Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Efkan Ala’nın İçişleri Bakanlığı’ndan istifa ettiğini medyadan öğrendiğini söyledi. “15 Temmuz’daki darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye’de rejim değişikliği ve dinde reform süreci olurdu” diyen Bozdağ, Gülen’in iadesinden, adli yıl açılış törenine, terör konusuna kadar pek çok konuda gündemi değerlendirdi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan “Neler Oluyor” programına konuk oldu. İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularını cevaplayan Bozdağ, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Efkan Ala’nın İçişleri Bakanlığı görevinden ayrılmasıyla beraber kabinede yaşanan revizyona değinen Bozdağ, “Öncelikle Sayın Ala için, yerine atanan Soylu için hayırlı olsun diyorum. Süleyman Bey’in yerine atanan Müzezzinoğlu için de hayırlı olsun diyorum. Üçü de çok değerli balkan arkadaşımız. Sayın Ala İçişleri Bakanlığı görevine atandığı günden bugüne çok önemli dönemlerde çok büyük bir başarıyla hizmetler yaptı. Milletimiz onun yaptıklarını görüyor, biliyor ve takdir ediyor. Ben Sayın Ala’nın bakanlıktan ayrılmasını medyadan öğrendim, kendisiyle bir telefon görüşmesi yaptım ama nedenleri üzerine konuşma fırsatım olmadı. Bunlar takdir dönemleri, memleketimizde İçişleri Bakanlığı gibi bir görevi yapmak büyük şereftir. Sayın Ala’nın bu şerefi layıkıyla taşıdığına ben inanıyorum. Yerine gelecek Süleyman Soylu beyefendi de, o da hakeza başarılı bir siyasetçi, devlet adamı. Ben onun da başarılı olacağına inanıyorum. Sayın Ala’yla yarın bir gün ayrıca konuşuruz ama şu anda benim de sizden daha fazla bilgim yok” ifadelerini kullandı.

“TÜRKİYE O GÜN BÖLÜNMEKTEN, REJİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN KURTULMUŞTUR"
Bozdağ, Türkiye’nin 15 Temmuz gecesi birçok tehdidi atlattığının altını çizerek, “15 Temmuz 2016 Türkiye için kara bir gündür. Demokrasimiz için büyük bir utançtır ve milletimiz o gün büyük bir kabusu daha yatmadan yaşamaya başladı ama millet bu kabusa karşı büyük bir direnç ortaya koydu. Cumhurbaşkanımızın ölüme uçması ve darbecilere meydan okuması, hükümetimizin, Başbakanımızın ortaya koyduğu dirayetli tavır, Türkiye’deki siyasi partilerimizin bu darbeye karşı ortak duruşu, medyanın birlikte hareket edişi, tüm toplumun dayanışması, dahası 79 milyon insanımızın görüş farklarına rağmen o gün yekvücut olması ve her ilde, her ilçede, hatta belde ve köylerde dahi meydana çıkması, darbecilere meydan okuması, adeta halkın darbeye karşı bir darbe gerçekleştirmesi sonucu başarısız olmuştur. Türkiye o gün bölünmekten kurtulmuştur, devam edecek bir iç çatışmanın eşiğinden dönmüştür, rejim değişikliğinden kurtulmuştur. Dinde reform tehlikesinden, tehdidinden korunmuştur, kurtulmuştur. Ekonominin çökmesinden belki yüz binlerce insanın ortaya çıkacak kriz, kaos, çatışmada hayatını kaybetmesi ve sakat kalmasından, ülkemizin ve milletimizin enerjisini harcamasından, 100 yıl geriye giden bir durumdan o gün kurtulmuştur. Büyük bir badireyi atlattık. Unutmamak lazım. O gün herkes bu işleri yaptı. Meclis’te olsun, köprüde olsun, Genelkurmay’ın önünde olsun, Kızılay’da olsun. Baktığımızda Türkiye’nin dört bir yanında insanlar aynı kahramanlığı gösterdi. Meclis’te bizim konuşmamızı gündeme getiriyorsunuz, başkaları başkalarının yaptıklarını gündeme getiriyor ama hiç kimse, ‘bunların hiçbirisi tankın önüne yatan vatandaşımızın yiğitliği gibi değerlidir’ demesin. Ömer Halis Demir’in ölümü göze alarak, orada öldürüleceğini bilerek kurşun atmasıyla ölçülemez. Tankın altında şehit olan insanımızla ölçülemez ve Genelkurmay’ın önünde, başka yerde kurşunların önüne cennete gidercesine koşan insanların cesaretiyle ölçülemez. O gün herkes büyük bir kahramanlık ortaya koydu, ben o kahraman insanların bir ferdi olarak onların arasında olmaktan büyük bir onur duydum. Allah bir daha milletimize böyle bir darbe tehdidi yaşatmasın. Türkiye o gün belki İstiklal Harbi’nden sonra ilk defa bu kadar bir bütün hale geldi. 100 senedir yoktu böyle bir birliktelik. Bir yandan tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek millet derken, öte yandan bu millet ‘demokrasiyi de artık canımın pahasına ben korurum’ dedi. Türkiye’de artık demokrasi halk tarafından tehlikeye sokuluyor veya hukuk veyahut da milli irade tehdit altında kimse diyemez. Çünkü bu halk demokrasiyi, hukuku, milli iradeyi korumak için büyük bir kahramanlık göstermiştir” şeklinde konuştu.

