Avrupa Birliği (AB) Bakanı Ömer Çelik, "Biz 18 Mart mutabakatına bağlıyız. Vize serbestisi gerçekleşmediği takdirde Türkiye geri kabul anlaşmasına uymayacak" dedi.
AB Bakanı Ömer Çelik, Göç İşleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu Avrupa Birliği Komiseri Dimitris Avramopoulos ile bakanlıkta bir araya geldi. İkili görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Darbe girişiminden sonra pek çok adım atıldığını, atılmaya da devam edildiğini kaydeden Bakan Çelik, "Her gün yepyeni komplolar ortaya çıkıyor ve Türkiye’nin başından geçen pek çok tehlikenin ayrıntısı açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Çeşitli eleştiriler olabilir, biz bu eleştirilerin her birine kendi cevaplarımızı veriyoruz ama daha önce de ifade ettiğim gibi Türkiye hukuk devletine, hukuk ilkelerine bağlı bir ülkedir. Cumhurbaşkanımız adli yıl açılış töreninde de söyledi. 16-17 Temmuz günü çatışmalar devam ederken bütün bu asker üniforması giymiş, darbe yapmak isteyen hainlerin hepsi öldürülebilirdi o çatışma sırasında ama özellikle sağ ele geçirilmeleri sağlandı ki hukukun önüne çıksınlar diye, hukukun önünde hesap versinler diye. Cumhurbaşkanımızı öldürmek isteyen o hainler günlerce ormanda saklandılar, ormanlık alandaki çatışmalarda bile sağ ele geçirilmeleri sağlandı ki hukukun önünde hesap versinler diye. Adaletin önüne çıkacaklar ve bu hesabı verecekler. Bu bağlamda biz demokrasimizi koruyoruz, hukuk devletini koruyoruz" diye konuştu.

"TÜRKİYE KARŞITLIĞI, TÜRKİYE-AB İLİŞKİSİ BAKIMINDAN DA AVRUPA’NIN GELECEĞİ AÇISINDAN DA İYİ DEĞİLDİR"
"240’ın üzerinde şehidimiz var, dikkat edilirse bunların büyük çoğunluğu sivil vatandaşlarımız" diyen Çelik şöyle devam etti:
"Bu Türkiye’de birinci sınıf bir demokrasinin ve demokrasiye bağlılığın ne kadar yüksek olduğunun açık bir ifadesidir. Dolayısıyla her demokratik ülke bir başka demokratik ülkeyi eleştirebilir ama bu eleştirilerin bir karşıtlığa dönüşmemesi gerekir. Maalesef son zamanlarda Avrupa içerisinde pek çok siyasetçinin Türkiye karşıtlığı gibi bir akıma kapıldığını görüyoruz. Bu Türkiye-AB ilişkisi bakımından da Avrupa’nın geleceği açısından da iyi değildir. Her zaman söylüyorum ortak ajandamıza yoğunlaşalım. Ekonomik krizle karşı karşıya bir dünya, siyasi krizlerle karşı karşıyadır, savunmamız gereken değerler terör tehdidi altındadır. Bütün bunlara karşı yapmamız gereken çok çalışma var. Türkiye, AB ile 18 Mart mutabakatını gerçekleştirdi. Biz 18 Mart mutabakatının çerçevesine bağlı kalmayı sürdürüyoruz. Bu sayede asıl yükü Türkiye çekiyor ve nitekim ilk temas ettiği Avrupa ülkesi Yunanistan. Bu işbirliği sayesinde aslında bütün Avrupa’nın yükü, Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı kriz yönetilmiş oluyor. Dolayısıyla 18 Mart mutabakatının yeni mekanizmalarla güçlendirilmesinin AB’nin güvenliğini sağlamak bakımından, küresel güvenliği sağlamak bakımından, insani ve ekonomik krizleri önlemek bakımından ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır."

