CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, “Başbakan, CHP’nin yöneticileriyle görüşmek isterse CHP’nin kapısı her zaman sonuna kadar açıktır” dedi.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Toplantısı Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında gerçekleşti. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke ise toplantının gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında, dün gece Adana’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileyerek, “Hepimiz bu sabah kendi çocuklarımızın gözüne bakarken utandığımız bir sabaha uyandık. Güzel çocuklarımızın annelerine, babalarına, kardeşlerine sabır diliyoruz. Biz siyasetçilere çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Biz siyasetçilere düşen görev çocuklarımızın bu aydınlık uğruna gittikleri yurtların birer can tuzağına dönüşmesine engel olmak. Biz siyasetçilere düşen en temel görev aydınlık Türkiye’nin ilk adımlarını kız çocuklarını aydınlığa kavuşturacak adımlarla başlatmak. Biz siyasetçilere düşen en temel görev çocuklarımızın korunmasını sağlamak” diye konuştu.

“YÖNETMELİK AÇIKÇA SÖYLÜYOR, ORTAÖĞRENİM ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLAR ÖZEL YURTLARDA KALAMAZLAR”
Böke, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bugün biz asla özellikle biz siyasetçiler sadece başsağlığı dilemekle yetinemeyiz. Bize bunu siyasete alet etmeyin diyorlar. Hiçbir acı siyasete alet edilemez, edilmemeli de. Ama siyaset yeni acıların yaşanmasına engel olmakla yükümlüdür. Üstelikte acıların en derin yaşandığı anda başka bir geleceği inşa etmekle yükümlüdür. Siyaset mutlaka Türkiye’nin bütün çocuklarının can güvenliğini sağlamak için çalışmalıdır. Devlet bütün Türkiye çocuklarının her koşulda korunmasını sağlayacak adımları atmalıdır. Bu adımlar atılmıyorsa da biz siyasetçilere düşen görev bu adımları attırmaktır. Konya’dan Ensar’a, şimdi Adana’ya siyasetin sorumluluğunu gözardı eden yaklaşım yarın yeni katliamların yaşanmasının önüne geçemez. Hiç kimse bizden çocuklarımızın denetimsiz, iktidardan torpilli yasal olmayan yurtlar elinde ölürken susmamızı beklemesin. Biz buna asla susmayız. Çocuklarımızın katliamlarla ölmesine susamayız. Nasıl ki cinsel istismara susmadıysak. Aladağ’da maalesef Türkiye gerçeği yaşandı. Varolan devlet yurdunun birkaç yıl önce devlet tarafından yıkıldığını öğrendik. Yerine yenisini yapmayan devlet, çocuklarına daha iyi bir gelecek arayan anne babaları, bu anne babaların pırlanta gibi çocuklarını özel yurtlara mahkum etti. Oysa ortada bir yönetmelik var. Yönetmelik açıkça söylüyor, ortaöğrenim çağındaki çocuklar özel yurtlarda kalamazlar. Bu yönde özel yurt açılmamasını sağlamak devletin en temel görevidir. Bu hükümetin yazdığı yönetmelik. O yönetmeliği uygulamakla mükellef bir hükümet. Kaybettiğimiz canlarımızın Aladağ’da bu yurtta olmaları yasal değildi. Oysa bizim Milli Eğitim Bakanlığımız var. Adı var ama kendisi hiç yok. Eğitimi bir cemaate teslim etmiş, yurtları başka bir cemaate teslim etmiş, açık bir siyasi tercih ortaya koyuyor. Ben ne eğitimine ne de milli olmasıyla ilgilenmeyeceğim diyor. Çocuklarımızı teslim ettiğimiz tüm yurtların belli standartlarda olması gerekiyor. Ahşap olmamaları, halıyla kaplı olmamaları gerekiyor. Yangın merdivenleri gerekiyor. Yangın merdivenlerinin kapılarının açık olması gerekiyor. Bu şartların sağlanmasının da denetimle garanti altına alınması gerekiyor. Ama maalesef bu denetimde olmuyor. Bu yaşadığımız bir ihmal değil, bir kader hiç değil. Maalesef bu yaşadığımız siyasi tercihlerin bir sonucu. Siyaset eğer bin odalı saraylar yerine içinde binlerce çocuğumuzun oturabileceği yurtlar yapsaydı bugün bu acının yükünü üzerimizde taşımıyor olurduk.”

