Çok gezen mi, çok okuyan mı tartışması sürer gider yıllardan beri...

İkiside bilir aslında, kimi sayfalarda gezer dünyayı, kimi denizlerde, kimi havada, kimi karada. Ben görmeden, hissetmeden, yaşamadan öğrenme taraftarı değilim. Türk Hava Yolları’nın 90 Avroluk gidiş dönüş Hırvatistan bilet fırsatını değerlendirip Zagreb’e 3 günlük bir seyahate çıktım.

Yeditepe Üniversitesi’nde öğrenim gören ve bir süre Trabzon’da eğitim gören Bora Ayonur kardeşimiz eşlik etti bize bu seyahatte. Seyahate çıkmadan önce Trabzon Belediyesi ile ilgili yazdığım en zayıf halka yazısına birçok yorum ve telefon aldım. Eleştiriler genelde yapılanların görmezden gelindiği yönündeydi, şikayetlerdeki yoğunluk ise mahalle yollarının içler acısı durumu. Evet yapılanları görmezden gelmek gibi bir huyu vardır biz gazetecilerin bu genelde yorumlarda olur taki tüm eksiklikler tamamlanıncaya dek. Bu meselelere önümüzdeki günlerde tekrar değineceğim.

Zagrep maceramıza devam edelim isterseniz.

THY dış hat ekonomi bileti ile seyahat ettik. Pegasus’un 2 sıra koltuğuna eş değer bir genişlik. Koltuk arkalarında ekranlar. Joy stickler, filmler, ikramlar… Sıkılmanız imkansız. İnanılmaz bir ilgi inanılmaz bir rahatlık. Rus Milli takımının gerile gerile uçakta yayılıp Türkiye’ninde tanıtıldığı THY dergisini okumaları beni gururlandırdı. Koltuklarım kabardı, Türk olmaktan Türkiye’nin böylesine kaliteli bir markaya sahip olmasından bir kez daha gurur duydum THY’nin çağa ayak uyduran bu hızını görünce. Ortadoğu ülkelerine de, ülke içinde birçok ile de seyahatim olmuştu THY ile fakat böylesine bir lükse rastlamamıştım şahsen. Dilerim THY kendi vatandaşına da yabancı müşterilerine gösterdiği özeni gösterir ve yurt içi seferlerde de aynı lüks, aynı rahatlık sağlanır. İşte o zaman bir dünya markası olunur.

Otobüs firmalarının eski internetsiz otobüslerini Trabzon seferlerine koyup Antalya, Bodrum’a VIP otobüsler vermesi gibi bir şey bu. Trabzon’a yolla külüstür uçakları, Adana seferlerinden alkolü kaldır, Bodrum seferlerine yeni uçak koy. Müşteriler arasında sınıf ayrımı yapmak onları ayrıştırıp, hizmette kaliteyi, gelişmişlik seviyesine göre il il, ülke ülke ayarlamak THY’yi büyütmez küçültür. Ayrıca Türkiye’de şehir içi bazı hatlarda alkollü içecek hizmetini kaldırıp dış hatlarda bu hizmetin en alasını vermek kendi vatandaşına 2. sınıf insan muamelesi yapmaktan başka bir şey değildir. Alkolü savunan bir kişi değilim fakat sınıf ayrımına şiddetle karşıyım.
THY’yi mi anlatacaksın, Zagrebi mi diyecksiniz.


Fotoğraflar: Bora Ayonur  http://www.boraayonur.com/

Hırvatistan’ın başkenti Zagreb ile Türkiye arasındaki ilişkilendirmelerden önce bu ülke ile ilgili kısa bir değerlendirmede bulunalım. Bir Balkan ülkesi mi, yoksa bir Batı Avrupa ülkesi mi Hırvatistan. Gezerken ve halkı ile konuşurken bu sorunun çelişkili cevapları arasında yoğruluyorsunuz. Pek kabullenmek istemeseler de Balkanlığı, kültürü, yaşam tarzı ve şehrin yapısı bu kimliklerinden onları koparamıyor. Vize sistemini AB’ye uyumlu hale getirmek için yapılan çalışmalar neticesinde 1 Nisan’dan itibaren Türkiye’ye vize uygulaması koyan Hırvatistan gerekçe olarak Temmuz 2013’te AB üyesi olmayı gösteriyor. Hırvatistan’ın AB adaylığının Türkiye ile eş zamanlı kabul edildiğini de hatırlatmak isterim.

Başkent Zagreb şehri ise aynı bizim Türkiye’de olduğu gibi!!!

Yaya kaldırımına ayağınızı koyduğunuzda tüm trafik duruyor.

Sanki araçların kornaları sökülmüşçesine kimseler kornaya basmıyor.

