Üstüne ekleyenimiz zaten olmadı…

Tee, dedenin dedesinden kalma arazi.

Zamanla…

Çocuklara böl, torunlara böl, kardeşlere böl.

Sonra…

Sonrası malum.

Köyde kişi başı 5 yüz metrekare tarla.

“Yahu, onu da kim ekip biçecek!”

Hurra topyekûn şehre göç!

Gittin…

Ev kira, ateşe, suya fatura...

- Ama ne yer ne içeriz?

- Marul bir lira, maydanoz buçuk, soğan bedava...

Gaye...

- Yeter ki, çocuklar çekmesin okusun.

Şimdi.

Bugün.

Sırf bu zihniyetten mütevellit…

Şehirler büyüyüp köyleri yutmuş.

Hazırcılık en feci salgın…

Üreten yok.

Hassaten.

Eskinin bahse konu o köylerinde dahi…

Tatsız ekmek fırından servis, sütsüz yoğurt bakkaldan.

Daha mühimi…

Vaktiyle düğün dernek kuran güzelim bağ bahçeler, bakımsızlıktan ormanlara teslim.

Velhasıl.

Zammıydı, hayat pahalılığıydı bas bas bağırıyordu vaktiyle.

Duymadık.

Görmezden geldik

Yok saydık.

Şimdi koca gemi su alıyor, birbirimize bakıp sorumlu arıyoruz.

Çabalar boşa ahali.

Bilinmeli ki burjuva takımı hep bir yolunu bulur.

Sen yaşamak istiyorsan pusula şu:

Ata toprağıyla arandan mesafeyi kaldıracaksın.

En azından beş yaprak marula veremediğin 20 lirayı kurtarabilmek için toprağını avuçlayacaksın.

Zaten başka çare yok.

Madem marul maydanozun tribi gücüne gidiyor…

Eline yapışmaz.

Az biraz toprak kokacaksın!