“BİZE ULAŞIN, DEVLETİN YAPMADIĞI DENETİMİ GELİN BERABER YAPALIM”
“Türkiye’de daha kaç çocuğumuz bu risklerin olduğu yurtlara mahkum edilmiş durumda” diye soran Böke, “Bugün Türkiye’de kaç yurda yönetmeliğe uymamasına rağmen siyaseten ruhsat verildi. Türkiye’de kaç yurt yönetmelikle belirlenen standartlara uygun değilken, denetlenmeyerek çocuklarımızın içinde yaşamasına imkan veriliyor. Bugün kaç yurtta denetim yapılmıyor? 8 yıl önce Konya’da çöken bir yurtta 18 kız çocuğumuzu kaybetmiştik. O gün yaşanan katliamın hesabı hukuk önünde sorulmuş olsaydı, eğer o günün sorumluları hukukun bize söylediği gibi cezalarını almış olsalardı bugün biz belki bu acıyı yeniden Aladağ’da yaşamıyor olurduk. Bu yüzden bugün bu acıları yaşayan, hukuk arayacak olan tüm acılı ailelerin yanında CHP olarak bütün desteğimizle olacağız. Türkiye’nin gözleri ışıldayan bütün çocuklarına, o gelecek için varını yoğunu ortaya koyan bütün ailelerine açık bir çağrıda bulunmak istiyoruz; bize ulaşın, devletin yapmadığı denetimi gelin beraber yapalım. Siz bize şartlara uymayan koşulları iletin, sadece bu uygunsuz şartların nerede olduğunu söyleyin biz CHP’nin bütün milletvekilleri devletin yapmadığı bu denetimi mutlaka sivil denetimle gerçekleştireceğiz” açıklamasında bulundu.

“‘DOLAR BOZDURUN’ DİYEN HÜKÜMET ESASINDA PİYASADA NASIL SIKIŞIKLIK OLDUĞUNUN DA İTİRAFINI YAPMIŞ OLDU”
Türkiye’nin hiç bitmeyen bir gündemi olduğunu kaydeden Böke, “Haftalardır söylüyoruz, gittikçe ağırlaşan koşullarda eşiğinde durduğumuz bir ekonomik kriz var. Bu eşiğinde olduğumuz krizi doğru tarif etmek zorundayız. Bu AKP’nin ekonomik krizidir. Hükümet bizim yaptığımız uyarıları ciddiye aldığını söyleyen ama maalesef ciddi adım atmayan bir yaklaşım sergilemektedir. Geçtiğimiz hafta saray EKK’sı yapıldı. Yine hamaset çıktı, çözüm çıkmadı. Ortaya çıkan çözüm vatandaşa ‘dolar bozdurun’ demek oldu. ‘Dolar bozdurun’ diyen hükümet, esasında piyasada nasıl sıkışıklık olduğunun da itirafını yapmış oldu. Bu durumu çözmek bir yana sadece çağrısıyla paniği arttırmış oldu. Hükümete düşen en temel görev, varolan sorunları tespit etmek ve bunları çözmektir. Esnaf sıkışmış, KOBİ sıkışmış, büyük sanayici üretemiyor. Mesele doları bozdurmakla çözülmeyeceği gibi hükümet varolan sorunları çözmek yerine sorun olmayan yerde de sorun yaratmayı seçmiş gözüküyor” ifadelerini kullandı.