“TBMM DEMOKRASİ NÖBETİ TUTUP DEMOKRASİYİ KORUDUĞU İÇİN İKİNCİ KEZ ’GAZİ MECLİS’ UNVANINI ALDI"
Bakan Bozdağ, 15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında milletvekillerinin sokaktaki vatandaşlar gibi TBMM’de demokrasi nöbeti tuttuğunu söyledi. Darbe teşebbüsünün yaşandığı gece TBMM’de yaşananları anlatan Bozdağ, “Biz Meclis’e arka kapıdan arkadaşlarımızla beraber girdik. O sırada Meclis Başkanı İsmail Kahraman Bey, Meclis’i açmış, Divan’da Meclis’i yönetiyor. AK Partili, CHP’li, MHP’li milletvekilleri, grup başkanvekilleri, genel başkan yardımcıları orada. Biz içeri girdikten sonra oradaki vekillerin arasında, milletvekilli olmayan memurlar da vardı, eski vekiller vardı, güvenlik güçlerinden korumalar vardı. Hükümet sıralarına oturdum ben. Birisi konuşuyordu, arkasından hükümet adına ben de söz aldım. Ben konuşmaya başladım, konuşmamın bir yerinde bir bomba atıldı. Yukarıda lambalar sallandı ve orada bombanın sarsıntısı büyük bir şok yarattı. İnsanlar onun etkisiyle tedirgin oldu. Ben ona rağmen konuşmama devam ediyorum. O arada Meclis Başkanı’na ‘Bir devlet aklına ihtiyaç var, burada Meclis’e bomba düşerse bu kadar insan var, sığınağa gidelim’ diye birtakım arkada konuşmalar oldu. Bunların bir kısmı kulağıma geldi. Ben önce konuşmamı bıraktım, arkaya döndüm. Çünkü o arada benim aklımdan şu geçti, eğer Meclis’teki milletvekilleri ve Meclis Başkanı bir panik ve endişeye kapılıp Meclis Genel Kurulu’nu terk ederse, sığınağa giderse bunu gören halk daha büyük endişeye kapılabilir. Darbecilerin amacı da Meclis’i kapatmaktır. Bu Meclis’i kapatmamak, açık tutmak gerekir. O arada Meclis Başkanı’na döndüm. Dedim ki: ‘Biz buradan gidersek millet de meydana gelmez. Bize düşen burada ölmektir.’ Sağ olsun Meclis Başkanımız İsmail Bey soyadı gibi bir kahramanlık yaptı orada, sabaha kadar Meclis’in çalışmasına devam kararı aldı. Bunun üzerine ben konuşmama kaldığı yerden devam ettim. 5 dakikayı ya geçti ya geçmedi derken ikinci bir bomba aynı konuşma içinde ama bu bomba birinciden daha tesirli, daha yakına düştüğü belli ve o bombanın üzerine Meclis’te bazı yaralanmalar olduğu söylendi. Onun üzerine gene bir sarsıntı oldu ama biz bomba ile konuşmayı kesmedik, gene konuşma yapıldı, bitti onun üzerine Meclis Başkanı oturumu kapattı. Oradaki yaşananlara baktığımızda tabi darbeciler için Meclis büyük bir tehlikedir. Çünkü darbe yapıyorlar ama Meclis bir yandan canlı yayında. Onların amacı Meclis’i kapatmak ve orayı ele geçirmek. Meclis çalıştığı zaman ve ele geçirilemediği zaman onların morali ve psikolojisi bozuldu. Orayı karartmak, kapatmak için onu yaptılar. Biz de orayı karattırmayalım, kapattırmayalım düşüncesi ile CHP’li, MHP’li, AK Parti’li arkadaşlarımızla hep beraber orada Meclis’in millet adına nöbetini tuttuk. Oradaki arkadaşlara da buradan bir kez daha teşekkür ediyorum, çünkü herkes orada canı pahasına durdu. Bomba atılıyor ve bilerek Meclis hedef alınarak bomba atıldı. Tam o şeref kapısından girişte oraya bomba düştü, bombanın düştüğü yerle Genel Kurul arası çok az bir mesafe. 5, 10 metre bu tarafa düşse Genel Kurul’a düşmüş olacak ve orada pek çok kişi hayatını kaybedebilir, yaralanabilir ama buna rağmen insanlar orada durdu, bu riski göze aldı. Meclis o yüzden kazandı, Türkiye o yüzden kazandı. ‘Gazi Meclis’ deniyor. Kurtuluş Savaşı yıllarında savaşı yönettiği için ama direkt saldırıya maruz kaldı. Demokrasi nöbetini tutup, demokrasiyi koruduğu için ikinci kez ‘Gazi Meclis’ unvanını aldı. Meclis’i açık tutmak her şeyden önemliydi ve o gün Meclis’i açık tutmayı başardık. Bu darbecilerin psikolojisini bozdu ve onların moral motivasyonunu yok etti” açıklamalarında bulundu.

“DARBE GİRŞİMİ BAŞARILI OLSAYDI, DİNDE REFORM SÖZ KONUSU OLURDU"
Darbe girişiminin başarılı olması halinde yaşanabileceklere değinen Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ben darbenin hiçbir şekilde başarılı olabileceğine ihtimal vermiyordum ama eğer başarılı olsaydı bir Türkiye olmazdı, iki Türkiye’de rejim değişikliği olurdu, Atatürk ile FETÖ arasındaki resimler yer değiştirirdi. Yeni bir Türkiye, yeni bir başlangıç söz konusu olurdu. Üç dinde reform söz konusu olurdu. İslamiyet’in dışında Fetullah Gülen’in kitaplarında ortaya koyduğu, sohbetlerinde baktığınız zaman o yönde dinin yorumlarla nasıl değişme gösterdiğini siz orada görüyorsunuz. Kanaatimdir, bu dinde onların istediği yönde, başkalarının arzusu doğrultusunda yeni bir yorumla farklı bir nokta ortaya çıkardı ki ben bunun dinde Fetullah Gülen’in kendi iradesi istikametinde ve o iradeyi bilenlerin de sevk ve iradesinde bir reform yapılabilme ihtimali olduğunu düşünüyorum. Dinde reformdan Türkiye kurtuldu. Bütün bunlara halk karşı çıkacağı için bir iç savaş çıkacaktı. Türkiye uzun süre devam edecek, belki 5 yıl, belki 6 yıl, belki daha çok bir iç savaştan ve bu iç savaşta yüz binlerce insanın ölmesi ve ekonominin çökmesi ve Türkiye’nin 100 yıl geriye gitmesinden kurtuldu. O gün gerçekten millet olarak çok büyük bir tehlikeyi atlattık, bu tür badireden kurtulduk. Hem demokrasimizi, hem ülkemizin bütünlüğünü, hem rejimi koruduk, hem iç savaşı önledik, hem de dinimizi koruduk.”

