Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür sözü, tarihimizin şan ve şeref dolu sahifeleri arasında gezinirken hep o köye rastlarız, o köy ile karşılaşırız ve gücümüzü hep bu yerleşik veya yerleşim alanından alırız almayada devam edeceğiz.
Bu kadar tatlı bir duyguya komşuluk ilişkilerine, camisine, mezarına, merasına, akarsuyuna, tüten dumanına, florasına, verimli topraklarına, düğününe, şenliğine, koyununa, ineğine, sisine, yağmuruna, dolusuna, karına, meyvesine, bağına, bahçesine, deresine, ırmağına, börtü böceğine, kuş sesine, arı vızıltısına velhasıl ortak psikolojisine nasıl oluyor da vefasız kalabiliyoruz...
Burada; Ulu önderin bize doğru yolu gösteren şu sözlerini hatırlatmak milli ve medeni bir zorunluluktur.
"Türkiyenin sahibi hakikisi ve efendisi gerçek müstahsili olan köylüdür."
O halde herkesten daha çok saadete ve servete layık olan köylüdür.Geriye akıl yürütüp geçmişimizi hatırlamaya çalıştığımızda, temiz havası ile yeşiliyle bir çok canlı ve cansız varlığın içinde kendimizi bulduğumuz, anıların unutulması mümkün müdür?
Sadece bumu; toprağı işler, hasat eder ve meyvelerini toplayıp kışa hazırlık yaptığımız o yoğun günlerde, odunuyla ısındığımız peşkonun başında geçen sohbetler ile çok tatlı anılarımızı unutmak olasımıdır.Ve sonra okul yılları ve yeni yeni arkadaşlıklar edinme ,öğretmen ile aynı havayı teneffüs etme, sınıf geçme gibi hayata dair değişimleri hatırlamamak ,yani geçmişi yad ederek ve hüzünlü günlerde bir ve beraber olmak hiç unutulur mu?
Bunların yanında köyleri boşaltmak için büyük şehir olan illerimizde beldelerin kaldırılıp köylerin mahalle yapılması, insanı yeniden üreten bilgi ve aydınlatma kaynağı olan öğretmenleri köyden koparmak için onbinlerce okulun kapatılması ve taşımalı eğitime geçilmesi sonucu, yüzyıllar içerisinde oluşan ortak kültür yok edilerek köyler öksüz bırakılmıştır.
Köylerin patika yolları insan seliyken, bu sel bugün şehirlere dolmuş olup, ana arterler bile bu yoğunluğu taşıyamamaktadır.
Artık insanlar köyün özlemini de çekse, temiz havasınıda teneffüs etmek istese bu güzelliğe ulaşamaz ve adına STRES dediğimiz olayla boğuşur durur.
Birde hayatını toprağa bağlamış çalışkan insanların, şimdiki çilekeşliğine az kazansa bile, şikayetçi olmayan geniş yürekli ve gönlü şen köylülerimiz doğuştan ölünceye kadar "Toprağa bağlı bir hayat ve alın teri ile kazanılan emek" ile yoğrularak hayata bağlanmış ve hiçte umutsuz olmamıştır.Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında nüfusun yüzde sekseni köylerde yaşarken bugün yani 21.yüzyılda bu oran yüzde altıya kadar gerilemiştir.
Bu durum ülkemizin üretimini ve üretici gücünü önemli derecede zayıflatmış ve tarımda dışa bağımlı hale gelmiş durumdayız.Köyün kalkınması ve özellikle tarımın geliştirilmesi dün olduğu gibi bugünde ülkemizin en başta gelen sorunlarından biridir.Zira yeterli kazançı sağlayan üretimi yapmak köylünün ve ülkenin temel sorunudur.
Sağlık ve eğitim konusu hepsi birbirinden önemli olup,mesken sorunuda temel bir ihtiyaçdır.
Tüm bu sorunlara çözüm ararken tek seçenek ve dayanak olan ekonomik güç, ancak topraktan yapılan üretimle elde edilebilir.
Zira tarım gelişirse köylü elde ettiği gelirle kendi sorunlarını daha kolay çözecektir.
Ancak yüksek girdi fiyatları ve ürüne maliyetinin altında fiyat verilmesi, köylü ureticinin bu yoldaki mücadele azmini kırmış ve tarımdan kopmasına sebep olmuştur.
Çünkü toprağa bağlı bir hayat ve alın teriyle kazanılan emek kalmamıştır.Yıllardır devlet insanların toprağı başında mutlu bir yaşam sürmesi için her şey var diyerek kırsalı ihmal etmiş ve insanlarda şehirlere göç etmeye başlamıştır.
Köylerde; tüp, su, elektrik, yol, televizyon gibi olanaklar var ancak, eğitim düzeyi ne halde orta halli bir çiftçinin gelir düzeyi ve dengeli beslenmesi için yeterlimidir?
Batı ülkelerinde köylü ile kentli arasındaki beslenme standartları birbirine çok yakınken, bizdeki durumun ne olduğu enikonu araştırılmaya muhtaç bir durumdadır.
Tabiki 21.yüzyılda Toorak reformunu gerçekleştiremeyen bir ülkenin üniversitelerine,araştırma kurumlarına ve bizlere çok büyük görevler düştüğü halde kimsenin sesi çıkmamaktadır.
Bu bağlamda az topraklı ve hiç toprağı olmayan aileler yılonikiay rüyalarında toprak adaleti sayıklamaktadırlar.Üniversiteler sorumlulukları gereği,topluma açılarak öncelikli olarak köylere gitmeleri gerekirgen böyle bir eylem olmadığı gibi öğrencilerin ve toplumunda sorgulamaktan uzak olması hocaları da bu anlamda soruna uzak kalmalarına zemin teşkil etmektedir.
Bir bilim insanı köye niçin gitmeli sadece konuşmak ve dertleşmek yetmez köye birşeyler götürmelidir.Ancak köylünün beklediği ve ihtiyacı olan şeyleri götürmelidir ve de götürmeliyiz.Bununda yolu,köylünün ihtiyaçlarını ve beklentilerini bilmek ve bilimsel araştırmaları o konular üzerinde yapmak için, bilim insanları köylere gitmeli ve bu bir zorunluluk haline getirilmelidir.
Zira günümüzde araştırma,öğretim ve yayım halkaları birbirine kenetlenmiş ve sağlam bir zincir oluşturmuştur.Artık tarıma dayalı sanayi tesisleri kırsalda kurulmalı ve ve köy insanının bir kısmını buralara çekmek,köylünün köyünü terketmemesi için uygun bir çözüm olacaktır.
Bu bağlamda ;Türk insanının onurlu ve şerefli bir hayat sürmesi için kendi vatanımızda ve kendi topraklarımız üzerinde onlara yeterli kazanç sağlayan yeni teknojilerle donatılmış yeni tarımsal üretim ve iş alanları yaratılmalıdır.
Bu iş alanları sanayide olduğu gibi kırsal alanlarda da yapılmalıdır.Zira tarımda birim alandan en yüksek verimi almak, çiftçinin ve üreticinin" Yaşam Seviyesini Yükseltmek"ülkemizin kalkınmasında en güçlü bir süreç olacaktır.
Devletin gücü Üniversitelerin bilim ışığı ve teknik elemanın azmi ile çiftçinin yeteneği köye giden yolda birleşirse parlak yarınlara olan umudumuz gerçekleşecektir.
-
KÖYLÜ NÜFUS DOYURULURSA BÜTÜN MİLLET DOYMUŞ OLUR VE O KÖY DAİMA BİZİM OLUR.