“BUGÜN VERGİ ADALETİ DİYE ORTAYA KONAN BU ÖTV ZAMMININ ADALETLE YAKINDAN UZAKTAN ALAKASI YOKTUR”
Otomotiv sektörüne getirilen ÖTV’ye değinen Böke, “Getirilen ÖTV zammı hükümetin ambalajladığı gibi sadece lüks araçları kapsamıyor. Orta düzey dediğimiz memurların, işçilerin, bizlerin hepimizin aldığı araçları da kapsıyor. Bu orta sınıf dediğimiz araçlarda 4 bin liralık bir zam anlamına geliyor. Bu vergi esasında Türkiye’nin memuruna, işçisine, orta sınıfına geliyor. Belli ekonominin ‘e’sinden anlamıyorlar. Aralarında ekonomiyi bilen bir kişi bile yok. Bilselerdi vatandaşın gördüğü bu gerçeği vatandaştan önce onlar görürlerdi. Eğer bir düzenleme yapılacaksa, söylendiği gibi vergi adaleti sağlanacaksa yapılması gereken şudur; lüks araçlardan vergiyi arttırarak sağlayacağınız vergi adaletini, orta sınıf araçlarda vergiyi düşürerek sağlamalısınız. Lüks araçlardan elde edeceğiniz yeni vergi gelirini bu araçları alamayan orta sınıflara almak zorunda kalan memurunuza vergi indirimi olarak yansıtacaksınız. Gerçek vergi adaleti imkanı olanın vergiyi ödediği, imkanı olmayanın daha düşük vergiyle desteklendiği bir ekonomik düzeni gerektirir. Bugün vergi adaleti diye ortaya konan bu ÖTV zammının adaletle yakından uzaktan alakası yoktur” değerlendirmesinde bulundu.

“ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU 6 ARALIK’TA 2017 YILI İÇİN TOPLANACAK”
Birkaç uyarı yapmak istediklerini ifade eden Böke, şunları kaydetti:
“Asgari Ücret Tespit Komisyonu 6 Aralık’ta 2017 yılı için toplanacak. İşçi, işveren, hükümet temsilcileri bu tespit komisyonunda görev alıyorlar. Şimdi hükümete soruyoruz, haftaya önümüzdeki yılın asgari ücretini belirlemek üzere masaya oturacaksınız, Türk lirası en ağır şekilde değer kaybetmiş, zamlar almış başını gidiyor ne yapacaksınız? Kasım 2016’da 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 416 lira. Asgari ücretle yaşamını sürdürmeye çalışan 6,5 milyon vatandaşımıza ne diyeceksiniz? Açlıktan ölün mü diyeceksiniz? 11,5 milyon emekli, 2,5 milyon memur hükümetin zam kararını bekliyor. Ekonomide yaşanan sorunların sorumlusu çok açıktır. Bu hükümettir, iktidardır. Emekliler, memurlar, asgari ücretliler için ihtiyaç duyulan zam neyse bunun yapılması bir gerekliliktir. Sorumluluğu başka yerlerde aramayın. Türkiye’de bugün vatandaşın cebine el atmış olan hükümet, vatandaşımızın yaşadığı ekonomik sorunların en temel sorumlusudur. Hiç vakit kaybeden bugün OHAL’i kaldırın, Türkiye demokrasisini OHAL ile yıpratmayı bugün bırakın. Başkanlık iddiasından hemen vazgeçin. KHK’larla Türkiye hukukunu bombalamayı bitirin.”