FETHULLAH GÜLEN’İN İADESİ
Fetullah Gülen’in iade talebiyle ilgili Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında olan Suçluların İadesi ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması’nı hatırlatan Bozdağ, “Türkiye ile ABD arasında Suçluların İadesi ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması var. 1979 tarihli bu anlaşmaya göre Türkiye iade talebinde bulundu. Biz 4 dosyayı ABD’li yetkili makamlara gönderdik. Anlaşmanın 9. maddesi dosya kendilerine geldikten sonra ilgili ülkeye talep eden, ülkenin talepleri doğrultusunda her türlü tedbiri almasını söylüyor ve bu da takdir hakkını bırakmıyor. Bu tedbirlerin arasında tutuklama da söz konusu. Ne zamana kadar? Talep eden ülkenin iade talebine, talep edilen ülke olumlu veya olumsuz bir kara verene kadar onu tutuklamak zorunda. Burada bir takdir hakkı falan yok, 9. madde çok açık. Bugüne kadar ABD yetkili makamları ve ABD kendi iç hukuku çerçevesinde bu dokuzuncu maddeyi uygulamadı” değerlendirmelerinde bulundu.
Fetullah Gülen’in iade edilmesi talebi üzerine yaşanan süreç hakkında bilgilendirmelerde bulunan Bozdağ, şunları söyledi:
“15 Temmuz’dan önceki Fetullah Gülen’e isnat edilen suçlarla alakalı. Kimi soruşturma konusu kimi şuan da dava konusu. Bunları biz hemen 15 Temmuz’un arkasından darbe teşebbüsünden hemen sonra ABD yetkili makamlarına intikal ettirdik ve onların elinde. Buna göre onların iki şey yapması gerekiyor; bir 9. maddeyi işletmeleri ve tedbir alıp Fetullah Gülen’i tutuklamaları gerekiyor. Şimdi terörist başı Fetullah Gülen’i tutuklamadılar. Bir defa bunu uygulamadı. Arkasından biz acele geçici tutuklama talebinde de bulunduk. Onu da yaptık ve bunun üzerine bize dediler ki; ‘neden siz geçici tutuklama talebinde bulunuyorsunuz? Yani bunun aciliyeti, acele tutuklamayı gerektiren nedenler nedir bize izah edin’ dediler. Biz de onlara şunları söyledik: ‘Bir kere darbe teşebbüsü oldu. Bu darbe teşebbüsünün artçıları söz konusu. Fetullah Gülen yaptığı açıklamalarda da artçıların olacağını açıkça ifade ediyor. Tekrarını önlemek için bu şarttır. İki terör örgütünü hala oradan yönetiyor, bu yönetmeyi engellemek için de bu şarttır. Üçüncüsü ABD’nin iade edeceğine dair bir endişeye kapıldı. Çünkü darbe teşebbüsünden sonra ABD makamları bu konuya daha öncekinden farklı bir yaklaşım göstermeleri onu gösteriyor, bu nedenle kaçma ihtimali var. Dördüncüsü istihbarat raporları geliyor, ki işte Kanada’ya, işte Güney Afrika’ya, Mısır’a başka bazı ülkelerde yer arayışı var. Buralara kaçacağına dair. Bunu önlemek için bu tedbir gerekiyor. Beşincisi de şu anda delillerin toplanması aşamasındayız. Pek çok delilin karartılması tehlikesi var. Bu açıdan acele ediyoruz. Altıncısı da suikastlardan bahsediliyor. Başka başka suçların işlenme ihtimalleri söz konusu. Ve bütün bunlar Fetullah Gülen’in sevk ve idaresi altında olabilecek işler. Onun için acelece tutuklanması lazım’ dedik.”

