Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eski Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, bir dizi ziyaret ve program kapsamında Trabzon’a geldi.
Şentop ziyaretlerinin ilkini Trabzon Valiliği’ne yaptı.
Trabzon Valisi Aziz Yıldırım ile bir araya gelen Şentop, buradan Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç’i ziyaret etti.
Ardından Trabzon Üniversitesi Mahmut Goloğlu Kültür Merkezi’nde “Hayat, Siyaset ve Hukuk” konulu konferansa katılan Şentop’a, Trabzon Valisi Aziz Yıldırım, Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, önceki dönem ulaştırma bakanı Cahit Turhan, önceki dönem Trabzon Milletvekili Salih Cora, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Hamdullah Çuvalcı, önceki dönem Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu, Trabzon Üniversitesi Rektörü Emin Aşıkkutlu, belediye başkanları, kaymakamlar ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Programın açılış konuşmasını yapan Trabzon Üniversitesi Rektörü Emin Aşıkkutlu, “Bugün üniversitemizde değerli Prof. Dr. Mustafa Şentop’u ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Tarihin zenginliklerini ve kültürel mirasını yaşatan Trabzon üniversitemize hoş geldiniz. Sayın Mustafa Şentop’un değerli konferanslarını dinlemek üzere burada bulunuyoruz. Hukuk alanında derin ve geniş bilgi birikimine sahip, önemli çalışmaları bulunan değerli bir akademisyen ve değerli bir siyasi isimdir. Akademi dünyamıza çok büyük hizmetler yapmıştır. Hayatımızın her alanında etkili olan hüküm ve siyaseti ele alacağız. Aynı zamanda bireylerin günlük kararlarında da belirleyi rol oynar. İnsanlık tarihinin başından itibaren yaşamı güvence altına almak için hukuk var olmuştur. Hüküm sadece bir disiplinin adı değil aynı zamanda adaletin teminatıdır. Adaletin sağlanması hukukun güvenceye alınmasıyla olabilir. Hukuk sistemlerin etkinliği bireylerin haklarını korurken toplumun huzuru için temel bir araçtır.
Siyaset ise hukukun uygulanabilirliğini etkileyen önemli bir mekanizmadır. Hukuk ne kadar güçlü olursa siyaset o kadar sağlıklı olur. Hayat ise hukuk ve siyasetin şekillendirdiği bir alandır. Bu iki kurumun nasıl işlediğini anlamak çok önemlidir. Bugün burada bu üçü arasındaki yakın ilişkiyi ehlinden dinleyeceğiz. Hayat hukuk ve siyaset ilişkisi üzerine bizleri aydınlatacak olan Sayın Prof. Dr. Mustafa Şentop hocamıza kalbi şükranlarımı sunuyorum.” Dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eski Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, “Anlatılan her şeyi bir kenara bırakalım. Ben her şeyden önce bir akademisyenim. Üniversiteye girip bir akademisyen olma niyetim vardı. Bu bakımdan akademisyenlik her şeyden önemli benim için. Siyaset yaptığım dönemde de hep akademisyenlik benim için daha önemliydi.
Ben 1979-80 yıllarında Tekirdağ İmam Hatip Lisesi’nde başladım. O zamanlara kadar hep mühendis olmak istedim. Daha sonra 1980-81 öğretim yılı 12 Eylül Cuma günü darbe oldu. Rahmetli dedem Tekirdağ Merkez Camii’nde müezzindi. Sabah ezan okumak için o sabah da çıktı. Bizi de uyandırdı ama erkenden döndü. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş. Radyodan darbe bildirisi okunuyor. Biraz aşinalığımız vardı. Askeri müdahalenin ne olduğunu biliyorduk. 1-2 sene içerisinde bir hukukçu olmaya karar verdim. O zaman yaşananlar ve askeri darbeye karşı yürütülen mücadelede hukukçuların daha büyük işler yapabileceğini gördüm. O tarihten itibaren hukukçu olmaya karar verdim. Siyasetle uzak değildim yine ilgileniyordum. Ancak hukuk alanında bir birikim oluşturarak siyasete girmek istiyordum. Şu an bulunduğumuz konumu düşünmüş değildim. Ama bir şeyler elde etmeyi hedeflediğimiz takdirde bunlar bir şekilde nasip oluyor.