"TÜRKİYE’Yİ SATIN ALMA GİBİ BİR ÜSLUBUN KULLANILMASI DOĞRU BİR ÜSLUP OLMAZ"
Bakan Çelik, "Maalesef AB’den bir komiser, ’Türkiye’nin bu paraya ihtiyacı olduğu için bundan vazgeçemez’ diyor. Bir kere daha söylüyorum, bu dil AB dili değildir. Bu yanlış bir dildir, bu dil Türkiye’yi dışlayıcı bir dildir. Türkiye, 20 milyar dolardan fazla parayı harcamıştır ve bunu hiçbir karşılık beklemeden yapmıştır. Burada AB’den Türkiye’ye gönderilecek mali yardım Avrupa’nın kendi mükellefiyetlerini yerine getirmesi bakımındandır. Burada ’Türkiye’yi satın alma’ gibi bir üslubun kullanılması doğru bir üslup olmaz, o yanlış bir açıklamadır" değerlendirmesinde bulundu.
AB Komisyonu Üyesi Günther Oettinger’in Türkiye’nin ancak Erdoğan’dan sonra AB’ye üye olabileceğine yönelik sözleriyle ilgili ise Bakan Çelik, "Bunlar paylaştığımız değerler açısından doğru yaklaşımlar değildir. Cumhurbaşkanımız Türkiye’yi AB’ye yaklaştıracak ana reformlara liderlik etmiştir" ifadesini kullandı.
Bakan Çelik, yarın Bratislava’ya gideceğini ve orada 28 ülkenin dışişleri bakanlarıyla toplantı yapacağını belirterek, "Terörizm konusundaki bir toplantıda sunum yapacağım. Cumartesi günü de bir Türkiye oturumu gerçekleşecek ve orada 28 ülkenin dışişleri bakanlarına ülkemizin darbe girişimi hakkındaki görüşlerini, bundan sonrasına nasıl baktığımızı açık bir şekilde paylaşacağım" şeklinde konuştu.

"TÜRK VATANDAŞLARI, DEMOKRASİ NASIL SAVUNULUR, NASIL KORUNUR BİZLERE BUNUN ADETA DERSİNİ VERDİ"
Göç İşleri ve Vatandaşlıktan Sorumlu Avrupa Birliği Komiseri Dimitris Avramopoulos ise şunları kaydetti:
"Avrupa bakış açısıyla dile getirmek istediğim bir husus var; Türkiye, AB için kilit öneme sahip bir ortaktır, aynı şekilde AB’de Türkiye için kilit öneme sahip bir ortaktır diye düşünüyoruz. 15 Temmuz gecesi bizim için derin bir şok etkisi oluşturdu. Bu saldırı sadece Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na gerçekleştirilmiş bir saldırı olarak görmüyoruz. Bunu aynı zamanda TBMM’ye, hükümete, halka ve demokratik değerlere yapılmış bir saldırı olarak değerlendiriyoruz. AB, bu yaşanan şiddet olaylarını kınıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve hükümete olan desteğimizi AB adına olarak bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Aynı zamanda demokrasi nasıl savunulur, nasıl korunur bizlere bunun adeta dersini veren Türk vatandaşlarını da övgüyle tebrik etmek istiyorum."

"BERABER HAREKET EDEREK ORTAK DÜŞMANIMIZA KARŞI DAHA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE MÜCADELE VEREBİLİRİZ"
AB’nin vize serbestisi ile ilgili elde edilmiş olan ivmenin devam ettirilmesi yönündeki taahhüdünü muhafaza ettiğini söyleyen Avramopoulos, "Son aylarda çok ciddi başarılar elde edildi. Bu ilişki sayesinde ve elde edilen başarıların üzerine yenilerini inşa edebilmek için devam etmek istiyoruz. Mart’tan bu yana geçen döneme bakıldığında Türkiye çok ciddi ilerleme kaydetmiştir. Geriye kalan hala birkaç husus söz konusudur, AB bu geriye kalan konularda da Türkiye’ye destek vermek konusunda isteklidir. Türkiye’nin çok ciddi anlamda terör tehdidi baskısı altında olduğunun farkındayız. Aslında hem Türkiye hem AB terör karşısında benzer tehditlerle karşı karşıya kalıyor ve biz ancak elimizdeki gücü birleştirerek, beraber hareket ederek ortak düşmanımıza karşı daha güçlü bir şekilde mücadele verebiliriz. Bunu yaparken de temel haklar pahasına hareket etmeden, güçlerimizi ve yaklaşımlarımızı birleştirerek daha güçlü mücadele edebiliriz. AB ve Türkiye arasındaki ortak çabalar bununla kısıtlı değil bundan çok daha geniş. AB ve Türkiye arasında yapılan ortak beyannamenin çok somut sonuçları da elde edilmekte. Bu çerçevede gerçekleştirilen faaliyetler açısından Türkiye’deki ilgili makamlar ve hükümet çok fedakarca ve çok sıkı çalışarak bu somut sonuçların elde edilmesini sağlıyorlar. Bu açıdan bakıldığında mükemmel bir işbirliği olarak tanımlamak doğru olur" dedi.

