Tüm partiler buna bağlı olarak hummalı bir çalışma temposu içindeler.
Şimdilik bir kenara koyulmuş olan ülke sorunlarının yerini de, liste sorunlarının aldığı görünüyor.
Partiler, doğru adaylarla sahaya inebilmek için bölgelerde nabız yokluyor, anketler yaptırıyor.
Diğer yandan aday adayları, partilerinin genel merkezlerine seslerini duyurabilmek için soğuk terler döküyor, canla başla mücadele ediyorlar.
Gazeteler, televizyonlar, sokaklarda bulunan reklam billboardları bu amaç uğruna gülen yüzlerle dolup, taşmış durumda.
“Bu yetmez” deyip, yıldız edasıyla klip çektirenler bile var.
Yani, adaylıklar henüz netleşmemiş olsa bile hiçbir harcamadan kaçınılmamış, tabiri yerinde ise kese ağzına kadar açılmış vaziyette.
MECLİS’TE TRAFİK YOĞUN
İç Güvenlik Yasası’nın görüşüldüğü T.B.M.M ‘de bu süreçten nasibini almış…
Rengârenk aday adaylarının biri giriyor, biri çıkıyor.
Bu yoğun ziyaret akınının sebebini ise, mevcut milletvekilleri ve parti yöneticilerinin büyük bir kısmının genel kurul toplantıları nedeni ile görevlerinin başında olmaları oluşturuyor.
Aday adayları, bu durumdan istifade edebilmek ve hâlihazırdaki vekillerle adaylık kulislerini yapabilmek için haliyle meclis lokantasını ve koridorlarını mesken tutuyor.
İçeriye giremeyenler ise, meclis girişinde taklalar atmak suretiyle “ben geldim” havası yaratıp dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Aslında bakarsanız çekiyorlar da…
Ana haberlerde kendilerine yer bulup, bedavadan reklam sahibi oluyorlar.
Ortak amaçları zaten bu...
Çok konuşulmak, olmadı; gündem olabilmek.
Bir de bütçesi kısıtlı olduğu için yaşadığı bölgeden uzaklaşamayan aday adayları var.
Onlar da farklı bir strateji izleyip, doğrudan çarşı-pazarda ulaştığı seçmeniyle topluca selfieler çektirip, bolca dilek ve temenni notu alıyorlar.
Teferruatlı düşünüldüğünde bu da iyi taktik.
Yani, aday olunan partiye karşı halk desteği.
Mahalle baskısı dedikleri de herhalde bu olsa gerek.
***
Her neyse, bütün bunları geçelim…
Benim güzel ülkemde, her seçim öncesi hep aynı şeyler yaşanır.
Tarihler değişir, kişiler değişir.
Lakin, olan biten hiç değişmez.
Seçilecek olan da , seçecek olan da fazlasıyla mutludur.
Mutluluk (!) demişken…
Gördüğü yakın ilgiden dolayı seçmen, daha çok mutlu olandır aslında.
Neden olmasın ki?
Her baktığı yerde beyaz sakallı dedeler gibi sevecen tavırlar sergileyen vekil adayları vardır.
Üstelik dile getirdikleri her isteği de not alıyorlar.
Daha ne olsun?
Bundan iyisi Şam’da kayısı.
OYUNUZUN RENGİ SİZDE KALSIN
Seçim dönemlerinde aktif rol üstlenip siyaset yapanların dışında, hiçbir vasfı olmadığı halde kendini siyasetçi zanneden, ama sırf kendi çıkarlarını düşündükleri için ardında sürüklendikleri parti tarafından bile kabul görmeyen sözde siyasetçiler de vardır.
Onlar kendilerine bu dönemlerde seçmeni uzaktan izlemeyi görev edinirler.
Aman dikkat ha!
Bakmayın vitrinde olamadıklarına.
Onlar en tehlikeli olanlarıdır.
İşleri güçleri hafiyelik yapmaktır.
“Kim kime daha yakın, kim hangi partiye oy verir” diye kendilerince analizler yaparlar.
Bazen bu kadarıyla yetinmeyip, seçmenin yedi sülalesinin şeceresini çıkartırlar.
Seçim öncesi sergilenen tevazu ve demokrasiden, onlar sayesinde seçim sonrası eser yoktur.