“Allah, bana dua edin size karşılık vereyim” diyor. Ancak O sizin duanızda sizin istediğiniz zamanda değil uygun gördüğü zamanda isabet edecektir. İçinde bulunduğumuz durumun, işin, çalışmaların mümkün olduğu kadar en iyisini yapmak zorundayız.
Hangi mesleği yapacak olursanız olun sahip olduğunuz maddi manevi imkanlar dahilinde alanınızın en iyisi olmak. Tabi ki bu bir hedeftir. Hiç kimse en iyisini yaptım diyemez. Önemli olan sizin en iyiniz olması. Her insan biriciktir. Bir başkası sizin misyonunuzu yerine getiremez. Baktığımızda büyük, küçük herkeste içinde bulunduğu durumu dikkate alarak yapmıyor. Kendine göre beklediği bir işe bakarak hareket etmeye çalışıyor. Bu sebeple hem elindekini yapamıyor hem de hedeflerini yerine getiremiyor.
Hukuk, siyaset ve hayat birer kavram. Bunlar arasındaki ilişkinin boyutunu anlatacağım. Hukuk da bir eğitim alanı gibi sdüşünülebilir. Hukuk aslında yaşadığımız hayatın bizim görmediğimiz tarafıdır. Çoğu zaman diğer yüz döndüğü zaman fark ediyoruz. Sabah bir simit almaya gittiniz diyelim. Parayı verdiniz aldınız. Bu yapılan iş hukuki bir işlemdir. Alım satım yapıyorsunuz aslımda. Aldığınız şeyden bir sorun yaşarsanız, zarar görürseniz o zaman bunu para verip almanız ve hediye edilmesi arasında fark vardır. Karşılaşacağımız sorunlar o zaman talep edeceğiniz hukuki yollar birbirinden farklılaşıyor. Bir toplu taşıma aracına bindiğiniz zaman para ödüyorsunuz. Bilet alıp almamanız arasında karşılacağınız durumlar birbirinden oldukça farklı. Her şeyin bir düzeni, yönetmeliği var. Hayatı çok somut olarak yaşadığımız zaman hukuku göremiyoruz.
Yaşadığımız hayat somuttan soyuta geçtikçe hukukun görünürlüğü artıyor. Hukukçu aslında hayata bu şekilde bakar. Hukuk okuyan bir kişi bir daha hayata asla eskisi gibi bakamaz. Görünenlerin her zaman arkasında bir detay vardır. Yaşadığımız hayat bizim görünen kısımlarıdır. Bu hayatın arka planı ise hukuktur. Hukukçu hayata bakarken maalesef herkesin iç yüzünü de görüyor. Hukuk her toplumda çok önemli olmuştur. Devlet dediğimiz yapı da hukuktan ibarettir. Devlet, tamamen soyut bir varlık. Tamamen hukuktan ibarettir. Alman felsefeciler devletin hukukun görünür tarafı olduğunu anlatır.
1988-1991 yılları arasında 36 sayı dergi çıkarttık. Hukuk fakültesinde birçok güncel konuyu ele alıyorduk. Dergiyle ilgili bir ofis tuttuğumuz zaman o zaman Refah Partisi İstanbul İl Başkanıydı Sayın Cumhurbaşkanımız, biz ondan masa sandalye istemiştik. Kendisi de bize destek olmuştu o zamanlar.