"TÜRKİYE VE AB ÇOK YAKIN İŞBİRLİKLERİ SAYESİNDE HEM BÖLGEDE REFAH HEM DE İSTİKRARIN…”
Her iki tarafın da hem geri kabul, hem iade hem yeniden yerleştirme süreçlerini kapsayacak şekilde eşit derecede üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirip bunu devam ettirmesi gerektiğinin altını çizen Avramopoulos, "Ne yazık ki hem AB hem Türkiye açısından komşularımıza baktığımız zaman bir istikrarsızlık söz konusu olduğunu dile getiriyoruz. Henüz bunun yakın zamanda bir istikrara dönüşeceği veya iyileşeceğine yönelik de ciddi bir emare maalesef görülemiyor. Şu anda hem Türkiye hem AB çok yakın işbirlikleri sayesinde hiçbir zaman olmadığı kadar birbirlerine yakın hareket ederek hem bölgede refah hem de istikrarın getirilmesi için işbirliklerine devam etmelidir" diye konuştu.

"MARATONDA KOŞACAĞIMIZ SON KİLOMETRE KALDI"
Bir gazetecinin "Ankara vize serbestisi ile ilgili Ekim ayına kadar AB’den bir yanıt bekliyor. Bu konuda Ekim ayına kadar bir ilerleme sağlanabilir mi? Terörle mücadele kanunundaki değişiklik devam ediyor mu? Ekim ayına kadar bir ilerleme olmazsa bu anlaşmanın tamamının rafa kaldırılması söz konusu olabilir mi?" soruları üzerine Avramopoulos, "Bugün Sayın Çavuşoğlu ve Sayın Çelik’le gerçekleştirdiğimiz toplantılar vesilesiyle bu konuda ilerleme sağlanması bunun devam ettirilmesine yönelik ortak bir anlayışa sahip olduğumuzu bir kez daha paylaştık. Ben şahsen iyimser bakıyorum, bu ilerleyişten tatmin olduğumu da söylüyorum. Maratonda koşacağımız son bir kilometre kaldı. Maratonda koşacağımız son kilometre ile ilgili detayların, kriterlerin Türkiye tarafından karşılanması ile ilgili olarak desteğini verme taahhüdü söz konusu. Ortak irademizle hareket ederek bunun neticesinde Türk vatandaşlarının vize zorunluluğu olmadan Avrupa’ya seyahati gerçekleşebilsin. Bir Türk dostu olarak benim de böyle bir hayalim var. Benim de hayalim bu güzel ülkeyi, pasaportsuz, vizesiz ziyaret edebilmek" diye cevap verdi.

"VİZE SERBESTİSİ GERÇEKLEŞMEDİĞİ TAKDİRDE TÜRKİYE GERİ KABUL ANLAŞMASINA UYMAYACAK"
Bakan Çelik ise sorulan bu sorular üzerine, "Problem burada AB ile Türkiye arasındaki bu mekanizmanın ortak akılla, ortak eylem planı ile yürüttüğümüzde büyük sorunları nasıl çözebildiğini görmektir ve bunu korumaktır. Biz 18 Mart mutabakatının çerçevesine bağlıyız. Bununla ilgili mükellefiyetlerimizi yerine getiriyoruz. Bunu insani sebeplerle, siyasi sebeplerle ve ahde vefa ilkesi çerçevesinde yapıyoruz. Şu ana kadar AB ülkelerine dağıtılacak mülteciler yerleştirilmedi, 54 bin söz verilmişti daha bu sayı yüzde 200’de kaldı, çok zayıf bir noktada. Türkiye’ye gönderilecek mali yardım hala gönderilmiyor, UNİCEF, 1 milyon dolarlık onun üzerinden 140 milyon dolarlık bir rakam geldi ama Türkiye 20 milyar dolar harcamış durumda sadece birtakım projelerden bahsediliyor. Dolayısıyla gönüllü yerleştirme mekanizması olmadı, en önemlisi de vize serbestisi gerçekleşmediği takdirde Türkiye geri kabul anlaşmasına uymayacak. Suriye’deki istikrarsızlık devam ediyor, yeni göç dalgaları söz konusu. Kuzey Afrika’da istikrarsızlık var. Dolayısıyla Türkiye burada bazı ülkeler gibi ’ben mülteci almayayım’ diyen ülkeler var. ’Milli kimliğime aykırı’ diyen ülkeler var ve bunların bazıları AB üyesi. Türkiye böyle bir şey söylemiyor, Türkiye 3 milyona yakın insanı burada misafir ediyor. Bu insanlık tarihi açısından mucizevi bir yaklaşımdır. Burada beklediğimiz müttefiklerimizin sorumluluğunu yerine getirmesidir. Vize serbestisi burada anahtar konudur, bu aşıldıktan sonra diğer konuları hızlı bir şekilde aşacağımızı hep beraber göreceğiz. Dostumuzun üslubu AB siyasetçilerinde genel kabul görürse aşılamayacak sorun yoktur diye düşünüyorum" cevabını verdi.
(İHA)