“Kuraklık tek başına, günah geçişi değil” başlığı ile yayınladığı açıklamasında Pellevan, şu ifadeleri kullandı: 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nun kuruluş günü olan 16 Ekim, “Dünya Gıda Günü” olarak kutlanmıştı. Her yıl belirlenen bir tema çerçevesinde yapılan etkinliklerde açlık ile mücadele, yetersiz beslenme, adil paylaşım, gıda üretimi ve gıda güvenliğine ilişkin konular gündeme getirilerek doğru gıda ve tarım politikalarına dikkat çekilmek istenmektedir. 2022 yılı teması “Kimseyi Geride Bırakma” vurgusuydu. Daha iyi bir dünya inşa etmek için yapılanlara karşın ne yazık ki 800 bin insan geride bırakıldı, bırakılıyor. 

Ülkemizde geçen yıldan başlayan bir kurak döneme girdik. Belli on yıllık aralıklar ile kurak dönemler oluyor. Bu sefer neredeyse tüm Türkiye’yi etkileyen bir kuraklık mevcut. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün verilerine göre yağış-sıcaklık analizleri haritaları kuraklık var diyordu. Özellikle kuru tarım yapılan arpa, buğday, hububat, mercimek ve nohut gibi ürünlerde gerekli yağışlar olmaz ise Kuraklık gıda fiyatlarının yüksek olmasına da sebep olacaktır. Toprak derinliği10-15 cm olan fındık ve çay bahçelerinde kuraklık veya yağışların depolanamayacağı için bahçelerde verim ve kalitede önemli kayıplar yaşanması kaçınılmazdır.

Türkiye’de 2023 yılının ocak ayın sonu olmasına rağmen kadar hava sıcaklığı neredeyse her bölgede mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Son yılların en kurak aylarının geçtiği süreçte, çetin kış şartlarının yaşandığı kentlere dahi yağış düşmezken, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde bazı ağaçlar çiçek açtı. Diğer yandan yakın tarihte yağışın olmaması durumunda kuraklığın en yoğun hissedildiği tarım sektöründe ciddi sorunlar yaşanacağı kaçınılmaz bir gerçek.

2021’de de kuraklığı çok ciddi yaşadık. Gerek yeterli gübre atılamaması gerekse kuraklıkla ilgili tohumla suyun yeterince buluşamaması nedeniyle buğday üretimimiz 20 milyon tondan 17,6 milyon tona kadar düştü. Çiftçilerimizin şubat, mart, nisanda  beklenen yağışın toprakla  buluşmamam çok ciddi verim ve kalite düşüşü yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Kar örtüsü önemli. Şu anda maalesef kar örtüsünün olmaması barajların, göletlerin dolmasını da etkiliyor. Türkiye en sıcak ve yağışsız aralık ve ocak ayı yaşadı. Tarım doğaya, yağışa bağımlı bir sektör. Dolaysıyla verimlilik açısından sulama önemli. Kuraklık gıda fiyatlarının yüksek olmasına da sebep olacaktır. Kuraklık olmasa da girdi fiyatları TÜİK’e göre yüzde 121 arttıysa eğer çiftçinin tarladaki enflasyonu yüzde 151 ise; bunlar ister istemez yanlış tarım politikaları, pahalı mazot, pahalı gübre, sulama suyunun maliyeti, elektrik fiyatlarının yüksekliği üretim maliyetini artıracak. Bunlar da gıda fiyatlarını artıracak. Yanlış tarım politikalarının üzerine gelecek kuraklık etkisi çok daha fazla biz tüketicileri olumsuz etkileyecektir.

Arz eksiği ve dışalım yoluyla eksiğin kapatılması kısır döngüsünden kurtulabilmemiz için önceliğimiz; kamu yönetiminin piyasada etkin olması, ek ekonomik paketlerle girdi maliyetlerinin düşürülmesi, kredi ortamının iyileştirilmesi, desteklerin artırılması ve  zamanında ödenmesi, uzun vadeli destek yönlendirmesiyle üretim planlamasına geçilmesi, üretimden vazgeçilen alanlarda arz açığı nedeniyle dışalım yapılan temel ürünlerin teşviki, alım taban fiyatlarının maliyetin üstünde belirlenmesi ve üreticiden yeterli alımın zamanında yapılması olmalıdır. Dünya ölçeğinde ağırlaşarak devam eden iklim krizi tüm yaşamı olduğu gibi tarımsal üretimi de kritik düzeyde etkiliyor. İklim krizini acil bir müdahale ile durdurmak mümkün olmasa da onarıcı bir ekolojik yaşam tarzına geçiş, uzun soluklu bir yaşam mücadelesi olarak önümüzde duruyor. Diğer yandan ise gıda egemenliği mücadelesi, tarım ve gıda krizinin her düzeyince mümkün ve gerekli tek alternatif olarak önem kazanıyor.

Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı`nı (2013-2017) yenilemiştir. Kuraklık öncesi, kuraklık anında ve kuraklık sonrası yapılması gereken çalışmaların yer aldığı planlarda ülkemizin zayıf yönleri; ülkesel ölçekte kuraklık erken uyarı ve izleme bilgi altyapısı ve yönetim sisteminin olmayışı, tarımdaki işletme yapısının küçük ve çok parçalı olması, tarımsal toprak ve su kaynaklarının havza temelli yönetilememesi, toplam alan içerisinde sulanabilir alanın düşük olması nedeniyle üretimde yağışlara bağımlılık, kuraklık konusunda Ar-Ge çalışma sayısının az olması şeklinde sıralanmıştır. Yıllar itibarıyla bu planlar için somut adımlar atılamamış ve belirlenen hedeflerin büyük çoğunluğuna ulaşılamamıştır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü bünyesinde anlık ve uzun dönemlere yönelik yağış, sıcaklık, hidrolojik ve kuraklığa yönelik çalışmalar yapılmakta ve işin tarımsal boyutu ile ilgili de uyarı ve raporlarını kendisine ait internet sayfasından yayınlanmaktadır. Ancak yapılacak öngörülerin tutarlılığında olabilecek başarısızlıklar işin başka boyutudur. Çiftçiler ile bu tür bilgilerin paylaşım zinciri oluşmuş değil ve bu bilgileri nasıl kullanacakları ve ne anlam ifade ettikleri pek bilinmemektedir. 

Tarımsal kuraklığın ciddi tehdit olduğunu kabullenip bunun için bir eylem hazırlanıyorsa bunu somut örneklerle hayata geçirilmeli. Kuraklık verim azalması, gıda arz açığı, yurt dışından karşılamaya çalışma, yüksek fiyatlı gıda maddesi alma gibi sebepler doğuracaktır. Kuraklık verimi etkileyerek gıda fiyatlarının daha yüksek olmasına neden olacaktır. Fakat kuraklık tek başına günah keçisi değil.

Tarımın doğaya ve yağışa bağımlı bir sektördür. Kuraklık hep vardı, kuraklık hep var olacak. Gerekli bilimsel, teknik öngörülerin, planların hazırlanıp yaşama geçmesi lazım. Ülkemizde tarımsal sulamada modern sulama sistemlerinin kullanımını yüzde 29 seviyelerinde. Hiç vakit geçirmeden yağmurlama ve damlama gibi su sitemlerine geçmemiz lazım. Bu konularda bütçe ayrılıyor ama yeterli değil. Devlet su işlerine bütçe ayrılıp daha fazla ana kanalları, göletleri, barajları acil olarak yapması bir zorunluluk haline gelmiştir.

Tarımsal altyapı sorunlarının çözülmediği, dışa bağımlı girdi fiyatlarının sürekli arttığı, uygun kredi olanaklarının yaratılmadığı, desteklerin yeterli ve zamanında ödenmediği önümüzdeki üretim döneminde iklim koşullarındaki olumsuzluklardan dolayı çiftçileri daha da zor bir dönem beklemektedir. Kuraklığın tarla ürünlerinde ortalama yüzde 10-50 arasında verim kaybına yol açması dolayısıyla tarımsal üretimin azalması öngörülmektedir. Ülkemizdeki yanlış tarım politikalarına ek olarak kuraklık nedeniyle yaşanabilecek üretim düşüklüğü arz açığını, bu da talep nedeniyle tüketiciler için gıda fiyatlarının artması sonucunu doğuracaktır. Unutulmamalıdır ki üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zordur ve hatta imkânsızdır. Yetersiz üretim ve artan gıda fiyatları ise zorunlu olarak dışalımı gündeme getirecektir. Oysa özellikle pandemi süreci ülkelerin kendine yeterliliğinin önemini göstermiştir.

Gelecekte gıda egemenliği ve güvenliğinin daha da önemli olacağı kaçınılmaz bir gerçek. Bundan dolayı tarımın serbest piyasa koşullarında belli şirketlerin, belli marketlerin kontrolüne bırakılmaması gerekir. Mutlaka kamunun korumacı bir şekilde alana müdahale etmesi, somut destekler yapması, altyapı sorunlarını, sulama, arazi, toplaştırma sorunlarını hızla çözmesi gerekir. Bunun da bir bakış açısı değişikliği ile olması gerekir. Şu anda serbest piyasaya bağımlı neoliberal tarım politikaları uygulanıyor. Kamu destekleri yetersiz, dışa bağımlılık sürüyor. Bu nedenle tarımda mutlaka kamucu tarım politikalarına geçişimiz şarttır.