“İKİ ASKERİMİZDEN ERDOĞAN’IN SAVAŞI NEDENİYLE HABER ALINAMIYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikayla ilgili açıklamalarını hatırlatan Böke, “Cumhurbaşkanı Suriye ile savaşa neden girdiğimizi açıkladı. IŞİD ile mücadeleye, PKK ile mücadeleye girmemişiz. Meğersem biz Suriye’ye Suriye devletiyle savaşmaya girmişiz. Meselenin Erdoğan’ın kendi geleceği olduğu çok aşikar. Bu Erdoğan’ın savaşıdır. Biz çocuklarımızın Erdoğan’ın savaşı için ölmesini istemiyoruz. Mesele terörle mücadele değilmiş. Erdoğan’ın tek derdi var, Suriye devleti ve şuan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları canıyla, cebiyle Erdoğan savaşının maliyetini ödüyorlar. İki askerimizden Erdoğan’ın savaşı nedeniyle haber alınamıyor. İki askerimizin akıbetiyle ilgili bu hükümetten acil bir açıklama bekliyoruz. İki anne, Türkiye’de bir yerlerde çocuğun nerede olduğuyla ilgili duyduğu endişeyle ağlıyor. Erdoğan’ın savaşının bedelini çocuklarımız hayatlarıyla ödüyor. Savaş vergisi ÖTV. O 3 milyar liraya acilen ihtiyaç var. Savaş vergisi dediğimiz turist sayısındaki azalma. Savaş vergisi dediğimiz Suriyeli göçmenlere yapılan harcamalar. TBMM size Suriye devletiyle savaşa girmek için izin vermedi. Savaş için izin verilmedi. Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması için yetki verildi. Terör örgütleriyle mücadele edilsin diye verildi. Ancak ortala çıkan tablo Erdoğan’ın derdinin sınır güvenliği değil kendisi olduğunu acı bir biçimde ortaya koydu” şeklinde konuştu.

“BİZ BU BAŞKANLIK TRENİNİN HİÇBİR VAGONUNA NE İLKİNE, NE SONUNA BİNMEYECEĞİMİZİ BAŞTAN BERİ SÖYLÜYORUZ"
Toplantıda basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Böke, başkanlık sistemiyle ilgili bir soruya, “Son bakışımız ilk bakışımızla aynı. Türkiye’nin ihtiyacı olan başkanlık rejimi değil. Türkiye’nin ihtiyacı olan güçlendirilmiş bir parlamenter demokrasi. Biz bu başkanlık treninin hiçbir vagonuna ne ilkine, ne sonuna binmeyeceğimizi baştan beri söylüyoruz zaten” yanıtını verdi.
CHP’nin 10 gün önce yaptığı anayasa çalıştayını hatırlatan Böke, şöyle konuştu:
“Anayasa çalıştayında ortaya çıkan tablo ve tartışma Türkiye’nin ihtiyaçlarına dönük bir tartışmaydı. Bugün de Türkiye’nin ihtiyacının güçlendirilmiş bir parlamenter demokrasi olduğu gerçeğinden hareketle ısrarımız güçlendirilmiş bir Meclis, Meclisin sözü geçen bir Türkiye’dir. Türkiye’de geçtiğimiz hafta bir başkanlık sistemi olsaydı bir başkanlık önergesiyle ve başkanlık kararnamesiyle hiç tartışılmadan cinsel taciz kanuna bağlanmış olacaktı. Oysa Türkiye’de parlamenter demokrasi olduğu için bu demokraside işini ciddiye alarak yapan ana muhalefet partisi olduğu için, ana muhalefet partisinin çağrısına kulak veren milyonlarca duyarlı demokratik vatandaşlarımız olduğu için çocuklarımız bugün istismardan korunuyorlar. Başkanlığa hayır derken çocuklarımız için hayır diyoruz. 80 milyonun yarını bizim için önemli olduğu için söylüyoruz. İlk görüşümüz neyse son görüşümüz de odur. Parlamenter demokrasi Türkiye’nin bugünü için de, yarını için de, sofrası için de, can güvenliği için de olmazsa olmazımızdır.”

“BAŞBAKAN CHP’NİN YÖNETİCİLERİYLE GÖRÜŞMEK İSTERSE CHP’NİN KAPISI HER ZAMAN SONUNA KADAR AÇIKTIR”
Başbakan Yıldırım’ın MHP lideri Bahçeli ile görüşeceği hatırlatılarak, CHP’nin kapısının açık olup olmadığı sorusuna Böke, “Mutlaka. Bir parlamenter demokrasi diyen bir partinin, bir ülkenin başbakanıyla görüşmek konusunu mesele yapması düşünülemez. Başbakan CHP’nin yöneticileriyle görüşmek isterse CHP’nin kapısı her zaman sonuna kadar açıktır” cevabını verdi.
(İHA)