“TÜRKİYE ABD İLE ARASINDA OLAN ANLAŞMAYA SADIK KALMIŞ VE O HÜKÜMLERİ AYNEN UYGULAMIŞTIR"
Bozdağ, Türkiye’nin ABD ile olan anlaşma gereğinde şu ana kadar 9 zanlıyı tutukladığını belirterek, “Türkiye, Amerika Birleşik Devleri’nden hem adi suçlu hem terör suçlusu taleplerinde bulundu. Terör suçlarına ilişkin bulunduğumuz iade taleplerinde şu ana kadar iade ettiği herhangi bir kimse yok, adi suçlarla ilgili iade talebimizin kabul edilmesi söz konusu. Amerika Birleşik Devletleri bizden 10 tane iade talebinde bulunmuştur, yani tutuklama talebini de içerecek şekilde biz Türkiye olarak konuyu mahkemelere intikal ettirmişiz, mahkemeler 10’u tutuklama kararı vermiş. 9’u yakalanmış cezaevine konmuş, bir tanesinin yakalama kararı var hala aranıyor. Türkiye, ABD ile arasında olan anlaşmaya sadık kalmış ve o hükümleri aynen uygulamıştır ve uygulamaya da devam ediyor ancak Amerika Birleşik Devletleri terör suçları ile ilgili konuda Türkiye ile arasındaki anlaşmanın hükümlerini Türkiye gibi bir uygulama yapmamıştır. Şu anda mevcut bulunan 9 tane terörle ilgili dosya var, bunun dördü Fetullah Gülen ile alakalı ve diğerleri de başka dosyalarla alakalı ve bunlarla ilgili bugüne kadar dediğim gibi Türkiye’ye dönük olumlu bir yaklaşım yok. İlk defa Amerika Birleşik Devletleri, Fetullah Gülen dosyasına alaka gösteriyor. Bu önemli çünkü ABD ile aramızda bunca süredir anlaşma hükümleri uyguluyoruz. Şimdiye kadar ABD yönetimi Türkiye’ye herhangi bir iade dosyasıyla ilgili bir heyet göndermedi, Türkiye’den de heyet istemedi. İlk defa Adalet Bakanı ve Dışişleri Bakanı da olmak üzere dört kişilik temsilci geldi, Türkiye’ye bu konu görüşüldü. Sayın Biden geldi, Biden’ın görüşmesinde de ana konuların başında bu vardı. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu iade konusuna bu kadar hassasiyet göstermesinden biz memnunuz, yani konuya alakadar oluyor. Bu açıdan önemli ama neticeden önemli değiliz. Anlaşmayı uygulamadı, dokuzuncu maddeyi uygulamadı. Onun dışında da kamuoyunda şöyle bir algı var, halkta da bu algı var. ‘Amerika, Türkiye’yi oyalıyor, yani ipe un seriyor, bak işte biz ilgileniyoruz, neler istediğimize dair bilgi verdik, hatta uzmanlarda gönderdik ama Türkiye istediğimiz delileri dosyaya koymadı gibi bir eksiklik ve başka şeyler ileri sürerek önce zamana yayıp, sonra da reddedeceği’ gibi halk arasında bir kanaat var. Bu tabi Türkiye’yi rahatsız ediyor. Türk halkının böyle düşünmesi de bizi rahatsız ediyor. Bugün Türkiye’de fevkalade ABD’nin tutumundan dolayı ABD karşıtlığı halkta yükselmiş durumda. Anket yapıp bakın 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün faili Fetullah Gülen mi, bunda kimsede bir şüphe var mı, yok. Daha önce de söyledik, ABD’nin şüphesi var mı, zinhar yok benim kanaatimce” ifadelerini kullandı.

“EĞER BEYAZ SARAY BOMBALANMIŞ OLSA, 241 ABD VATANDAŞI ÖLSE, BU İŞİ YAPAN KİŞİ TÜRKİYE’DE OLSA ABD NE DÜŞÜNÜR"
ABD’nin Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi konusunda empati yapması gerektiğini vurgulayan Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Fetullah Gülen’in böyle bir işi sevk ve idare ettiğini ABD’nin bilmemesi bu işin doğasına aykırı. Fetullah Gülen, Pensilvanya’da oturuyor ve CIA Fetullah Gülen’in nefes alıp verme sayısını biliyor. Onun etrafında neler oluyor ve orada neler konuşuluyor biliyor. ‘Bilmiyorum’ diyorsa o zaman ABD büyük bir devlet değildir. CIA, bizim bildiğimiz kadar dünyanın en güçlü istihbarat örgütü değildir demektir. ‘Bizim bilgimiz yok’ diyorlarsa bu siyaseten söylenmiş bir sözdür. Onun için bu darbe teşebbüsünü planlayan sevk ve idare eden düğmeye basan ve buradaki bağımlılarına, teröristlerine bu işi uygulatan Fetullah Gülen’dir. Bu çok net ve açık. Eğer Beyaz Saray bombalanmış olsa, eğer kongre bombalanmış olsa, Sayın Obama’ya suikast girişimi olsa, 241 ABD vatandaşı öldürülse, 2 bin küsur ABD vatandaşı yaralanmış olsa ve pek çok maddi, manevi zarar meydana gelse, bu işi yapan kişi Türkiye’de olsa Amerikalılar ne düşünür? Amerika vatandaşları Türkiye hakkında ne düşünür ve Sayın Obama, Kongre Başkanı, Temsilciler Meclisi Başkanı, Pentagon, CIA yetkilileri, Adalet Bakanı, diğer yetkililer Türkiye hakkında ne düşünür? Onlar bu konuda Türkiye ile ilgili ne düşünürlerse Türkiye’de şimdi bir benzerini düşünür. Empati yapmak son derece önemli, Fetullah Gülen’in iade süreci aramızdaki anlaşmaya göre yürüyecektir.”

