futbol resitali adına, isimsiz futbol kahramanları adına, dahası Trabzonlu gençlerin elçileri adına… 

Nasıl bir sınav verdiklerini, yalnız dün akşam kaçırmış oldular.. 

Böyle Trabzonspor’u, bundan böyle izlemeye devam etsinler. 

Çünkü dün akşam ki şöleni, ilerleyen aylarda yeniden izleyebileceklerdir. 

Göreceklerdir ki, bu takım, yenmek için sadece futbol oynamayı değil formasını ve taraftarını da düşünüyor. 

Futbolu güzelleştirmek için, her şeyi yaparken, dersler verirken, efendiliği asla elden bırakmıyorlar. 

Pislik, sahtekarlık yapmayıp,  alın teri çalmayı da asla düşünmüyorlar. 

Gençler, camialarından dolayı belki 20 puana yakın haklarının hakemler tarafından çalınmasına rağmen, centilmenlikten çıkmıyor, gözyaşlarını içine atıyorlar. 

Bir dönem Türk Milli Takımının, Danimarkalı hocası Sepp Piontek'in  “Elimden gelse 7 olan Trabzonlu futbolcu sayısını 11’e çıkarırım” dediği Milli Takıma, ağabeylerinin misyonuna, kaldıkları yerden devam ettirmek için talip olduklarını haykırıyorlar. 

Evet Trabzonspor, 2. yarı hep güzel oynuyor, oynadı da.. Ama dün akşam başkaydı. 

Nuri kardeşimin dediğim gibi; "bu Yusuf, bu Abdülkadir’ler, adeta savaş pilotlarını andırıyor” 

Artık, nokta atışı yapmaya başladılar. 

Bu gidişle daha da ustalaşıp iğnenin deliğinden iplik geçirir gibi futbolu kanevice gibi nakşedeceklerine bende inanıyorum. 

Ne diyelim, yolunuz açık olsun. 

Maçtan hafızamda kalan bazı noktalara da değinmeden geçemeyeceğim

Bazılarına göre Beşiktaş, ilk yarı taktiksel olarak defans yapmaya çalıştı. 

Hayır hayır beyler,

Trabzonspor’un o baskılı oyunundan o kadar bunaldılar ki ileriye çıkmaya dahi mecalleri kalmamıştı. 

Trabzonspor’un dün akşam ki yaptığı genişlikler, derinlikler, ardı ardına ters toplar, olmadı göbeğe paslarla 2’ye 1’ler, Beşiktaş’ın adeta başını döndürdü. 

Trabzonsporlu, hücum oyuncuları biraz daha dikkatli olabilselerdi, Beşiktaş dün akşam tarihi bir yenilgi ile İstanbul’a dönebilirdi. 

İkinci yarı bordo-mavililerin kendi alanında oyunu kabul edip kontra atak düşüncesi bana göre doğruydu. 

30 bin kişiye iftarı zehir edenler, kimlerse onlara diyecek söz bulamıyorum sadece Allah’a havale ediyorum. 

Bir de hakem Aydunus vardı dün akşam ki maçta… 

Topu sürekli ayaklarına doladı. 

"Durun arkadaş bende oynayacağım" der gibi. 

Güven’in elle sımacına bile göz yummaktan geri kalmadı. 

Takdir haklarını her zaman olduğu gibi karşı tarafa verdi. 

Buna karşın, Deniz Çoban diye bir yazar, "kusursuz maçın kusursuz yönetimi” diye Aydunus’a övgüler yağdırdı. 

 Ne dersiniz, bugün Ramazan. 

 Sonuçta ligin bitiminin bir değil de çok da değilde, 5 maç daha olmalı idi ki, alemin kralının kim olduğunu görselerdi. 

Dip not; Ünal hocadan neden bahsetmiyorsun diye görüş bildiren bazı okurlarımız var. Daha önce bu güzelliklerin bir mimarı var isimli yazımı okumamış olacaklar ki böyle bir serzenişte bulunuyorlar. Lütfen o yazımı okumanınızı rica ederim.