Trabzonspor’u kurban bayramı öncesi el birliği ile kurban ettiler.

Yazık oldu.

Kimler diye sormanın bir alemi yok.

Maçı seyir eden 7’den 70’e herkes gördü.

Marko Marin’in Erkan’a al da at dediği topu, bu oyuncunun egoistliği ile boş kale yerine direğe nişanladı.

Onur’un boynunu aşan hatalarına bir yenisini daha ekledi.

Adeta pozisyon hazırlayıp takımına gol yedirtti.

Cüneyt Çakır bariz penaltıyı görmemezlikten geldi.


Can çekişen Galatasaray’a bayram öncesi “hediyemdir” dedirtti.

Direklerin 2 şutta Galatasaray’a çalıştığını Trabzonspor adına kısmetsizliğin doruğa çıktığı anlardı. Bunların hepsi tamam.

Aynı fikirdeyim sizinle, isterseniz birde madalyonun diğer yüzüne bakalım.

Bir önceki yazımı hatırlayalarak..

Trabzonspor tüm bu olumsuzluklara karşın hangi takıma yenildi?

Defansı haftalardır yol geçen hanına dönmüş, orta sahası ne camiye ne kiliseye yararı dokunmayan, oynuyormuş gibi görünen, forveti ise varlığını yokluğunu Sneijder’e bağlamış bu takımı “yenmeyenin nikahına zararı vardır” denilen bir Galatasaray hem de yakın yıllarda görülmemiş bir taraftar kitlesi önünde kısacası farklı yenebileceği maçı kaybetti.

Peki takımına güvenmeyen kumaşının ne olduğunu bilmeyen Şota’nın bu mağlubiyette hiç mi suçu yok.

Vardır elbet, daha hafta ortası söyleminde, Sneijderli Buraklı takıma karşı oynamak intihar oynamak ağır olur demedi mi?

Aciz Galatasaray takımından ürkerek kontratak oynamadımı?

İlk yarı büyük bir alanı rakibe bırakıp Galatasaraylı oyuncuların yalancı paslarını 45 dakika izlemedi mi?


2. yarı ile birlikte geriye yaslanıp, “yeter artık” diye teslim olan rakibe karşı müdehalelerinde geç kalmadı mı?

Yaptığı değişiklikler de hatalı davranmadı mı?

Şu Constant’a haddinden fazla sabretmedi mi?

Yazılacak çok şey var ama şimdilik bu kadarı yeter düşüncesindeyim.

Ancak teknik adama sadece şu sözü hatırlatmak istiyorum.

Tarih hiçbir zaman korkakları yazmamıştır.

Tüm Trabzonlu ve Trabzonsporluların Kurban Bayramını kutluyorum, Herşey gönlünüzce olsun.