“ABD YÖNETİMİ BU KONUDA SİYASİ BİR KARAR VERECEKTİR"
Fetullah Gülen’in iade edilmesi talebi doğrultusunda Amerika Birleşik Devletleri’ne Türkiye’den heyet gönderilebileceğini söyleyen Bozdağ, “Henüz karar vermedik tarihe önce bu belgeleri göndereceğiz kendilerine ondan sonra belki Türkiye’den bir heyet gidebilir. Tabi tek bir heyet gidebilir. Ve oradan tekrar bir heyet gelebilir. Arkasından biz tekrar gidip bu konuyu muhataplarımızla konuşacağız. Bunun bir zaman alacağından şüphe yok. Bizim gönderdiğimiz dosya ABD yetkili makamına gittikten sonra onlar bir inceleme yapacaklar daha sonra bunu ABD’nin ilgili eyalet mahkemesine gönderecekler, oradaki mahkeme de inceleyecek. Bizdeki sistemin bir benzeri, bizde de ağır ceza var. Bir karar veriyor ama sonuçta ağır ceza veya oradaki eyalet mahkemesi ABD yetkili makamının gönderdiği evrak kadar inceleme yapacak. Şimdi diyelim ki biz kolilerce evrak gönderdik. Onların hepsini mahkemeye gönderecek mi, onu bilemeyiz. Onu makam takdir edecek. Diyelim ki bizim gönderdiklerimizden bir kısmını gönderdi mahkeme ona göre karar verecek. Bunu şunun için anlatıyorum. Bir ülke bir vatandaşın veya kişinin başka ülkeye iadesini istediği zaman hukuksal süreç o istek doğrultusunda netice verir. Sayın Biden diyor ki, ‘Mahkeme karar verir, mahkeme bu konuda karar verirse Obama bile bir şey yapamaz.’ Amenna bizde de mahkeme var, hukuk devletinde nasıl işliyorsa, ABD’deki mahkemede öyle işliyor ve bu iade kararları neden siyasi kararlarla neticeleniyor çünkü dış politikayla ilgili bir boyutu var. Mahkeme karar verse bile son kararsı siyasi makam veriyor. Neden bunu koymuşlar, dış politika mahkemeler aracılığıyla etkilenmesin, tayin edilmesin. Yargı ülkelerin menfaatlerine aykırı karar verebilir, ona göre bir durum ortaya konsun. Onun için mahkemeye sevk etmişler, mahkeme karar veriyor. Çok net söylüyorum eğer ABD’li yetkililer dinliyorsa, biz kitaplarda da öyle okuduk, hocalar bize öyle öğretti yani bir ülke birini iade etmek istemiyorsa mahkemeye gönderiyor. ‘Mahkeme reddetti, ne yapalım bizde yargı bağımsız, elimiz bağlı, kolumuz bağlı. Biz de vermek istiyorduk ama hukuk var, kuvvetler ayrılığı var. Yargı bağımsız, biz demokratik hukuk devletiyiz, yüzyıllardır geleneğimiz böyle’ diyorlar ve topu taca atıyorlar. Ama iade etmek istediği zaman mahkeme kararı veriyor, ‘yine hukuk devleti var’ diyor. Şimdi bu hem iade yapmak istediğinde sistemi işletmek için, hem de iade yapmak istemediğinde siyasi iradeyi dışarıdan gelen bakıya karşı bu sistemi bütün ülkeler işletiyor. Birbirimiz aldatmaya gerek yok. Onun için şimdi bu süreç hukuksal verilerle ilerleyecek bir süreç. Ama Amerikan merkezi makamı doğrusu ABD yönetimi Fetullah Gülen teröristini iade etmeye karar verdiği zaman, merkezi makam mahkemeye gösterecek, göndereceği dosyayı. Ona göre hazırlar. O dosyadan sonuç alınır ama iade etmek istemediği zaman evrakların bir kısmını göndermez, bir kısmı gider. Mahkeme baktığında da ‘dosya boş’ der ve onu reddeder. Mahkeme iadeye karar verse de vermese bu siyasi bir karardır. ABD yönetimi bu konuda siyasi bir karar verecektir. Bu son derece açıktır. Biz bunu dediğimizde hukuku reddediyorlar gibi değerlendiriliyor. Ben hukuku reddetmiyorum. Hukukun bu konudaki gerekçesine bakarak ben bunu söylüyorum” şeklinde konuştu.
ABD’nin Türkiye’nin iade talebine olumsuz cevap vermesi halinde yaşanabileceklere değinen Bozdağ, “Ben umarım böyle bir sonuçla karşılaşmayız, eğer ABD terörist başı Fetullah Gülen’i bütün bu verilere, belgelere, delillere rağmen iade etmezse, bu Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri uzunca bir süre olumsuz etkileyecektir bu bir, iki Türk halkının ABD’ye bakışı çok olumsuz bir noktaya gelmiştir, bu olumsuzluk daha da ileri noktaya taşıyacaktır. Türk halkının dostluğunu ABD yönetimi olumsuz anlamda daha kötü değişmesine katkıda bulunmuş olur ve şu çıkacaktır ortaya, ABD 79 milyonluk bölgesinde ve dünyada güçlü bir ülke olan Türkiye’yi terörist başı Fetullah Gülen’e feda etmiş olacaktır. Burada bir tercih olacaktır. Ya Türkiye’nin dostluğunu tercih edecektir ya da Türkiye’nin dostluğunu tercih edecektir” dedi.

“MAHKEME BİRİNİN İADESİNE KARAR VERSE BİLE O ÜLKENİN YÖNETİMİ ’BEN İADE ETMİYORUM" DİYEBİLİR"
Fetullah Gülen’in iade edilmesi noktasında nihai kararı siyasi iradenin vereceğinin altını çizen Bozdağ, “Gelen heyet teknik bir heyet, bürokratlardan oluşan bir heyet ama heyet sonuçta sadece şekil incelemesi yapıyor, dosyanın değerlendirilmesini yapıyor ama nihai karar siyasi karar olacaktır. ‘Türkiye’ye bu kötülüğü yapmış birisinin elbette Türkiye’ye iadesini isteriz ama kararı mahkeme verecektir’ demek ayrı bir şey, ‘işte delilleri görelim bir bakalım, biz bu işe karışmıyoruz, bu konu mahkemenin kararına’ demek ayrı bir şeydir. ABD yönetimi şunu demiş olsa; ‘biz Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iadesine evet deriz ama karar verme konusu bize ait değildir, bu kararı mahkeme verecektir.’ Bütün iadeyle ilgili anlaşmalarda var, bütün ülkeler arasında bütün hocalar bunu anlatır, yarın şöyle olacaktır. Der ama nasıl işlediğini anlatır. Mahkeme birinin iradesine karar verse bile o ülkenin yönetimi, ‘ben iade etmiyorum’ diyebilir” diye konuştu.

