Başbakan Binali Yıldırım, erken seçim iddialarına ilişkin, "Erken seçim diye bir şey söz konusu değil; altını çiziyorum ve net olarak ifade ediyorum" dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, Bloomberg News Televizyonu ve Haber Ajansı’na verdiği mülakatta, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Yıldırım, 15 Temmuz’daki darbe girişimine ilişkin değerlendirmede bulunarak, "Türkiye büyük bir felaketin eşiğinden döndü. Maalesef silahlı, kanlı bir darbe girişimi milletimizin direnciyle, hükümetimizin ve cumhurbaşkanımızın dirayetiyle başarısız hale getirildi ve ülkede işler normale döndü. Bu darbeye sebep olanların bu işten kolay kurtulmalarını kimse beklemesin. Çünkü arkada 246 tane şehidimiz var, binlerce yaralımız var. Bunların hesabı sorulacak. Hesap sorarken intikam duygusuyla hareket etmeyeceğiz, adalet ile hareket edeceğiz. Çünkü Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk devletinin gereği neyse o yapılacak. Burada ne kadar derine gider, hangi düzeyde olur, bunu yargı belirler. Bizim belirlememiz söz konusu değil. Biz sadece yargının işini yapması için gerekli desteği vereceğiz. Ama zannediyorum büyük oranda zaten bu işin içinde olanlar, bu işe karışanlar, fiilen bu darbe girişimini yönetenler hali hazırda zaten adalete teslim oldu. Geriye kalan çok fazla insan olduğunu düşünmüyorum" ifadelerini kullandı.
"Şu anda zaten çatışma yok" diyen Başbakan Yıldırım, "Çatışma dediğiniz, 15 Temmuz gecesi saat gece 10’da başladı ve olay ertesi günü sabah 4’te, 5’te bitti. Onun dışında herhangi bir çatışma, herhangi bir can kaybı söz konusu yok. 4’ten itibaren de artık bu işe karışan bütün zanlılar, şüpheliler toplanmaya başladı. Şu anda onların soruları devam ediyor. Bazıları sorguları sürüyor, bazıları tutuklandı, bazıları da halen aranıyor" şeklinde konuştu.

FRANSA ÖRNEĞİ
Fransa’da bir terör hadisesi olduğunu belirten Yıldırım, "Birinci sefer yetmedi, ikinci sefer uzadı. Şimdi üçüncü kez de uzattılar. 6 ay daha uzattılar. Yani biz uzatmaktan yana değiliz. Bir kere bunu söyleyeyim. Ama üç ay içerisinde, 90 gün içerisinde bütün bu işleri yoluna koyarsak kaldırırız ama hala yapmamız gereken işler varsa, ihtiyaç varsa şüphesiz uzatmayı da gözardı etmeyiz, bunun bilinmesi gerekir. Yani Fransa’da yaşanan olayla Türkiye’de yaşanan olayı kıyas bile kabul etmez. Çünkü orada sadece bir terör hadisesi oldu, insanlar hayatını kaybetti. Burada ülkenin rejimini değiştirmeye yönelik, demokrasiyi yok etmeye yönelik ciddi bir silahlı darbe girişimi var. Dolayısıyla bizim bu anlamda OHAL’de Fransa’ya göre çok daha haklı gerekçelerimiz var. Bu OHAL, şunu özellikle ifade etmek isterim ki, anayasaya dayanarak yapılmış bir iştir. Bizim anayasamıza göre dört şekilde OHAl var veya sıkıyönetim var. Bir; ağır ekonomik koşular varsa, ülkede büyük sıkıntılar varsa, temel ihtiyaçlar karşılanamıyorsa, olağanüstü hal ilan edilebilir. İki; büyük bir afet, felaket veya toplumsal şiddet olayları yaygınlaşmışsa olağanüstü hal ilan edilebilir. Bir de ülkenin rejimine, meşru hükümetine karşı bir darbe girişimi varsa, olağanüstü hal ilan edilebilir" diye konuştu.
