G-20 zirvesi için geldiği Avustralya’da Türk iş adamları ve STK temsilcileriyle görüşen Başbakan Ahmet Davutoğlu, “2001’de egemenliğinden taviz vermek zorunda kalan Türkiye şimdi uluslararası alanda yardım eden ülke oldu” dedi.
Davutoğlu, açıklamasında, “Bir çok açıdan bu buluşma önemli. Birincisi insanımızın dinamizmi açısından. Yaklaşık bundan 50 yıl önce Türkiye’de Anadolu’da köyünde yurdunda şehrinde yaşayan bizim babalarımız amcalarımız muhtemelen yaşı genç olanların dedeleri helal rızık için yollara çıktılar, kimi Avrupa’ya doğru yürüyüşe çıktı kimisi Avustralya’ya kadar geldi. Ve bu süreçte sayımız 175 bin, bana verilen rakam, tabi Kıbrıslı Batı Trakya’dan diğer yerlerden gelen soydaşlarımızı da koyduğumuzda nerdeyse 200 bini buluyor. Bu 50 yıl içinde çok şey değişti. İnsanımızın bu dinamizmi bizim için gurur kaynağıdır. Ama 50 yıl içinde göç edenlerin ikinci üçüncü nesillerin kat ettiği mesafe gerçekten takdire şayandır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kat ettiği mesafeyi bizzat görüyorsunuz. Buradan uzaktan da olsa Türkiye’nin gücünün ne kadar arttığını, uluslararası itibarının ne düzeye çıktığını herhalde yakından takip ediyorsunuz. İşte buraya. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak G-20 zirvesine katılmak için gelmem ve bir sonraki G-20 zirvesine ev sahipliği yapacak olmamız bile bu büyük değişimin işareti. Türkiye artık topraklarındaki insanların, vatandaşların iş aramak üzere uzak diyarlara gitmek zorunda kaldığı ülke değil. Aksine dışarıdan göçlerle çevremizdeki zor durumdaki insanların iş arayanların dahi gıpta ile baktığı, ulaşabilsem ve ulaştığım zamanda güvenlik alanı bir iş imkanı bulabilsem diye baktığı bir ülke” dedi.
Türkiye’nin zor dönemlerden geçtiğini ama hepsini atlattığını kaydeden Davutoğlu, “Zor dönemlerden geçtik. Zor süreçlerin içinde kimi zaman ekonomik krizlerle kimi zaman deprem gibi tabi afetlerle ülkemizi bugüne kadar en iyi şartlara ulaştırabilmek için çalışarak gayret sarf ederek geldik. Ne zaman yurt dışına çıksam, hangi ülkeye gidersem gideyim iki şeyi hiç ihmal etmedim, etmemeye çalıştım en azından. Birisi eğer orada bir şehitliğimiz varsa mutlaka o şehitliği ziyaret edip o şehitlikte, o topraklarda bizim için düşen ecdadımızın, dedelerimizin ruhlarını şad etmek üzere oraya ziyarette bulunmak ki Avustralya’da bulunmasa da bir çok çevre ülkede dünyanın her köşesinde şehitliklerimiz var. Myanmar da dahil olmak üzere. İkincisi de vatandaşlarımızla buluşmak. Sizlerle buluşmak bizlere başlı başına büyük heyecan mutluluk veriyor ve azmimizi şevkimizi arttırıyor. Teşekkür borçluyuz siz ve babalarınız, yaşı genç olanlarınızın dedeleri Avustralya’ya uzak diyarlara helal rızık için geldiler ama bir konuda çok kararlı geldiler” dedi.

“BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZ NAMERDE MUHTAÇ OLMAMAK VE SİZLERİ NAMERDE MUHTAÇ ETMEMEK”
Avustralya’ya göç eden Türk vatandaşlarının hiçbir zaman Türkiye’yle bağını koparmadığını ifade eden Davutoğlu, “Türkiye ile bağlarını koparmadılar, dilleriyle inançlarıyla, kültürleriyle varlıklarını devam ettirme konusunda örnek bir tavır sergilediler. Aksi takdirde çok kısa süre içinde ikinci üçüncü nesilden sonra zayıflama, kültürel bağlarda bir şekilde zayıfla görülebilirdi ama görmüyorsak eğer, bir kısmı belki Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan o ilk öncülere teşekkür borçluyuz. Onlar zor şartlarda geldiler ama bugün Avustralya’da 110 bini de çifte vatandaşlık kazanmış olan son derece dinamik, Türkiye’ye bağlı, kendinden emin, özgüveni yüksek ve dayanışması da yüksek bir topluluk devrettiler. Sizler bizim için hem onlarım emanetisiniz ve vatandaşlarımız olarak nerede olursa olsun saçınızın bir teli dahi cihana değişmeyecek kadar önemlisiniz. Ama aynı zamanda bizim gücümüzün bir parçasısınız. Yurt dışındaki vatandaşımız ister Avrupa’da olsun ister Orta Asya’da, Orta doğuda, Kafkaslarda, balkanlarda ister ABD’de ister Avustralya’da olsun Türkiye’nin her bir yürüyen gönüllü elçileridir. Onlar yürüdükçe, onlar bizi temsil ettikçe onlar bulundukları çevrede Türkiye’yi tanıttıkça Türkiye’nin itibarı, gücü ve dışarıdan görüntüsü olumlu yönde değişir. Bizim sizlere olan en önemli vazifemiz sizi al bayrağı gördüğünüzde, ki resmi arabayla geçerken bir çok simada hemen fark ettim heyecanla yola atlayanlar oldu, bayrağa el sallayanlar oldu. Bizim size birinci görevimiz Al bayrağı burada gördüğünüzde ‘İşte benim bayrağım, işte benim ülkem’ diye gurur duyabileceğiniz Türkiye Cumhuriyeti Devleti performansı sergilemek. Namerde muhtaç olmamak ve sizleri namerde muhtaç etmemek” dedi.
11 yılda Türkiye’de çok fazla ilerleme kaydettiklerini de ifade eden Davutoğlu, ”Bana bütün bu devlet görevim ve siyasi faaliyetlerim esnasında çok hediyeler verildi. Yani sembolik değeri olan. Ama en güzel hediyeyi Kulu’da bir vatandaşımız vermişti. Konya Kulu’yu biliyorsunuz. İsveç’te çok sayıda Kululu vardır. 2011 seçimleri öncesi Kulu’da sokakta gezerken 60-70 yaşlarında muhtemelen bir vatandaşımız elime kapandı tuttu, kaldırdık kucakladık. Gözleri dolu dolu şunu söyledi. ‘Size çok teşekkür borçluyuz’ dedi. Sayın Başbakanımıza o zaman size çok teşekkür borçluyuz dedi. Ben dedi 70’li yıllarda İsveç’e gitmiştim. O yıllarda İsveç’e gittiğimde bir toplum içerisine girsek, herhangi bir yerde gözümüzün içine baksalar, kimliğimizi gizlemeye çalışırdık. Sormasalar kimliğimizi diye neredeyse düşünürdük. Şimdi ise son yıllarda ülkemizin kazandığı itibar dolayısıyla bir meclise girdiğimizde bir onların gözlerinin içine bakıyoruz. Ah bir sorsalar da Türk’üm diye haykırsam diye geçiyor içimden. Kazandırdığınız itibar için size teşekkür ederiz dedi. Gerçekten 2001 yılının Türkiye’sini düşünün. Çıkamamışız daha doğrusu. Bir gecede yüzde binleri, beş binleri, yedi binleri bulan faizlerle insanlar fakirleşmiş, bitmiş. Ve herkes bir şekilde kendisini yurt dışına atmaya çalışıyor. O günlerde yurt dışında olan vatandaşlarımızın şimdi halini düşünüyorum da boyunları eğikti. Bir IMF memuru gelip de Türkiye’de teftiş yapıp ekonomiyi neredeyse yönetmeye kalktığında eminim sizler de burada derinden üzüntü duyuyordunuz. Ya da 12 Eylül sonrası Türkiye yasaklarla, askeri rejimle anıldığı bir dönemde demokrasinin olmadığı bir ülke olarak mutlaka başımızı eğdik” dedi.