Hatta inanmayacaksınız tramvay bile duruyor yaya geçidinde bekleyen bir yaya gördüğünde...

Asgari ücret 500 Avro ama insanlar 1500 Avroluk bir yaşam sürüyor. Birbirlerine ve doğaya olan saygılarından ötürü.

Para birimi Kuna. Değeri bizim paradan düşük. 3 kuna 1 TL ediyor.

Kalem ile çizilmiş sanki cadde ve sokaklar.

Şehir merkezi yeşilden yoksun…

Birçok sokakta bisiklet yolu.

Öyle herkes engelliymiş gibi koca sarı sarı taşlara hiçbir yerde rastlamadım.

Her gün ayrı bir sergi, ayrı bir kültürel etkinlik ayrı bir heyecan ve renk cümbüşü sokakları.

Şehri boydan boya yaran metro ve tramvay hatları.

Enflasyon rakamları Türkiye ile eşdeğer.

Elektronik eşya Türkiye’ye göre pahalı..

Akaryakıt ise Türkiye’den yüzde 50 daha ucuz.

1800’lü yıllardan bu güne kadar yaşamış ve hala sapasağlam ayakta duran tarihi binalar.

Her binanın altında, yanında, ortasında otopark alanları. Her köşe başında elinde bir enstrüman ile şarkı
söyleyen sanatını icra eden kişiler.

Bir tane dilenciye rastlamadım 4 gün boyunca. Öyle bir gelenek yok bu ülkede. Dilenen de sanatıyla, mesleğiyle dileniyor.

Şehrin merkezinde şemsiye ve ısıtıcı ile sokağa serpilmiş restaurant ve kafeler halkın buluşma yerleri.

Televizyonlarda ise belki inanmayacaksınız ama çoğunlukla Muhteşem Yüzyıl dizisi izleniyor.

Adres sorduğumuz herkes, Türk olduğumuzu öğrenince şaşırıyor, ne işiniz var buraya nasıl geldiniz diyor sonra mutlu bir şekilde size nasıl yardımcı olabiliriz diyordu. Ayrıca Türk olduğumuzu duyunca ilk tepkilerinden biri de bize ilk Sultan Süleyman ve ardından Hürrem Sultan’ı sormaları. Ayrıca İstanbul, Sultanahmet ve Taksim… En çok bildikleri yerler. Keşke adam gibi çekilmiş tarihimizi anlatan bir film olsaydı da şu Muhteşem Yüzyıl övünebilseydik diyordum her Sultan Süleyman ismini duyduğumda.

Kilise çanlarının altında adres sorduğumuz 20 kişiden 4’ü müslümandı. Zagrep meydanında nöbetleşe Saksafon ve gitar çalan müzisyenler var. Meydana yaklaştığınızı müzik sesinden anlayabiliyorsunuz.

Aileden kopuk bir nesil yetişiyor o topraklarda. Gecenin geç saatlerine kadar gençler sokaklarda kefelerde, barlarda… Yaşam tarzları bu. Fakat 4 günde bir tane bile polis görememiş olmam, oradaki huzuru ve insanların bu yaşam tarzından memnuniyetini ortaya koyuyordu.

Yerel gazetelerin tümü tabldot baskıya geçmiş.

Sokaklar tertemiz ve ışıl ışıl.

Hele hafta sonları. Cumartesi öğleden sonra herkes kendini tatil moduna alıyor. Yiyecek içecek yerleri hariç hemen hemen her işyeri kapalı. AVM’ler ve marketlerde dahil.

Pazar günü kendimizi insanların akışına bırakıp Jarun gölünde buluyoruz.

Tüm şehir neredeyse buraya akıyor. Kimileri kano keyfi yaparken, kimileri paten kayıyor, kimileri bisiklet sürerken kimileri yürüyüş yapmayı tercih ediyor. Göl kenarında taş sektirenler, gençler için hazırlanmış binlerce dönümlük oyun alanları, basketbol sahaları ve daha niceleri. Kendine zaman ayırmayı seven bir halk, dinlenmeye önem veren bir nesil.

Rengarenk, tarih kokan disiplinli bir başkent.

Dönüş günü geldiğinde memleketine kavuşacak olmanın verdiği heyecan ile bu şirin, romantik şehirden ayrılacak olmanın verdiği hüzün farklı bir ruh haline büründürüyor sizi

İstanbul’da korna sesleri, yayaların üzerine süren araçlar, tıklım tıklım otobüsler ve mutsuz yüzler karşılıyor sizi ve Hoş geldin diyor o büyük karmaşa size.

Yine sayfalar yetmiyor, paylaşmak istediğimiz o kadar ayrıntı var ki, biraz da fotoğraflarla seyredin diyoruz.
Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’i