Kimse kusura bakmasın!
Başlıkta geçen cümle yıllardır, öylece askıda duruyor!
★
Baştan belirtelim…
Meramımız hiç kimseyi hedef tahtasına koymak veya yargılamak değil, aksine kırsalda yaşayan vatandaşın sesi olup sorumluları uyarmaktır.
★
Yaşım kırkı geçti.
Bu yaşıma kadar köyümle bağımı hiç koparmadım.
Bundan mütevellit, sırf doğduğum topraklara olan bağlılığım gereği aktif mesleğimi sürdürdüğüm işyerime gidebilmek için her gün yaklaşık 100 kilometre yol kat ediyorum.
Yani ikametim, hamuruyla harmanladığım köyümde.
Dolayısıyla, kırsalda yaşanan sorunların hem yakından şahidi hem de mağduru olarak bu satırları kaleme alıyorum.
Zaten gelinen süreçte de gördük ki köylünün derdinden ancak köylü anlamakta.
Hasılı.
Bayramdan bayrama, düğünden düğüne, hasattan hasada, cenazeden cenazeye gelip cafcaflı cümleler kurmakla, seçimden seçime kahvehaneleri dolaşmakla sorunlar çözüm bulmuyor.
★
Akçaabat ilçesi, Derecik-Uğurlu Mahallesi’nde durum ortada…
Toplu taşıma neredeyse yok hükmünde.
İnsanlar şehre ulaşabilmek için ya kendi imkânlarını kullanıyor ya da şoför esnafına mahkûm.
Ortada sessiz bir çığlık var.
Şoförüyle yolcusu akraba, eş dost, komşu olunca herkes sesini kısmış durumda.
Perde arkasında bize gelip dert yanan çok…
Diyorlar ki: “Belediye otobüsü talep etsek şoför esnafına ayıp olacak, istemesek ceplerimiz tükendi.”
Mahalleli böyle bir ikilemde…
★
Vatandaş eğitim-öğretim konusunda da mağdur.
Depreme dayanıksız olduğu söylenerek yıkılan okulun yerinde yapılan prefabrik tek katlı ilkokulun neredeyse tüm ihtiyaçlarını mahalleli karşılıyor.
Üstüne, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü kalorifer işçisi ver(e)memiş!
Zaten kalorifer sistemini de kendi imkânlarıyla yaptıran köylü, çocukları üşümesin diye bu kez de aralarında para toplayıp mahalleden birini görevlendirmişler.
Diğer yandan, küçücük çocuklar, Milli Eğitim’in tasarruf tedbirleri kapsamında kaldırılan “iki kilometre mesafe kuralı” nedeniyle servissiz şekilde okula yürüyerek gitmek zorunda kalıyor.
Yani minikler, “Burası kırsal, köy. Yağmuru çamuru, yaban hayvanı var!” Diye düşünülmeden kaderlerine terk edilmiş.
Her haneden bir kişinin mutlaka bulunduğu mahallenin en büyük kabristanlığının bakımı da yine mahallelinin omzunda.
Hadi yaplması gereken profesyonel peyzajı/düzenlemeyi geçtik.
Yakınlarına dua etmek veya Kur’an okumak isteyen yaşlılar ile ziyaretçilerin en temel ihtiyacı olan bir kaç tene bank bile ilgili kurumlardan talep edilmesine rağmen kabristanlığa konulmamış.
(İnşallah mahalle için tahsis edilen, yeni 2 dönümlük mezarlık alanında bu tür aksaklıklar yaşanmaz.)
Gelelim ulaşıma…
Adı mahalle, kendi köy olan Uğurlu’nun yıllar önce asfaltlanan yolu tamamen bozulmuş durumda.
Her sene dökülmesi beklenen yaklaşık 5 kilometrelik yol için yapılan her talepte, yama için bir kamyon asfalt gönderiliyor.
Ayrıca, her ne kadar bazı istisnalar da olsa, yol çökmeden yapılan istinat duvarına rastlamak neredeyse mümkün değil.
Sıkıntılar bunlarla sınırlı değil.
Irmaklar bakımsızlıktan ağızlarına kadar taş-toprak dolmuş.
Hatta bazı yerlerde bırakın yağmur sularını, kanalizasyona bağlanması gereken atıklar tarım arazilerine yönelmiş.
Su demişken…
Derecik Vadisi’nde kendi kaynaklarından çıkan içme suları, lav edilen Derecik Belde Belediyesi döneminde Yıldızlı ve Söğütlü’ye yönlendirildiği için, toplamda yedi mahallede yaz boyunca rutin su kesintilerine gidilmiş.
Yaz aylarında haftanın üç günü ancak kullanıma sunulan şebeke suyu için vatandaş “Allah’tan kış geldi de, sularımız kesilmiyor!” yorumlarını yapmakta.
Anlayacağınız, su kaynağı olan 7 mahallede su sorunu var.
Sosyal etkinlikmiş, fuarıymış, pazarıymış…
Bunlara zaten girmiyoruz, ancak şehir merkezleri her şeyi hak ederken kırsalın hiç mi hakkı yok?
Lafla “Kırsal önemli!” demek kolay tabi.
Neticede sebze meyve şehrin göbeğinde yetişmiyor.
Süt, çeşmelerden akmıyor.
Lakin bakıyoruz, kırsalda yaşayan insan modern köle muamelesi görüyor.
Ezcümle ile bugün köyleri önemser gibi görünüp yarın vurdumduymaz davrananlara söyleyelim:
Vebaliniz gerçekten çok büyük!
Kırsal mahalleler her geçen gün biraz daha tükeniyor.
★
Sözümü yineliyorum.
Ben köylüyüm arkadaş!
Ve amacım kamu kurumlarımızı ve kişileri yermek değil.
Eksikleri görüp görmezden gelmek bize yakışmaz.
Hele ki yazmamak hiç olmaz.
Hasılı, daha geniş kapsamlı yazılarımız gelecek.
Serzenişlerimiz ne denli dikkate alınıp ne kadar değer görür, onu da zaman gösterecek.
AHİ EVREN’İN ŞEFKAT ELİ…
Hayat, acısıyla tatlısıyla sürprizlerle dolu…
Kıymetli ağabeyimin geçirdiği kalp rahatsızlığıyla birlikte, yaşadığımız telaş ve endişenin içinde soluğu Trabzon Ahi Evren Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde aldık.
Böyle zamanlarda, hastanelerin o soğuk koridorlarında insanın omzuna dokunan bir elin sıcaklığı kelimelere sığamayacak kadar büyük oluyor.
Bu süreçte, hastamızla yakından ilgilenen, tecrübesi ve samimiyetiyle gönüllerimize dokunan başta Prof. Dr. Turhan Turan ve Doç. Dr. İhsan Dursun olmak üzere;
Bizleri bir an olsun yalnız bırakmayan kurumun İdari ve Mali İşler Müdürü Erol Verep ile şifa yolunda emeği geçen tüm sağlık çalışanlarına ailemiz adına yürekten teşekkür ediyorum.
İyi ki Ahi Evren var, iyi ki bu şehre umut oluyorlar.
★★★
Yazmak iyi gelir.
Bana;
“apektas6161@gmail.com” adresinden ulaşabilirsiniz.