Trabzon Kent Konseyi tarafından düzenlenen Ulusal İklim Değişikliği ve Su Sempozyumu kapsamında konuşan Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Seda Özlü, iklim değişikliğinin göç üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Özlü, iklime bağlı göçlerin yalnızca afet kaynaklı değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel nedenlerle de şekillendiğini belirtti.
Zorunlu ve İsteğe Bağlı…
Dr. Özlü, göçleri “zorunlu” ve “isteğe bağlı” olarak ayırırken; süresine, mesafesine ve planlı olup olmamasına göre sınıflandırmanın da mümkün olduğunu ifade etti.
Özlü, özetle şu ifadeleri kullandı:
"Göç türlerini sınıflarken, iklime bağlı göçleri de süresine, mesafesine, planlı olup olmamasına göre sınıflayabiliyoruz.
Zorunlu göçler ve isteğe bağlı göçler olarak ayrılabiliyor.
Süreye göre geçici ve kalıcı, mesafeye göre ülke içi ve ülke dışı; bir de planlı yer değiştirme olabiliyor. Yani beklenmedik bir afet olayı karşısında, iklimsel ya da başka bir afet durumunda kamu eliyle yapılan plan ve program çerçevesinde geliştirilen göçleri anlatıyor.
Aslında iklim değişikliğini göç ekseninde incelerken iki başlık bize yardımcı oluyor:
Bunlar, ani gelişen iklimsel olaylar sonucunda gerçekleşen göçler ve yavaş gelişen iklimsel olaylar sonucu oluşan göçler.
Ani gelişen olaylara kıyı ve nehir taşkınları, fırtına ve kasırga, sıcak dalgaları, kuraklıklar ve kuraklığa bağlı su kıtlığı ile orman yangınları örnek verilebilir.
Yavaş gelişen olaylar ise belirli bir süre gerektirir. Örneğin deniz seviyesindeki yükselmeye bağlı taşkınlar, yağış rejimindeki ya da sıcaklık rejimindeki değişiklikler gibi.
İstanbul’da Deniz Seviyesinin Yükselmesi ile Su Baskınları Olabileceği Tahmin Ediliyor
Bunlar tahmin edilebildiği ve öngörülebildiği için daha planlı ve isteğe bağlı göçlerle sonuçlanabiliyor.
Gelecekte Türkiye'nin neredeyse tamamında yavaş gelişen senaryoların gerçekleşeceği, güneye doğru çölleşmenin artacağı ve buna ek olarak İstanbul’da da deniz seviyesinde yükselmeden kaynaklı su baskınlarının ortaya çıkacağı tahmin edilmekte.
Göçlerin bu doğrudan etkilerinin yanı sıra, ani ve yavaş gelişen etkilerin sonucunda ortaya çıkan dolaylı etkiler de söz konusu.
Bunlar, sosyal, ekonomik ve kültürel yapı üzerinde ciddi etkiler yaratıyor.
İklim Değişikliği Sonucu Meydana Gelen Göçler…
İklim değişikliği sonucu meydana gelen göçler, temel barınma alanlarının yıkılması nedeniyle olabileceği gibi yaşamsal kaynakların yitirilmesiyle de ortaya çıkabilir.
Bunlar, değişen iklimsel koşullara bağlı olarak gelişen su, temiz su, enerji ve gıda gibi yaşamsal kaynakların güvenliğinin tehlikeye girmesi ya da iş olanaklarının kaybolması gibi nedenlerle gerçekleşebilir.
Üçüncü bir faktör ise toplumsal kaynakların, toplum içindeki ilişki ağlarının zarar görmesidir.
Dünyada göç olgusuna bakıldığında, 2024 yılı sonu itibarıyla dünya genelinde 83,4 milyon iç göç yaşandı. Bu, aynı ülke sınırları içinde gerçekleşen iç göç hareketlerini ifade ediyor.
Afete Dayalı 117 Göç Meydana Geldi
Türkiye’deki afetlerin dağılımına bakıldığında, 2024 yılında 117 afete dayalı göç süreci yaşandığı görülüyor.
Giresun’da meydana gelen sel felaketi, Tokat’ta yaşanan heyelanlar bu göç hareketlerinin örneklerinden.
İklim Krizinin Çözümüne Dair Neler Yapılmalı?
İklim değişikliği ilk ortaya çıktığında çözüm sorumluluğu ulusal hükümetlere bırakılmıştı. Ancak zamanla sorunun büyüyüp krize dönüşmesiyle birlikte küresel, bölgesel ve yerel düzeyde çeşitli protokollerin hazırlanması zorunlu hâle geldi.
İklim değişikliği geçmişten bugüne kadar incelense de, iklim ve göç olgusunun birlikteliği 2010 İklim Konferansı’na dayanmaktadır.
İlk defa bu konferansta, iklim kaynaklı göçler; yerinden edilme, isteğe bağlı göçler ve planlı yer değiştirme göçleri olarak tanımlanmıştır.
Burada iklim değişikliğiyle ilgili göç olgusuna nasıl yaklaşılması gerektiği ise şöyledir:
Düzenli ve örgütlü bir biçimde gerçekleşmeyen zorunlu göçlerin mümkün olduğunca azaltılması gerekir.
Zorunlu göç gerçekleşmek zorundaysa, yardım ve koruma sağlanmalıdır.
Neler Yapılabilir?
Göç kaynaklı iklim değişikliğini ortadan kaldırmak için önleme ve uyum çalışmaları yapılmalıdır.
Önleme çalışmalarında sera gazı emisyonunu azaltacak müdahaleler planlanırken; uyum çalışmalarında, değişen iklim koşullarının etkilerine karşı her grubun uyum kapasitesini artırmaya yönelik adımlar atılmalıdır.
Bu süreç, kentsel yapı stoğunun ve altyapının geliştirilmesinden erken uyarı sistemlerine, dezavantajlı kentlerin desteklenmesinden afet öncesi ve sonrası risk azaltımına kadar geniş bir alanı kapsar.
İklim, göç ve yerel iletişim bağlamında değerlendirildiğinde; iklim eylem planları, risk ve sosyal kırılganlık analizleri bu sorunlara çözüm üretmede önemli araçlardır.
Sonuç olarak her kent özelinde, kentin kendine özgü koşullarına uygun ve kanıta dayalı veri tabanlarının oluşturulması, iklim eylem planlarının geliştirilmesi ve dezavantajlı gruplara yönelik detaylı çalışmaların yapılması büyük önem taşımaktadır.