Ballon D’or:

France Football dergisi her yıl bu ödülü veriyor ve kimsenin sesi çıkmıyor nedir bu kardeşim,yokmu başka bu ödülü alacak futbolcu diye.Son 10 yıldır iki adamdan biri alıyor bu ödülü.Şimdiden gelecek yıllarda durum kaç kaç olur diye tartışılmaya başlandı ve bahis şirketleri bu işten kaç para yeriz telaşına düştüler bile.Son anketlerde bu çekişmenin 5 sene kadar daha süreceği ve muhtemelen 8-7 birisinin galip geleceği yönünde.Umarım kaybeden Ronaldo olmaz çünkü muhtemelen intahar eder diye tahmin ediyorum.O kadar hırs kaplamış ki bu çocuğu gözü golden başka hiçbir şeyi görmüyor.Adeta topu bana verin ben atayım derdinde.Takım oyuncusu yerine ben ona Play station oyuncusu diyorum.Topu Ronaldo’ya veriyorsun,hız tuşuna basıp ceza sahasına girmeden şuta basıyorsun.Sonra öne geçiyorsun zaten.O yüzden Messi’yi anlatıp ona olan hayranlığımı anlatmayacağım.

Sosyal Medya Kullanımı:

Şöyle bir etrafınıza bakın.Kaç kişi kullanmıyor olabilir sizce bu hesapları.Benim dedemin ve babanemin yok sadece.Geri kalan kim varsa artık evlerine gidip hal hatır sorma ihtiyacı duymuyoruz.Çok büyük bir dertten kurtardı bizi bu sosyal medya hespları!! Görüntülü istersek görüntülü,bol emoji kullanıp karmakarışık duygularımızı anlatmak istiyorsak mesaj yazıyoruz.Nasılsa biyerlerden internete bağlanmak artık çok kolay.Gir kafenin,çay bahçesinin birine iste wi-fi şifresini ve bağlan tüm dünyaya.Geçenlerde ayakkabı tamircisinde bekliyorum.Kışa girmeden botlarımı elden geçirteyim istedim.İçerde haliyle ayakkabılardan kaynaklanan kokuda var biraz.15-20 dakika bekleyebilirmisiniz dedi bana tamirci arkadaş.Anladım ki benden önce bu cümleyi duyan 3-4 kişi daha var ve oturuyoruz hep beraber.Havada soğuk.O yüzden bu havasızlığa katlanmak zorundayız diğerleriyle.Tabi usta biz otururken çalışıyor.Bir yandan makinede ayakkabıları dikiyor,bir yandan yırtığa bali sürüyor,bir yandan son aşamada boyasını vuruyor..arı gibi yani..iş çok,ayakkabı daha çok..Bizde koyun gibi bekliyoruz elimiz mahkum,ayaklarda terlikle.Birden dikiş makinesinin sesini topuklu ayakkabısını bekleyen kadının sesi bıçak gibi kesti.Hepimiz ellerimizdeki telefonlardan başımızı kaldırmadan kulaklarımızı o kadına çevirdik.Ayakkabı tamirci dükkanında ustaya şu soruyu sordu “wi-fi şifresi varmı acaba”….geldiğimiz nokta bu.ben kısa bir utangaçlık ve kırmızılıkla kapının önüne çıktım.ustanın verecek olduğu cevabı hiç duymak istemiyordum sanırım.Eskiden ustaya işler nasıl diye sorulurdu.

Gurbetten:

Genellikle gurbetlerde karşımıza çıkan manzaralardan biriside memleket özlemi çekenlerin duvarlarına astıkları köy,yayla fotoğraflarıdır.Pek çoğu ya Sümela manastırının ya da Uzungölün farklı açılardan çekilmiş yeşillikler içindeki fotoğraflarını gösterirler eşe dosta komşuya.Biraz güneş almışsa bu ince çerçeveli fotoğraflar solmuş olurlar,fotoğraf camın hemen altından kırışmış,çillenmişte olabilir.Bu ne kadar önemsiz bir durumdur aslında o fotoğrafa bakıp özlemini gideren biri için tahmin bile edemezsiniz.Tarih varsa üzerinde muhtemelen 80 lerden kalmadırlar ve ya en fazla 90 ların başlarından.Zaten anlamıda yok yeni çekilen fotoğrafların çünkü aradıkları ve görmek istedikleri şeyleri göstermemekte kadraja giren ne varsa.İnşaatlar,yapılaşmalar,betonlarla çevrelenmiş küçük bir su birikintisi..hepsi bu.. İşte o yüzden kaldırıp atamazlar o yemyeşil içinde görünen güzellikleri.Bizlerde tıpkı o gurbetteki amcalarımız gibi değiştirmiyoruz hafızalarımızda kalan eski silüetleri ve Araplara inat gitmiyoruz taş ve beton görmeye.

Lozan:

Eğer o tarihte yaşıyor olsaydı bugün yaşayan insanlar ve bundan haberleri olsaydılar utançlarından evlerinden çıkamazdılar sanırım.Hangi koşullar altında kaç devlete karşı bu antlaşmaya imza atmışız ve yok olmak üzere olan bir ırmağı tekrar nehire döndürmüşüz diye bakmak istemeyenlerin çoğunlukta olduğu bir toplum haline getirildik.Ne kadar terstten okumak istesenizde şu bilinmelidir ki artıları eksilerinden çok fazla olan bir antlaşmadır ve buna sahip çıkmak en büyük vatandaşlık görevimizdir.

Trabzonspor:

Ha! Bu arada unutmadan,bu senede şampiyonluğa oynuyoruz Ayşem.Volkan Konak bu satırları yazdığında sene 1998 di.Bu sene işler değişir mi bilinmez ama bilinen en önemli şey dağ gibi büyüyen borç hanemizde artmakta olan sıfırlar..Allah sonumuzu hayretsin.