“BÖYLESİ BÜYÜK BİR SORUŞTURMA YAPILIRKEN ZAMAN ZAMAN HATALAR OLABİLİR"
Bozdağ, kamu kurumları içindeki FETÖ mensuplarının temizlemesi sürecinde zaman zaman hatalı karalar alınabileceğini söyleyerek, “Böylesi büyük bir soruşturma yapılırken zaman zaman hatalar olabilir ama bilerek bir hata yapılması tehlikelidir, şu anda hukuk olduğu gibi uygulanıyor ve doğru uygulamak için herkes büyük hassasiyetle üzerine düşeni yapıyor. Gözaltılar var, tutuklamalar var bunlarla ilgili ne olacağı delillerin değerlendirilmesi neticesinde karar verilecek. Belki savcılar bazılarının tahliyesine karar verecek, bazıları hakkında iddianame düzenlemeyecek, takipsizlik kararı verecek, bazılarının cezalandırılması için dava açacak, iddianame düzenleyecek. Sonuçta hukuk işleyecek, kendi içinde de bu hukukun pek çok denetim yolu var” şeklinde konuştu.

“ŞU ANDA BU İŞLERİN ADALETLE YAPILMASI İÇİN BÜTÜN BAKANLIKLAR ÖZVERİ İLE ÇALIŞIYOR"
FETÖ soruşturmasında tüm bakanlıkların büyük bir özveri ile çalıştığını söyleyen Bozdağ, sözlerine şöyle devam etti:
“Soruşturmalarla ilgili kısım ayrı yürüyecek ama bir de devletin içerisindeki Fetullahçı Terör Örgütü’ne ait yapının ayıklanması söz konusu, hiçbir devlet kendi organları içerisindeki kişilerin anayasa ve meşru idare dışında başka bir yere bağlılığını kabul etmez. Eğer biz bunu kabul edersek, devlete de milletin bize emanetine ihanet etmiş oluruz. Şimdi düşünün siz bir ülkesiniz, Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı’nın neler düşündüğünü öğrenmek istiyorsunuz, dünya’nın yatırımını yaparsınız buna ve siz en iyi istihbaratçınızı da hazırlasanız Genelkurmay Başkanı’nın odasına sokamazsınız. Genelkurmay Başkanı’nın emir subayı diyor ki ‘ben dinleme cihazını her gün koyuyorum, akşamda abime götürüp veriyorum, oda başka yerlere, Pensilvanya’ya gidiyor.’ Fetullah Gülen teröristi Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı’nın o gün ne düşündüğünü ne konuştuğunu psikolojisinin ne olduğunu bilince daha iyi tefsir mi yazacak, daha iyi hadis mi şerh edecek, yoksa daha iyi bir eğitim mi verecek? Ne işine yarar bir din ve eğitimle ilgilenen kişinin bu bir devletin işine yayar peki Fetullah Gülen bu dinleme kayıtlarını hangi ülkeye veriyor, kime veriyor? Şimdi düşünün Türk Genelkurmay Başkanı’nın her gün psikolojisini, hareket tarzını, zihninin çalışma tarzını siz bir ülke olarak biliyorsunuz. Buna dair politikalarınızı geliştirmez misiniz. Ben Türkiye olarak bakıyorum Genelkurmay Başkanı’nın yanında bu var, Başbakan’ın ofisinde, bakanların evinde var, Başbakan’ın yakın korumasında bu var. Eğer biz devletin içerisinde bu Fetullah Gülen teröristine bağlı çalışır, bu devlete ihanet etmeyi, Fetullah Gülen’in talimatları doğru yanlış hiç ayrım yapmaksızın bunların gereğini yapmayı kendini cennete götürecek ibadet zanneden kişilere karşı biz mücadele etmez, bunları devletten ayıklamazsak, Türkiye 5-10 sene sonra bu tehlikeyle karşı karşıya kalabilir. Bizim yaptığımız şey devletimizin içerisinden bu ihanet yapısını ayıklamaktır. Burada adalet esastır, eğer biz adaleti bir kenara bırakırsak adalete de zarar vermiş oluruz. Şu anda bu işlerin adaletle yapılması için bütün bakanlıklar özveri ile çalışıyor. Çünkü mesuliyetli bir iş hem hukuk karşısında, hem de Allah karşısında hepimizin mesuliyeti var. O yüzden hepimizin yaptığı işi doğru yapmak için gayret ediyoruz.”