“2001’DE EGEMENLİĞİNDEN TAVİZ VERMEK ZORUNDA KALAN TÜRKİYE ŞİMDİ ULUSLARARASI ALANDA YARDIM EDEN ÜLKE OLDU”
Türkiye’nin görevinin vatandaşlarının başını dik tutmak olduğunu ifade eden Davutoğlu, “Şimdi demokrasi güçlü. Ekonomisi bırakın başkasından borç istemesini, dünyada en fazla borç veren gayrisafi milli hasılasına göre en yüksek oranda borç veren ülkedir Türkiye Cumhuriyeti. Aradaki fark bu. Somali’ye sorsanız ümidimiz Türkiye’dir der. Myanmar’a gitseniz, oradaki halkın arasına karışsanız ümidimiz Türkiye der. Mali’ye ya da Bosna’ya ya da Orta Asya’da herhangi bir yere gönüldeşlerimizin olduğu yere. İşte bizim görevimiz sizin başınızı dik tutmak. Bayrağımızı gördüğünüzde başkalarının o bayrağa duyduğu saygı nedeniyle sizin de büyük bir muhabbet, onur duymanız. Hele hele Avustralya’da. Bugün Griffith Üniversitesi’nde verdiğim konferansta da söyledim 100 yıl önce Avustralyalılar İstanbul’da, Gelibolu’da piknik yapmak ister gibi geldiler. Biz davet etmedik dedim bazen Avustralyalı dostlarıma. Ama geldiniz. Biz onurumuzu koruduk, siz onurluca savaştınız. Ama bu savaştan hiç unutulmayacak bir dostluk hikayesi çıktı Türkiye Avustralya ilişkilerinde. Eminim siz şimdi yolda yürürken Çanakkale Savaşı’nda onurlu bir şekilde direnmiş bir neslin torunları olarak Avustralyalılarla göz eşiğinde yani başınız dik bir şekilde konuşuyorsunuz. Şimdi eğer o neslin torunları olarak bizler o neslin bize emanet ettiği ülkeyi dış borca mahkum etmiş olsaydık dünyanın saygı duymadığı bir siyasal yapıyla yönetiliyor olsaydık iç çekişmelerle bunalımlarla anılıyor olsaydık eminim bu Türkiye Avustralya ilişkilerini etkilediği kadar sizin buradaki konumunuzu da etkilerdi. Şundan emin olunuz Türkiye artık ayağına takılan prangaları kırmıştır, bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önünde hiç kimse duramayacaktır. Çünkü bunu hamasi bir şey olarak söylemiyorum” dedi.
Türkiye’nin 12 yılda birçok felaket yaşadığını kaydeden Davutoğlu, “Bakın 12 yıl içerisinde neler geçirdik. Biz de sıkıntılı Van depremini yaşadık mesela. Ama İzmit depreminde olduğu gibi devletin oraya ulaşması günleri, haftaları, ayları almadı. 1 sene içinde yepyeni bir Van’ı inşa ettik. 27 bin konut inşa edildi Van’da 1 sene içerisinde. Biz de zorluklar gördük. Ekonomik kriz, küresel kriz dünyayı sarstı. Komşumuz olan ülkeler Yunanistan, İtalya, Fransa birçok ülke ne kadar sıkıntılar yaşadı, hala yaşıyor. Aynı krizi biz de yaşadık. Ama 2001’de bütün finansal, ekonomik zorluk dolayısıyla siyasi neredeyse egemenliğinden taviz vermek zorunda kalan Türkiye, çünkü birçok konuda dışarıdaki ekonomik yapıdan etkilenmiş bir Türkiye şimdi kendi gücünü ispat etme yanında dünyaya uluslar arası alanda yardım eden bir ülke haline geldi. Bu zorlukları aştık hep. Şimdi de zorluklarımız az değil. Türkiye’nin coğrafyasında yaşayan bir devletin, bu coğrafyada yaşayan bir ülkenin hiçbir zaman kolay günü olmaz. Mesela o zorlukları aşabilecek milli dayanışmayı, milli iradeyi sergileyebilmek. Biliyorum Türkiye’de ben de çünkü gurbette Malezya’da 5 yıl kaldım. Türkiye’den gelen en ufak olumsuz haber yüreğimizi titretirdi, uykumuzu kaçırırdı. Gelen güzel bir esinti mutlu bir haberde günümüz aydınlık kılar da. Onun için sizlerin halini çok iyi anlıyorum. Burada bizim görevimiz dediğim gibi sizleri başını dik tutacak şekilde Türk ekonomisini siyasetini kültürünü performansını diri tutmak, yüksek tutmak. Sizin göreviniz, çünkü hiçbir Türk bulunduğu yerde kendini yalnız hissedemez, kendini bir anlamda Türkiye’deki bütün bu sürecin dışında da hissedemez. Sizin göreviniz zaten yapmaktan olduğunuz birinci göreviniz Türkiye’yle gönül bağınız, dua bağınız. Türkiye’yle kültür bağınızı, dil bağınızı koparmamanız ve gelecek yeni nesillerin de koparmasına izin vermemeniz” dedi.

