Trabzon gerçekten çok ama çok özgür bir şehir. 

Her konuda, her isteyenin istediğini istediği şekilde yapabildiği bir şehir. 

Bir vatandaş sigarasını dükkanındaki sandalyesinden kalkmadan, kapıdan geçen var mı yok mu bakmadan dışarıya sallayabiliyor. 

Bir vatandaş elinde silahla sokağın ortasında bir deste insanı vurabiliyor. 

Bir vatandaş döner bıçağı ile milletin üzerine saldırabiliyor.

Çayı bir yerde 0,75 krş içerken, başka bir yerde 5 TL’ye içebiliyoruz. 

Dün yediğimiz bir tabak yemeğe 15 TL ödemişken, ertesi gün esnafın durumuna göre o tabağa 10 veya 20 TL ödeyebiliyoruz. 

İstediğimiz yere saksı, istediğimiz yere şemsiye, istediğimiz yere istediğimiz büyüklükte tabela koyabiliyoruz önemli olan şehrin görüntüsü değil ödediğiniz vergi. 

Bir vatandaş ulu orta yere tükürüp, ayakkabısındaki çamuru kaldırımda temizleyebiliyor. 

Bir vatandaş mahallesinde kimsenin rızasını almadan radyasyon makinesini mahallenin ortasına dikebiliyor. 

Bir vatandaş günün her saati, evinde matkap ile tadilat yapabiliyor. 

Bir vatandaş evinin balkonundan aşağı çöp poşetini istediği saatte fırlatabiliyor. 

Bir esnaf isteği saatte çöpü şehrin en işlek caddesine koyup, belediye yetkilisi ile karşısında oturup sohbet edebiliyor. 

Bir esnaf dükkanının önüne iki fırça vurup temizlemek yerine sosyal medyadan belediyeye sallayabiliyor. 

Bir müteahhit istediği gibi yolu kazıyıp, iş yaptığı inşaata kimseye sormadan kanal bağlayabiliyor.

Şehrin en yüksek katlarını yapıp bir mahallenin imarda ırzına geçmekle sorumlu bir müteahhit yine aynı şekilde bir yapılaşma için 30 bin kişiye hizmet veren bir yolu şantiye yoluna çevirebiliyor. 

Bir vatandaş, belediyeler arasındaki kavgayı fırsata çevirip olmayacak mimaride olmayacak yükseklikte binayı inşaa edebiliyor. 

Bir vatandaş kullandığı toplu taşıma aracının içini pavyon renklerinde ışıklandırabiliyor, koltuk yerine tabure koyabiliyor.  

Başka bir vatandaş yine toplu taşıma aracında arabeskin dibine vurup elinde sigara ile araç kullanabiliyor. 

Bir vatandaş belediye otoparkının hemen önündeki kaldırıma polisin ve zabıtanın gözü önünde aracını çekebiliyor. 

Bir vatandaş ana yol üzerine 5 tane duba koyup kendi şirketinin reklamını yapıp, otomobillerin yol hakkını gasp edebiliyor. 

Bir belediye meclis üyesi, bir vatandaşın arazisine devletin yol diye ayırdığı yeri kapıp, imarı da değiştirip, o yerin bedelini 5 katına çıkartabiliyor, ve hatta bunu yaparken bir cami derneğini de dolandırdığını bile bile yapıyor. 

Bir belediye vatandaşın gözüne sokarcasına bir ucubeyi meydanın ortasına dikebiliyor. 

Yine bir belediye vatandaşın ortak yaşam alanlarını ticari firmalara para kazandırmak amacıyla çirkin görünümlü çadırlarla işgal edebiliyor. 

Yine bir belediye büyük bir market zincirine imara aykırı güzel bir manavı izinle yaptırabiliyor, sonra iş ortaya çıkınca yıktırabiliyor. 

Yine bir belediye Arnavut taşı tarihi diye milleti at arabaları için planlanmış yollardan geçirirken, o yolun ortasındaki beton yapıyı yıllardır görmemezlikten gelebiliyor. 

Yine bir belediye vatandaşa ait yolu, hem de şehrin merkezindeki bir yolu  bir otel sahibine kiralayabiliyor. 

Bir kamu kurumu müteahhitin ‘Devlet zarar eder’ dediği yapıyı ‘Sen işine bak’ deyip yaptırıp sonra da devleti 1.3 milyon zarara uğratabiliyor.  

Yine bir kamu kurumu, hem de ismini sulardan alan bir kamu kurumu inşaat artığı topraklarını denize dökebiliyor. 

Yine bir kamu kurumunun şube müdürü kendisine resmi iş için gelen vatandaşı özellikle bir reklam şirketine yönlendirip diğer firmaların hakkını gasp edebiliyor. 

Yine bir kamu kurumu kendi içinden emekli olmuş bir kişiye ihale verip, 2 sene önce başlaması gereken yatırıma başlanmamasını görmezden gelebiliyor. 

Yine bir kamu kurumu şehrin merkezindeki trafik kepazeliğinin çözümünü bile bile, buna önlem almamakta veya önlem almayı becerememekte diretiyor. 

Şehrin enerji- elektriğinden sorumlu kurumu, millete iade etmesi gereken paraları, vatandaş vergi mükellefi olduğu için fatura kesme zorunluluğu koyup (Özel mülklerde fatura zorunluluğu olmaz) kesmezsen paranı alamazsın rahatlığında hareket edebiliyor hatta parayı kasasına indiriyor. 

Müteahhitlerin, büyükşehir vermezse ilçe belediyesinden alırız deyip istediği şekilde bina yaptığı, imar düzenlediği, büyükşehrin ‘Elimiz kolumuz bağlı mahkemeye gitmekten başka bir şey yapamayız’ dediği bir ilde yaşıyoruz. 

Vatandaşın ‘Belediye vermezse milletvekilinden isteriz, o da olmazsa bakanımızdan isteriz, o da vermezse muhalefete gider konuyu gündeme getirip onları şikayet ederiz’ deyip olmayacak şeyleri olmayacak zamanda isteyebildiği özgürlükte bir ilde yaşıyoruz. 

Bir vatandaşın milletvekiline ‘Allah belanızı versin, hep kendi yakınlarınızı işe koydunuz’ diyebilecek kadar cesaretli ve özgür olduğu bir şehirde yaşıyoruz. 

Evet o kadar özgür bir şehir ki Trabzon, isteyen, istediğini, istediği şekilde yapabiliyor. 

Kim kime kırgın, kim kime küskün, kim kimle kavgalı bunu da çok iyi biliyor. Bu fırsatları da hiç ama hiç kaçırmadan değerlendiriyor. 

İşte en yaşanılabilir şehir sıralamasında 1. sıradan 9. sıraya nasıl geldik, en temiz şehirken artık ismimiz sıralamalarda bile neden yer almıyor, millet neden bu ilin önceleri kasabası olan illeri Trabzon’a örnek gösteriyor. 

İşte hepsinin nedeni yukarıda saydığımız özgürlükler yüzünden.