“İnsanın başına ne gelirse, hep ağzından gelir” der,  şeker hastası ninem.

Kediler, köpekler, yarasalar ve nicesi…

Meseleye farklı bir açıdan bakmalarından olsa gerek…

Sıraladığımız bu canlılar misali ağzı olan her şeyi ‘cuk’ diye mideye indiren 1 buçuk milyarlık Çin ahalisinin hangi salgınla cebelleştiği hepimizin malumu.

Dolayısıyla.

Dünya nüfusunun yüzde 18’lik dilimini oluşturan bu koca ırk…

Ninemin sağlıklı yaşama dair bu önemli tezini doğrulamış ve korona ile gelinen noktada kendisine topyekûn “Evet” demiş durumda.

Bundan mütevellit.

Hazır yeri gelmişken…

Ailemizin koca çınarı, ninem Keziban Pektaş’ı ferasetinden dolayı huzurunuzda tebrik etmek isterim.

İşin şakası bir yana…

İnsan yediğine içtiğine, hakikaten dikkat edecek kardeşim.

Sen kalk…

Bizim milletin çatı aralarında pompalıyla kovaladığı yarasadan çorba yap, sonrada cırım cırım cırla!

Sahip olduğunuz teknolojiyle dünyaya hâkimsiniz ama ninemin öngörüsünden haberiniz yok.

Olmaz yani.

Neyse.

Çinlilerden ziyade.

Asıl meramımıza sahiplik eden…

Bizim cepheye gelelim.

Ninem, o cümleyi kurarken…

Sadece yediğimiz içtiğimizden, yani ağzımıza girenlerden söz etmiyordu değerli okurlar.

Bunlarla birlikte, dudaklarımızdan dökülen cümlelere de hâkim olmamız gerektiğini, her zaman vurguluyordu.

Zira aksi hareket etmek, O’na göre önemli bir hastalığa delaletti.

Ne hazindir ki işte bizler.

Bırakın panzehiri…

Tanısından dahi habersiz bir vaziyette bu amansız hastalıkla, salgınla yaşamaya çalışıyoruz.

Topraklarımızda boş konuşmak, çokbilmişlik gırla…

Biliyorum.

Kabullenmek örseliyor ama acı gerçek bu.

Her halttan haberimiz var.

Şu yaşıma geldim…

Ben daha ‘Bundan haberim yok, ben bunu bilmem” diyene rastlamadım yeminle.

Mesela;

-Siyasetin piriyiz

-Sağlıkta alayımız doktor

-Futbolda zaten hemfikiriz

-İlimde, bilimde, sanatta… Biliyorum ama demem modları…

-Dinde, imanda fetva vermeyen yok

Kısaca, bilmediği konu hakkında methiyeler dizmekte birbirimizin eline su dökemeyiz.

Sonrada, vay efendim bizim toplum Avrupa’nın gerisinde…

Yahu mübarekler!

Tamam.

Adamlar neyi yiyip neyi yemeyelim konusunda bocalıyor, lakin.

Bizler de hangi lafın boş, hangi sözün hoş olduğunun tespiti konusunda izaha muhtaç profillere sahibiz.

Kimsenin altına imza atmaktan imtina etmeyeceği öngörüm şu ki;

Boş laf üretmeye yönelik tükettiğimiz enerjiyi, okuyarak araştırmaya, yani kafa patlatmaya harcasak var ya, abad oluruz abad…

Hiçbir şey olmasa da bir şeylerin mutlaka olacağı yaşamlarımızda, en azından umumi tuvaletlerdeki ‘ellerinizi yıkayın’ gibi enteresan uyarılardan kesin kurtulmuş oluruz.

İnsanoğlu tek sosyal varlık.

Tabiî ki olup biteni yorumlamaya, fikir sunmaya yönelik değil bu eleştiriler.

Vurgulamak istediğim;

Bilgisiz, tecrübesiz, delilsiz, dayanaksız…

Kurduğumuz her cümleyi hiddetle savunurken, muhataplarımızı şiddetle reddetmek gibi bir salgınla da biz cebelleşiyoruz.