“BUNDAN SONRA MİLLET AMİR, DEVLET MEMUR”
Davutoğlu açıklamasında tüm etnik kökenleri kucakladıklarını belirterek, “Her bir çocuğumuz mutlaka Türkçeyi, dilini, dinini, örfünü, kültürünü öğrenmeli. 2. göreviniz; hangi etnik, mezhebi, bölgesel geçmişe sahip olursanız olun hepiniz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız. Aranıza herhangi bir fitnenin girmesine izin vermeyin. Bakın çözüm süreci yürütüyoruz. Niye? on yıllarca süren bir yarayı kapatmak için. Bir daha kardeşlerin arasına kimse fitne sokmasın diye herkes demokratik hakkını en iyi şekilde kullansın ama aynı zamanda eşit vatandaşlık hakkını da kullanabilsin diye uzun ve çileli bir süreçte onlarca yıldır açılan yaraları sarmaya çalışıyoruz. Kimse böyle etnik bir farklılık dolayısıyla Türk’tü, Kürt’tü diye sizin aranızda farklı kimliklerle atıfta bulunarak ihtilaf sokmasın. Hepiniz hangi etnik kökenden gelirseniz gelin, hangi hangi mezhebi geçmişe sahip olursanız olun, hangi şehirden gelmiş olursanız olun bizim için eşit vatandaşlarsınız. Hepiniz gözümüzün nurusunuz. Kimse bizim hükümetimizden, devletimizden böyle bir farklılık yapacağı beklentisi içinde olmasın. aynı şekilde daha geçen hafta Hacı Bektaş’taydım Alevi canlarla orada buluştuk. Sünni Alevi ayrımına dayalı, mezhep ayrımına dayalı hiçbir senaryonun ne Türkiye’de yeri vardır ne de yurt dışındaki vatandaşlarımız arasında yeri olacaktır. 2. görevimiz burada omuz omuza verip Türkiye’nin binlerce km ötesinde birbirinizle dayanışma içinde olmanız. 3. sizden beklentimiz, Avustralya’da toplumsal hayatın, siyasal hayatın ekonomik hayatın her yerine nüfuz etmeniz. Kesinlik ondan bigane kalmamanız. Hep bunu bir ikilem gibi görürler. Entegre olmakla kültürel yabancılaşma içine girmek, asimile olmak arasında bir zıtlık gibi.. Hayır! Biz, bizim vatandaşlarımıza güveniriz. Sizler hiçbir şekilde kültürel özelliklerinizi kaybetmeden Avustralya toplumunun en üst yerlerine ve en deruni bağları iyileştiren sosyal ortama girersiniz. Daha çok Avustralya parlamentosunda şu ana kadar herhangi bir vatandaşımız temsil edilmedi belki” dedi.
