Türkiye'nin yakın tarihinde hala aydınlatılamamış olayların başında gelen Susurluk Kazası ve beraberinde ortaya çıkan ilişkiler bugün dahi yeni gelişmelerle kendisini hatırlatıyor.
Son olarak MİT'çi Mehmet Eymür'ün ifade vermesiyle gözler tekrar 1993 3 Kasım'ına giderken, Sabah yazarı Mahmut Övür'ün bugünkü yazısı 15 yıl sonra yaşananların perde arkasını görebilmeye imkan sağlayan bilgiler içeriyor.
İşte Övür'ün 'Susurluk döneminin "Mehmet"ler savaşı' başlıklı o yazısı:
Mehmet Ağar' la Mehmet Eymür çekişmesinin tarihi çok eskilere dayanıyor.
İkisi de son 40 yılda önemli görevlerde bulundu ve birbirlerini yakından izlediler.
Kavgaya
tutuştukları dönem ise Susurluk'u yaratan süreçti... "İki Mehmet
kavgası" dönemin sadece bazı yönlerini açığa çıkartabilir.
O DÖNEMLERİ YAKINDAN İZLEYEN BİR GAZETECİ OLARAK
O dönemi yakından izleyen bir gazeteci olarak, Susurluk'un basit bir kaza olmadığına inanıyorum. Bunu birkaç kez de yazdım.
Kazaya
giden süreçte, Çatlı ile en son sanıyorum ekim ayının 22'sinde
telefonla konuştum. Yani kazadan sadece 12 gün önce. Bu son konuşmamız
oldu.
Israrla Çatlı'dan daha önce söz verdiği ve o günlerde çok
konuşulan "Enişte" ile ilgili altı sayfalık raporu istedim ve ne zaman
vereceğini sordum. Sözünü ettiğim"enişte" bugünlerde de adı sıkça
anılan, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in eşiÖzer Uçuran Çiller'di. O
çevrede Özer Çiller'e "enişte" deniyordu. Raporda da, söylendiği
kadarıyla eniştenin özel işleri yer alıyordu.
Çatlı'nın ısrarıma cevabı kısa olmuştu:
ÇATLI'DAN MAHMUT ÖVÜR'E
"Rapor hazır, merak etme sana gelecek." Böyle dediğinde raporun
gelmeyeceğini biliyordum, konuyu değiştirdim ve o günlerde yaşanan
gerginliği sordum.
O sıralarda Çatlı ve çevresi ciddi bir sıkışma
yaşıyordu. Bir yanda Yeşil'le karşı karşıyaydılar, diğer yanda ise
devlet desteğinin çekildiği konuşuluyordu. Hatta verilen silahlar ve
kimlikler geri istendiği için devlete öfkeliydiler.
Garip bir şeylerin döndüğü kesindi.
Gerginlikle ilgili soruma Çatlı'nın cevabı çok ilginçti:
YA O MEHMET GİDECEK YA BEN
"Çok az kaldı, her şey bitecek. Ya o Memet gidecek ya ben... Bu işi bitirdikten sonra seninle ayrıntılı görüşeceğiz."
Telefonda
"Hangi Memet?" diye sordum ama Çatlı cevap vermedi. Sadece Çin'de
bulunan birilerinden bahsetti. Zaten kısa konuşan biriydi ve son
olarak"Her şey yakında bitecek" demekle yetindi ve telefonu kapadı.
O
dönemin etkin iki Mehmet'i vardı. Biri Mehmet Eymür, öteki de Mehmet
Ağar. Çatlı hangisini kasetti bilmiyorum. İkisiyle de arası açıktı.
Aradan çok geçmedi, 3 Kasım 1996 tarihinde Çatlı'nın Susurluk'ta bir kazada öldüğü haberi geldi.
ÇATLI'NIN ÖLÜM HABERİ YA DOĞRU ÇIKMAZSSA..
O konuşmada geçen "yakında her şey bitecek" sözünü hatırladım. Her şey değilse de o bitmişti.
Kaza
haberini ilk alanlardan biri de bendim. Haberi alır almaz, o dönem Atv
Haber Koordinatörü olan Ayşenur Arslan'ı aradım. "Bunu Ali Kırca'ya
söyle" dedi. Ve Ali Kırca "Doğru çıkmazsa zor durumda kalırız"
gerekçesiyle ne alt yazı verdi, ne de son dakika haberi girdi.
Çatlı o
konuşmadan sonra bir kazayla ortadan kaldırılmıştı. "Bu kadar tesadüf
olamaz" diye düşündüm. Sanıyorum öyle düşünen sadece ben değildim. O
dönem Çatlı'nın ekibinde olan Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın da yıllar
sonra kaza olmadığını söylüyordu:
"Çatlı'nın mert bir insan olduğunu anladılar ve onu öldürdüler."
SOSYAL DEMOKRATLAR O DÖNEMDE BAKANLIK KOLTUĞUNDAYDI
O günlerin dosyası açılmaya başlarsa siyasetin tepesinden
Genelkurmay'a, polis teşkilatından iş dünyasına akla hayale gelmeyecek
kirli ilişkiler ortaya çıkar. Ve en ilginci de bu olayların olduğu
dönemde "sol" olduğunu söyleyen SHP'nin hükümet ortağı olması.
Düşünsenize rahmetli Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı, farklı tarihlerde
de olsa Mehmet Moğultay'dan Fikri Sağlar'a, Ercan Karakaş'tan Seyfi
Oktay'a birçok "solcu" da bakandı...
Bırakın Demirel'i, Çiller'i,
Ağar'ı, bu ülkenin "sosyal demokratları" sokak ortasında infazlar
yapılırken bakan koltuğunda oturuyorlardı ve iktidar ortağıydılar...
BAYKAL LİCE'YE DİREMEMİŞTİ
Lice yakılırken Deniz Baykal bile giremedi...
Gazi olaylarına doğru teşhis koyamadılar..
Ve
Madımak yakılırken, 8 saat neden askerin gitmediğine bir cevap
bulamadılar ama derin devletin tuzağına düşüp,"öfkeli şeriatçılar"
üzerinden siyaset yapmayı bildiler...
Aslında olup biten "İki
Mehmet'in savaşı" değil, Türkiye'nin temel meselelerini zorla bastırmak
isteyenlerle, demokrasi içinde çözmek isteyenlerin kavgasıdır. Bu kavga
hâlâ bitmiş değil, sürüyor...
Türkiye'nin topyekûn temizliğe ihtiyacı var.