Yıldırım, "Biz bu durumu kullanarak olağanüstü hal ilan ettik. Şöyle söylemek lazım, olağanüstü hal vatandaş için değil, biz kendimiz için olağanüstü hal ettik. Yani devlet için, hükümet için olağanüstü hal ilan ettik. Niye? Bu darbeye sebep olanlar, bu darbenin doğurduğu sonuçları ortadan kaldırmak için gerekli hukuki süreçleri, reformları, yapısal değişiklikleri hızlı bir şekilde halletmek, bir daha darbe yaşanacak şartları ortadan kaldırmak. İşin özü, esası budur" dedi.
Çok sayıda insanın gözaltına alındığını ve bunların sorgulanması gerektiğini anlatan Yıldırım, "Bir kere çok sayıda insan gözaltına alındığı için bunların sorgulaması için zaman lazım. 4 gündü, bunu 30 güne çıkardık. Sadece bu işle ilgili, yani darbe girişimine karışmış, ülkenin rejimini yıkmaya çalışanlarla ilgili binlerce insan var. Bunların sorgulamasının sağlıklı yapılması için bu süreyi uzattık. Diğer yandan bu darbe girişimi esnasında hayatını kaybedenlerin şehit sayılması ve şehitlik, gazilik haklarından yararlanmaları için bir düzenleme getirdik, yakınlarına bir takım haklar sağladık. Ayrıca darbe girişiminde bulunan FETÖ terör örgütünün bütün okulları, hastaneleri, dernekleri, vakıfları bunlara el konuldu. Devlet el koydu ama mülkiyetine el koydu. Ancak faaliyetleri kesintiye uğramayacak. Devletin kontrolünde okullar çalışmaya devam edecek, hastaneler çalışmaya devam edecek ve sorumlu olan dernek vakıf yöneticileri de yargıda hesaplarını verecekler. Bu da yaptığımız bir şey. Ayrıca bu darbe girişimine fiilen FETÖ terör örgütüyle iştirak eden asker personel, sivil personel ve yargı mensupları, bunların da görevlerine son verilmesi için yine bir düzenleme yaptık, bunu da hayata geçirdik. Bunun dışında başka düzenlemeler de bundan sonra gelecek" dedi.

“BU DARBE ÖNCESİ BİR İSTİHBARAT ZAAFİYETİ YAŞANMIŞTIR”
Başbakan Yıldırım, "Nedir bu düzenlemeler? Bir kere kurumlarda ciddi bir silahlı kuvvetler başta olmak üzere, ciddi bir yeniden yapılanma ihtiyacı var. Bu darbe girişiminde de gördük ki burada bir güvenlik zaafiyeti var, hiyerarşi, komuta kademesiyle alt kademe arasında bazı sorunlar var. Bu sorunları ortadan kaldıracak şekilde yeniden yapılanmaya gideceğiz. Demokratikleşme yönünde atmamız gereken daha çok adımlar var, onları da bu sürede tamamlamış olacağız. Ayrıca ekonomi ile ilgili düzenlemeler var, ancak ekonomiyle ilgili düzenlemeleri bu olağanüstü hal kapsamında düşünmüyoruz. Onları ayrıca parlamentonun normal çalışma takvimi içerisinde yapılmaya devam edecek. Onların detaylarına isterseniz gireriz" şeklinde konuştu.
Kurumların yapısal sorunlarının halledileceğini anlatan Yıldırım, "Tabii şuanda bu darbe girişimi esnasında görev başında bulunanlarla ilgili de herhangi bir zaafiyet varsa, herhangi bir hata varsa veya kasıt varsa bunları da tabii ki araştırıyoruz. Peşinen kimseyi suçlu ilan etmek bizim görevimiz değil ama, bilinen bir gerçek var; bu darbe öncesi bir istihbarat zaafiyeti yaşanmıştır. Bu darbeye müdahale konusunda bir zaafiyet yaşanmıştır. Bütün bunlar araştırılacak, sebepleri ortaya çıkarılacak, sorumluları ortaya çıkarılacak ve bunun hesabı hukuk sistemimiz içerisinde sorulacak" diye konuştu.