Çünkü artık sadece bu tipler ve salladıkları analizleri vardır sahnede.
Kendi kafalarınca insanları ayrıştırmaya, ötekileştirmeye çalışırlar.
İki kavram vardır onlar için;
“Biz ve diğerleri.”
O diğerleri diye tabir ettikleri kesimin, onlara göre kamuda hiçbir hakları yoktur.
Engel olmak için ellerinden geleni yaparlar.
O denli kin tutarlar yani…
Bunun için siyasi görüşünüz ne olursa olsun çok dikkat edin.
Zemin kötü.
Şov yapmaya hiç gerek yok.
Hani bazı seçmen kullandığı oyu fotoğraflayıp internette paylaşıyor ya; sakın siz yapmayın.
En azından bu ülkede bazılarının demokrasi çıtası yükselene kadar…
***
Bütün bu zorlu mücadeleyi kazanıp sonunda vekil olmayı başarabilenlere gelince;
Onlar, uğruna varını-yoğunu ortaya koydukları o kırmızı ceylan derisi meclis koltuklarına artık kavuşmuşlardır.
Bu durum onlar kadar, kendilerine oy verenleri de çok sevindirir.
Biraz zaman geçer.
Görevlendirmeler, atamalar falan başlar…
Tüm bu yaşananlar, zafer kazandığını düşünen seçmeni daha da mutlu eder.
Artık her yerde bir adamı vardır.(?)
Gün olur, başı dara düşer.
Hatta üstesinden gelemeyeceği çok büyük sıkıntılarla karşılaşır.
Aklına hemen seçim öncesinde “ben hep yanınızdayım” diyen o vekiller gelir.
Yardım için telefona sarılır.
“Alo” dediğinde, karşısına tanımadığı bir ses çıkar.
Çünkü aradığı kişi çok meşguldür.
Tanımıyor olsa da, can havliyle o kişiden yardım ister.
“Ben notunuzu iletirim” der karşıda ki bu gizemli ses, inceden.
Sonrasında iyi günler dileyip kapar telefonu.
Geri dönecek diye bekler, bizim dertli seçmen.
Ama nafile…
Yine dertleri ve tükenen umutları ile beraber baş başa kalır.
“Nereden biliyorsun?” sorusunu duyar gibiyim.
İnanın öyledir.
Yani, bu ülkede genelde hep böyle olur.
İstisnalar tabii ki olabilir.
Ama bu zamanda o istisnalara denk gelebilmek, büyük mesele…
Az önce de belirttiğim gibi;
Meclis çok yoğun olur.
Sizin için çalıştıklarını iddia ettikleri o yerde, vekilinize ulaşmanız çok zordur.
ADAYLARI İYİ TANIMAK LAZIM
Bence, seçim öncesi size ayrılan süreci çok iyi değerlendirin.
Hiçbir siyasi parti gözetmeksizin, bütün adayları çok ama çok iyi tanımaya çalışın.
Sadece sokakta gördüğünüz afişler ve kendilerinin düzenlediği kampanyalarla yetinmeyin.
Adaylarla karşılaştığınızda yarattıkları o samimi ortamları lehinize çevirip, yakınlarını tanımaya çalışın.
Ne kadar akrabasına ulaşırsanız, geleceğiniz için o kadar iyi.
Amcası, dayısı, bacanağı falan…
Sorgulayın, hatta telefonlarını alın.
Şimdi diyeceksiniz ki; olur mu hiç?
Bal gibi de olur.
Seçilip Ankara’ya gidenle görüşebilmek büyük mesele.
Ancak bu kişilerle onlara ulaşabilirsiniz.
Bütün bu çabalara rağmen, yine de vekilinizle iletişim kuramazsanız üzülüp, ümitsizliğe düşmeyin sakın!
Bir gün, bir yerlerde muhakkak karşılaşırsınız.
En kötü ihtimalle bir daha ki seçim döneminde kendi ayağıyla gelir yanınıza.
O vakit verirsiniz karnesini eline.
Tabii, şu ihtimali de unutmamak lazım.
Notlarının kötü olduğunu duyan vekiller, memleketlerine gitmeye çekinebilirler.
Atıverirsiniz sandığa, çabucak ulaşır…