Nisa süresi 59. Ayette, “Ey iman edenler! Allah’a resülüne ve sizden olan yöneticilere itaat edin” bu kısım çok kişi tarafından biliniyor. Ancak bu ayetin devamı da var. “Bir şeyle ilgili olarak anlaşmazlığa düştüğünüz zaman onu Allah ve resülüne götürün” diyor. İlk kısımda otorite var ancak ikincisinde otorite yok. Bu ihtilaf sadece kendi aranızda değil otoriteyle aranızda da olabilir. Biz de genelde hukuk teorisi ile ilgili fazla bir çalışma yok maalesef. Hukuk ve felsefenin kesiştiği alanlar bizde yok. Aslında bu ayeti kerime hukukun üstünlüğü alanında yüzyıllar önce ortaya koyuyor. 19.yy zamanında birçok kavram ortaya çıktı. Bütün dünya ilgisini Avrupa’ya yöneltti. Herkes için bir hedef Avrupa’yı takip etmek oldu. Bu şekilde Avrupa yeni bir tarih yazdı. Zaman içerisinde bu yaşananların doğru olmadığına dair sesler yükseldi. Dünyada birçok noktaya terörist diyenler 2 dünya savaşanının sebebi yine Avrupalılar…. O dönemlerden sonra bir düzen kurmaya çalışıyorlar. Ancak bu yaşanılan gerçeği değiştirmiyor. En som Trump’ın yayınladığı videoyu gördünüz. Gazze bizim olacak diyor. Bu sabah Zelensky imza atacak diyor. Nadir maden yataklarına sahip olacaklar. Dünyada iyice ipin ucu kaçtı. İnsan hakları bildirgeleri, kurumlar, hukuk nerede… Avrupalı, beyaz ve yahudi, hristiyanlar için geçerliymiş. İnsan hakları ile ilgili Magna Carta’dan bahsediliyor. Bazı terimler var ancak insan kelimesi yok. Magna Carta’da yer alan haklar sadece erkeklerin tatlandığı haklar. 16. Yy öncesine gittiğimiz zaman bu zihniyetten gidildiği zaman kadına ayrı erkeğe ayrı şekilde hitap eden bir insanla kadın erkek çoluk çocuk hepsini tek bir kavram altında kabul eden toplum arasında ne gibi farklar vardır. Berlin’de yaşayan biriyle Paris’te yaşayan birinin eşit olduğu düşünülebiliyor. Afrika’da Asya’da yaşayan insanların hukuk karşısında eşit olduğunu düşünebiliyor musunuz diye soruyorum yurt dışında. Ancak hiçbirisi Afrika’yı Asya’yı düşünmüyor. Sadece Avrupa…
Nihayetinde ortaya çıkan şey şu: Avrupa’nın ürettiği bir çok şeyin sahte olduğunu görmüş olduk. Bu bir taraftan üzücü bir taraftan da bunun çökmesi lazımdı. Bizim coğrafyamızın bir ümidi bu.. Bulgaristan’a gidenler bilir, Philibbe diyebir şehrinde 1. Murat’ın yaptırdığı bir cami var. 1363’te yapımına başlanmış bir cami. Mutlaka görmelisiniz. 1300’lü yıllardan itibaren biz oralardayız. 600 yıldan dazla bu coğrafyalarda bulunmuşuz. Orada yaşayan herkesi Müslüman yapmak zor muydu? Olanı kabul edersin olmayanı öldürürsün. Kimse hesap soramazdı. Kim engelledi bunu. Avrupa insanları kendi dillerini konuşamayacak duruma getirmişler. Bizim bir insanı zorla bir şeye çekme şansımız yok. Böyle bir adetimiz yok. İnsanlar göre göre örnek alarak Müslüman olmuşlar. Ancak asla zorlamamışız. Bunu şunun için söylüyorum dünya dibe doğru yaklaşıyor. Türkiye böyle bir coğrafyada sadece fiziki anlamda bir güvenli liman değil. Aynı zamanda kültürel anlamda da çok güvenli bir liman. Yeni dünyada bizim insanlığı esas alan bir barışa sebep olacak kodlara sahip olduğumuzu anlamamız gerek. Avrupa 1800’lerin başına kadar dünya tarihinde bizi anlatıyor. Müslümanları, islam tarihini anlatıyor. O tarihlerden sonra bu değişmeye başlıyor. Bizim gençlerimizin kendi tarihine güvenmesi lazım. Tüm insanlığa hitap eden hızlı ve yoğun bir çalışma altında dünyaya hizmet etmemiz lazım. Ben Türkiye ile ilgili umutsuz konuşan isimlere soruyorum yurt dışına ne zaman çıktınız? Türkiye’nin yurt dışından görünüşü çok daha farklı. Bizim düşmanlarımız bile çok daha farklı görüyor. Mesela biz katıldığımız toplantılarda bizi ve Cumhurbaşkanımızı tebrik ediyorlar.
Bugün üstünkörü baktığımız zaman farklı bir tablo görüyoruz ama Türkiye’nin ne kadar önemli bir noktada olduğunu görmek için çok çalışmak lazım. Yeniden bizim yükseleceğimiz günler yakındır. En önemli nokta ise hukuk alanında olacaktır. Sabırla dinlediğinşz için çok teşekkür ederim.” Dedi.