Darbe girişiminin iki maliyetinin olduğunu, bunlardan birincisinin manevi, ikincisinin ise moral maliyeti olduğunu belirten Yıldırım, "Tabii ki darbenin ekonomik bir hasarı da var, ekonomimize verdiği bir zarar da var. Nitekim Standart poors hemen not düşürdü. Bence orada da çok etik davranmadılar. Böyle bir fırsatçılık yaptılar. Biz büyük bir darbeyi defetmiş bir milletiz, demokrasiyi ayakta tutmak için mücadele vermişiz. Bu tip değerlendirme kuruluşların aceleci davranmayıp durumu iyice gördükten sonra hareket etmelerini beklerdik. Bu durum doğrusu bizi üzdü. Bunu söylemek isterim" dedi.
Hasar tespitinin yapıldığına dikkati çeken Yıldırım, bütün değerleri altüst edecek bir değişimin yaşanmadığını, borsada hafif düşüş, kurda hafif yukarıya doğru hareketlenme, faizde de politika faizinde de çok hafif bir kıpırdanma olduğunu ve önümüzdeki günlerde bunun normal seyrine geleceğini ifade etti. Başbakan Yıldırım, konuşmasında şunları kaydetti:
"Bakın bir ülkede darbe oluyor. Normal şartlarda ne olması lazım? İnsanlar paralarını çekmeleri lazım. Türkiye’de ne oldu? Millet, vatandaş elindeki dövizi götürdü bankaya yatırdı. Darbeden sonraki 3 günde 8 milyar dolar döviz bozduruldu ve bankalara yatırıldı. ATM’lerde, bankalarda, orada burada hiç öyle panik olmadı, kuyruk olmadı, para vardı-yoktu öyle Yunanistan’daki gibi ATM’ler kapatıldı, ödeme sınırları getirildi falan hiçbir şey yok. Herşey sakin, herkes işinde gücünde çalışıyor. Dükkanını açtı, ticaretini yapıyor. Efendime söyleyeyim, darbe işi tamamen bizim devletimizin, milletimizin dirayetiyle 8-10 saatte defettiğimiz bir meseledir. Ama şehitlerimiz var, kan dökülmüştür uçaklardan, helikopterlerden bomba atılmıştır. Mermiler atılmıştır, tanklar insanların üzerinden geçmiştir, onları ezmiştir. Bunlar unutulmayacak. Bunlar bizi derinden yaralayan şeylerdir. Milletin verdiği paralarla, vergilerle alınan silahları, milletin üzerine çeviren, onları bu bombalarla, bu mermilerle, bu silahlarla öldüren, şehit edenler Türk değildir. Bu ülkenin seven insanları değildir, bunlar küresel bir terör örgütünün birer militanıdır. Bunlar asker de değildir. Bunlar asker elbisesi içine sığınmış terörist canilerdir. Bunun böyle bilinmesi lazım. Askerlerimiz, silahlı kuvvetlerimizin vatansever, yurtsever subayları, askerleri bu işin dışındadır."

“ÖZEL SEKTÖR DEVLETTEN DAHA LİBERAL DURUMDA”
Çalışma hayatıyla ilgili reform paketinin görüşmesinin yapılacağını anlatan Yıldırım, "Bireysel emekliliği teşvik edecek uygulamalara giriyoruz. Ayrıca, Türkiye’de tabi bir varlık yönetim fonu da kuruyoruz. Böylece özellikle yatırımları genel bütçe yerine, bu fondan temin etme cihetine gideceğiz ki bütçemizin dengelerinde herhangi bir problem çıkmasın. Türk özel sektörün bölge ülkelerinin aksine farklı bir durumu var. Türk özel sektörü, küresel çalışıyor. Yani Avrupa’dan ortakları var, Uzakdoğu’dan ortakları var. Dolayısıyla dünyaya açık, kendi ihtiyaçlarını kendileri görebiliyorlar. Bu çok önemli bir şey. Yani bizim özel sektörümüzün diyelim ki finansman ihtiyacı var, hiç bize ihtiyacı yok. Gidip görüşmesini yapıyor, finansmanı buluyor, gerekli teminatlarını da veriyor. O bakımdan yani Türk ekonomisi özel sektörü devletten daha liberal durumda. O yüzden de o alanda bir sıkıntı görmüyoruz. Her türlü ihtiyacını, gelecek yatırım ihtiyacını, kredi ihtiyacını karşılayabilecek durumda. Ha zora düşen olursa ne olacak? Orada da biz yanındayız, kredi garanti fonumuz var. Onu devreye sokacağız, yeniden yapılandıracağız. Yeniden yapılandırınca işlerini yoluna koyacak ve hem taahhütlerini, borçlarını ödeyecek hem de üretime devam edecek, istihdama devam edecek" ifadelerini kullandı.