ADLİ YIL AÇILIŞ TÖRENİ TARTIŞMALARI
Adalet bakanı Bozdağ, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından siyasi partiler arasındaki birlik ve beraberlik ruhunun korunmasının Türkiye’nin yararına olacağını söyledi. Adli yıl açılış töreninin Cumhurbaşkanlığı Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılmasının yargı bağımsızlığına aykırı olmadığını savunan Bozdağ, “Adli yıl açılışı bu sene Cumhurbaşkanlığı Millet, Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılacak. Esasında bu bir otelde yapılacaktı. Barolar Birliği Başkanımızın Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyareti sırasında geniş toplantıdan sonra özel bir görüşme oldu. Görüşmede, Sayın Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu var, Fahri Kasırga Bey var, bakan yardımcımız ve bizim müsteşarımız var, Barolar Birliği’nin yönetim kurulu üyeleri var ve orada danışman arkadaşlarımız var. Orada değişik konular konuşuldu. Birliğin önemine, halkın bütünleşmesine vurgu yapıldı, Barolar Birliği Başkanı ve Cumhurbaşkanımız karşılıklı olumlu görüşler ifade etti ve konu nerede yapılması gerektiğine geldi. Orada Barolar Birliği yönetiminden bir arkadaşımız, ‘Rixos’ta açılış yapılacak’ dedi. Sayın Cumhurbaşkanımız ‘Orada niye para veriyorlar, burada devletin yeri var, çok da güzel Millet Kültür ve Kongre Merkezi var’ dedi. Orada hepimiz beraberdik, hiç kimse bir şey demedi. Orada bu konuşuldu, ondan sonra da böyle kaldı. Kimseyle bir hesap falan yok, tamamen kendiliğinden gelişen bir durum. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı dediğimiz şey, yargı görevi yapanların görevini yaparken her türlü bağlılığı reddetmesi ve adil hukuka uygun kararlar vermesiyle ancak oluşabilecek bir şeydir. Diyelim ki adli yıl açılışı Rixos’ta yapıldı, özel sektöre ait bir yer, yargı bağımsız ve tarafsız, Hilton’da yapıldı; yargı bağımsız ve tarafsız, ATO’da yapıldı; yargı bağımsız ve tarafsız, Külliye’de yapıldı, yargı bağımsız ve tarafsız değil. Külliye’de yapıldığında Cumhurbaşkanı’nın emrine mi giriyor? Rixos’ta yapıldığı zaman Rixos’un emrine mi giriyor? Böyle bir şekilcilik yok. Sadece yargı için değil, devletin böyle toplantılarını hem daha güvenli, hem daha kaliteli bir yerde yapması için yapıldı orası. Daha az maliyetli bir yer. ‘Biz ATO’da yaparsak yargı bağımsız ve tarafsızdır, yok Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde yaparsak yargı bağımsız ve tarafsızlığını kaybeder.’ Bu şekilciliktir, bu ideolojik bir yaklaşımdır. Bizim artık bu işi şekilcilikten çıkarmamız lazım. İdeolojik dayatmalara karşı durmamız lazım. Yargı bağımsızlığı neyse, onun gerekliliğini hep beraber yapalım. ‘Şurada toplandın, yargı bağımsızlığını kaybetti, şununla merhaba dedin yargı bağımsızlığını kaybetti, Cumhurbaşkanını sevdin yargı bağımsızlığını kaybettin, Cumhurbaşkanına her gün sövdün sen bağımsız ve tarafsızsın.’ Bu ideolojidir başka bir şey değildir. Bu, ideolojinin hukukun üstüne çıkarılmasıdır. Ben Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Feyzioğlu’na buradan tekrar çağrı yapıyorum; ikisi de 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında milli iradeye, hukuka ve demokrasiye sahip çıkan bir yaklaşım ortaya koydu, dayanışma içerisinde oldu ve Yenikapı’ya destek verdi. Diyorum ki biz bu ruhu yaşatalım ve bu toplantıya katılalım. Her ikisi de katılmayacağını açıkladı. Keşke katılsalardı diyorum. Sayın Bahçeli katılacak, ona teşekkür ediyorum. Keşke onlar da katılsaydı” ifadelerini kullandı.

DENETİMLİ SERBESTLİK
Denetimli serbestliğin süresinin bir yılı daha kapsayacak şekilde genişletildiği belirten Bozdağ, cezaevlerinden tahliye olan yükümlülerin sayısını açıkladı. Cezaevlerinde şuanda yer anlamında bir eksiklik olmadığını dile getiren Bozdağ, “Denetimli serbestliğin kapsamını süre olarak genişleten bir adım attık, 1 yıl ilave yaptık. Bazı suçların infazında 1 Temmuz 2015’e kadar işlenmiş olması kaydıyla 1 bölü 2 infaz getirdik ve ceza evlerinde bir rahatlamaya yol açtık. Şuanda 33 bin civarında cezaevlerine tahliye söz konusu oldu. Başka tahliyeler de olacaktır, biz 28 bin civarında tahliye olacağını tahmin ediyoruz” diye konuştu.

“SEÇİMLERİN SÜRESİNDE BİR DEĞİŞİKLİK OLACAĞINI SANMIYORUM"
Anayasa değişikliği için devam eden çalışmaların çok iyi bir noktaya ulaştığının altını çizen Bozdağ, “Partiler birer kişi verdiler, adeta bir uzlaşma komisyonu oluştu. Şuanda çalışmalar devam ediyor. Çok olumlu bir noktaya geldiler. Özellikle yargı konusunda çok iyi bir anlaşma olacağını tahmin ediyorum. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Askeri Yargıtay ve Askeri yargının kaldırılması her üç partinin de millete taahhüdüdür. HSYK ile ilgili konuda bir takım tartışmalar var. İnşallah orada da bir uzlaşma olacaktır. Yarın da komisyon HSYK Başkanvekili ve daire başkanlarının HSYK ile ilgili görüşlerini alacak. Onlar yarın bir değerlendirme yapacak. Seçimin 4 yıldan 5 yıla çıkarılması anlaşılırsa bence isabetli olur. Daha önce 5 yıldı, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılması için zorunluluktan Sayın Mumcu’nun ısrarı üzerine 4 yıla çekildi, bunun 5 yıl olmasında fayda var. Mevcutların 5 yıla uzatılması doğru değil, mümkün de değil. Böyle bir düşünce hiçbir partide yok. Anayasa değişikliği yapılırsa 2019’da seçilecek parlamentonun görev süresi 5 yıl olacak. Yoksa mevcut parlamento 4 yıllığına seçildi, 4 yılın sonunda seçim olacak. Seçimlerin süresinde bir değişiklik olacağını zannetmiyorum. Orada sadece seçimin martta değil de sonbaharda yapılması konusu var. Yoksa süreyle ilgili bir değişiklik söz konusu değil” değerlendirmelerinde bulundu.