Avustralya’daki Türk vatandaşlarının yönetim kademesinde yer almasını isteyen Davutoğlu, “Biz görmek istiyoruz. Ki ben görüyorum ki Avustralya heyetlerinde köken olarak Avustralyalı olmayan yükselmiş çok insan var. Niye onlar yükselirken sizler de yükselmeyesiniz? Bu anlamda Avustralya zaten doğası gereği bir göçmen toplumu. En başından itibaren bir göçmen toplumu. Onun için Anzakların Çanakkale’de verdikleri mücadele aynı zamanda Avustralya kimliğini de oluşturan ilk süreç olarak kabul edilir. Onun için siz de bu toprakları kendinizden akdedin. Yabancı bir ülke gibi düşünmeyin. Vatandaşlık oranı çok yüksek, buna da memnun oldum. Siz burada Avustralya toplumuna ne kadar nüfuz ederseniz, kendi aranızdaki dayanışma ne kadar güçlü olursa hem buradaki sorunları daha kolay aşarsınız, hem de Türkiye’nin tanıtımına ve burada daha iyi bilinmesine en büyük katkıyı yaparsınız. Burada büyükelçiliğimiz, konsolosluklarımız hepsi sizin emrinizdedir. Genel başkanlığı ve başbakanlığı devraldığım konuşmada vurguladığım şeyi, size de söyleyerek vurguluyorum; belki eskiden devlet amirdi, millet memur gibi görünürdü. Arkadaşlar bundan sonra öyle değil. Bundan sonra millet amir, devlet memur. Yani hepiniz bütün çalışanlarımızla bütün görevlilerimizle sizin huzurunuz, sizin mutluluğunuz için gece gündüz çalışmakla memuruz, bizzat ben başta olmak üzere. Bir hatıramı da nakledeyim ki, gerçekten devlet-millet ilişkisi özellikle yurt dışında nasıl olduğunu burada anlatmak için, isimleri zikretmeyeyim ama bir öğretmenimiz burada vefat etmişti” dedi.

“SİZ BURADA 77 MİLYON VATANDAŞIMIZ ADINA KÜLTÜRÜMÜZÜN, GELENEĞİMİZİN TEMSİLCİLERİSİNİZ BİZ DE HER ZAMAN SİZİN YANINIZDAYIZ, EMRİNİZDEYİZ”
Davutoğlu, açıklamasında bir anısını anlatarak, “Babasını aradım. İki veya üç sene önceydi hatırlarsanız. Doğrudan ben çıkınca telefona inanmadı. Sonra geçmiş olsun Allah rahmet eylesin diye taziyelerimi ilettim. O sırada taziyede olduğu anlaşılıyordu. Vedalaşınca bir an telefonu kapattığını zannetti, konuşmaya başladı. Oradaki aileye bulunanlara hitap ederek. Yemin ederek ‘ Vallahi oydu. Dışişleri Bakanıydı. Bizzat kendi aradı kendi sesiydi dedi. Elhamdülillah ne devletimiz var. Bir Bakan doğrudan vatandaşını arıyor ve taziye diliyor’ dedi. Emin olun o gece aynen o kuldaki şey gibi büyük bir huzur içinde uyudum. Ve sonra şunu anladım. Vatandaşımız her an bizi hissetmek istiyor. Sonra büyükelçiler konferansında baş konsolosla yaptığım toplantıda bunu naklettim ve dedim ki Almanya’daki dönerci diye anılan akıcı cinayetler sonrasında söylediğim gibi eğer vatandaşımızın başına bir iş gelirse gözünden düşen ilk göz yaşını bizim dışişleri görevlilerimiz görecek. İlk damla gözyaşını bizim büyükelçimiz, diplomatlarımız görecek ve onlar silecek. Çünkü beklenti bu. Biz size aileniz kadar yakınız yani akrabalarınız ne kadar yakınsa büyükelçilerimiz de o kadar yakındır. Ankara binlerce kilometre ötede olabilir ama Ankara’daki bizler size buradaki komşunuz kadar yakınız. Sıkıntınız varsa arayacaksınız, derdiniz varsa paylaşacaksınız. Ama bir an dahi sahipsiz olduğunuz hissine kapılmayacaksınız. Siz madem ki burada 77 milyon vatandaşımız adına burada bizim kültürümüzün, bizim geleneğimizin temsilcilerisiniz biz de her zaman sizin yanınızdayız, sizin emrinizdeyiz. Allah sizi bu topraklarda her zaman mutlu ve huzurlu kılsın birliğinizi daim eylesin. Devletimizi ve milletimizi her zaman sizinle o olacak şekilde o ruh bağını daim kılacak şekilde bir arada olmayı nasip eylesin” dedi.
(İHA)