“PKK, ABDULLAH ÖCALAN ÜZERİNDEN KENDİ TABANINI GÜÇLENDİRMEK İÇİN PEK ÇOK YALANI ORTAYA KOYUYOR"
Bozdağ, bölücü terör örgütü PKK’nın halkı kışkırtmak için terörist başı Abdullah Öcalan’ın sağlığı ile ilgili spekülasyonlar ortaya attığını kaydettiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Abdullah Öcalan konusu, bölücü terör örgütü tarafından sürekli istismar edilen bir konu. Kamuoyuna sürekli yanlış bilgiler aktarılıyor. Halkı mobilize etmek için, kendi hedefleri doğrultusunda kullanmak için, hem sağlığıyla ilgili, hem güvenliğiyle ilgili kamuoyuna çok asılsız bilgiler veriliyor. Abdullah Öcalan’ın güvenliğiyle ilgili herhangi bir sorun yok. Orada en üst düzeyde güvenlik önlemleri var. Hem darbe teşebbüsü sırasında, hem de sonrasında oranın güvenlik yapısı gözden geçirildi ve orada tekrar bakıldı. Sağlıkla ilgili de herhangi bir sorun yok, sürekli kontrolleri yapılıyor. Abdullah Öcalan üzerinden bir terör örgütü, kendi tabanını güçlendirmek, konsolüze etmek için pek çok yalanı ortaya koyuyor. Yakınlarının görüşme hakkı var. Onlarla ilgili müracaat edildiğinde, eğer yasal olarak buna bir engel yoksa görüşme imkanı oluyor. Bazen ulaşımda sorun çıkabiliyor, bazen iç uygulamada sorun çıkabiliyor ama onun dışında bir sorun yok. Milletvekillerine ilişkin görüşme yoktu, bir dönem bazı kişiler gidip görüşüyordu, şuanda onlarla ilgili bir görüşme yok. Türkiye’deki terör eylemleri bu şekilde devam ettiği sürece, bu tür milletvekilleri, başka görüşmeler oldu, şuanda böyle bir görüşme yok. Görüşme zaten izinle yapılabiliyor, kanunen zorunlu bir şey değil. Hendeklerin açıldığı, her gün onlarca şehidin verildiği bir ortamda biz bu izinleri vermeyiz.”

“FETULLAH GÜLEN, KARDEŞİ KARDEŞE, EVLADI ANNEYE BABAYA DÜŞMAN YAPTI"
Türkiye’nin akıl sağlığı yerinde olmayan, aklını Fetullahçı Terör Örgütü’ne satmış olan terör örgütü mensuplarıyla mücadele içinde olduğunu söyleyen Bozdağ, “Şuanda yürüyen soruşturmalar var. Bu soruşturmalar insanların mağduriyeti üzerinden yapılmıyor. Bir suç şüphesi üzerinden soruşturmalar yapılıyor. Türkiye büyük bir badire atlattı. Eğer biz 15 Temmuz’u unutursak, ondan sonra hiçbir şey olmamış gibi hareket edersek, Türkiye fazla sürmez yine bir 15 Temmuz’a daha toslar. Bizim 15 Temmuz’u unutmamamız lazım. 15 Temmuz’da bu işe kalkışanların halkımızın da istediği gibi en ağır cezayı alması lazım, yargıya, millete hesap vermesi lazım. Herkes kararını verecek. Fetullahçı Terör Örgütü’nün peşinden mi gideceksiniz, yoksa Türkiye’nin yasasına ve anayasasına uygun, bu devlete sadakatle mi hareket edeceksiniz? Kim diyorsa ki ‘ben Fetullah Gülen’in peşinden gideceğim’ onun peşinden gidebilir. Akıl hürriyeti çok önemli. Akıl sağlığı olmayanın ceza ehliyeti yok ama devlet akıl sağlığı olmayanları akıl hastanesine götürüyor, tedavi ettiriyor, toplumu ve devleti onun tehlikesinden koruyucu önlemler alıyor ama akıl sağlığı, olmayan kadar toplum için de tehlikeli. Adam aklını satmış FETÖ’ye, o ne derse onu sorgulamadan uyguluyor, ‘öldür’ dediğinde Cumhurbaşkanlığı’nı da bombalıyor, halkı da bombalıyor. Bunu yaparken de kendisini ibadet yapıyor hissediyor, cennete gideceğine inanıyor. Türkiye böyle bir yapıyla mücadele ediyor. Onun için bu yapıyla Türkiye mücadelesini yapacaktır. Şuanda takiye nedeniyle, bunlar kendilerini çok iyi gizlediği için bir zorlukla karşı karşıyayız. Ama devlet, bu zorluğu aşmak için kılı kırk yararcasına çalışıyor, kimseye haksızlık etmemek için uğraşıyor. Bir yanlışlık yapmamaya özen gösteriyoruz. Bu FETÖ, aman itirafçı olmasınlar, aman deşifre etmesinler diye uğraşıyor. Bir yandan ‘ahiretinizi yakarsınız’, bir yandan ‘siz hiç merak etmeyin, yarın böyle olacak’ diye gaz veriyor. Bak şimdi ne oldu, 241 vatandaş öldürüldü, 2 bin 174 vatandaş yaralandı. İçeride 20 binin üzerinde insan var. Pek çok kişi ekmeğinden aşından oldu. Fetullah Gülen, kardeşi kardeşe, evladı anneye babaya düşman yaptı. İki kardeşin arasında fitne uyandı ve ocaklara ateş düşürüldü. Benim çağrım; İslam’ı kullanarak, Müslüman’ın dünyasını da ahretini de ateşe çeviren bu terör örgütünü görün. Bu istihbarat elemanı olan memurlar bu anlayıştan kurtulun. Ülkenize, devletinize bağlı insanlar olun” şeklinde konuştu.
(İHA)