"Zaten bu darbe meselesinden önce bizim kamuoyuna ilan ettiğimiz bir ekonomik müjde paketi vardı" diyen Yıldırım, "Bu müjde paketinin birinci bölümü yasalaştı, ikinci bölümü görüşülüyor. Üçünü bölümü de sırada. Dolayısıyla biz bunları çıkardığımız zaman, ekonomiyle ilgili ayrı bir tedbir almaya ihtiyaç yok. Bunlar devam ediyor. Parlamento normal çalışmasını sürdürüyor ve bu reformları çıkaracak. Ama diğer yandan da bir olağanüstü hal yetkisi aldığımız için, ülkenin güvenliğine, asayişine, bu terör örgütlerinin yok edilmesine yönelik düzenlemeler yapıyoruz. İki şey ayrı gidiyor. Asla ve asla ekonomiyle ilgili konuları biz olağanüstü halin içinde düşünmüyoruz. Bunu da tamamen normal reform süreci, parlamentoyla hükümet arasında devam ediyor. Ha şu var; ekonomi dinamik bir yapıdır. Öyle bir gelişme olur ki, bir tedbir almanız gerekir. O tedbiri alacaksınız. Onlar günü birlik verilecek kararlardır" şeklinde konuştu.

ERKEN SEÇİM İDDİALARI
Erken seçim diye bir şeyin söz konusu olmadığını belirten Yıldırım, "Altını çiziyorum ve net olarak ifade ediyorum. Bu yönde de kafa karıştırmaya çalışanlar var, işte hükümet, AK Parti bu darbeden güçlü çıktı, bir baskın seçim yapacak falan bunlar bizim aklımızda fikrimizde yok. Öyle bir etik de bulmayız bunu. Biz dört yıllığına milletten yetki aldık, o yetkiyi sonuna kadar kullanacağız. Ama o yetkiyi elimizden almaya kalkanların da tepesine balyoz gibi ineriz, indik. Bundan sonra da böyle aklından, fikrinden geçirenler varsa, ayaklarını denk alsın. Seçim yok, geçim var. Vatandaşın geçime ihtiyacı var, işe güce ihtiyacı var. Seçim yorgunu oldu vatandaş, durmadan seçim. Geçen sene üç tane seçim yaptık. Bir daha seçimle kaybedecek vaktimiz yok. Onun için biz seçim demek ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması demek, seçim demek programların yarıda kalması demek, seçim demek öngörülebilirliğin, ileriye yönelik planların ertelenmesi demek. Dolayısıyla seçimin ihtiyaç olmadığı halde, seçimi gündeme getirmek, ülkeyi sevmek demek değil. Onun için böyle bir programımız yok. Bunu söyleyeyim" dedi.
"İkincisi, başkanlık sistemi, bugünün meselesi değil" diyen Yıldırım, "Türkiye’de yeni anayasa yapılması, bütün partilerin başından beri, son 15 senedir istediği bir konudur. Başkanlık sistemi de zaten yeni anayasa içerisinde ele alınması gereken bir husustur. Dolayısıyla, bizim şimdi başkanlık sistemi veya yeni anayasayı tek başına, AK Parti olarak yapma şansımız yok. Onun için ne yapmamız lazım? uzlaşmamız lazım. En az 330 evet oyu alacağız ki, parlamentoda teklifimiz, yeni anayasa teklifimiz başkanlık da dahil olmak üzere sistem teklifimiz referanduma gidebilsin. şu anda bizim bunu tek başına yapma şansımız yok. O yüzden partilere de çağrıda bulunuyoruz, diyoruz ki gelin, bir olalım hepimizin, 79 milyon milletin ihtiyacını karşılayacak, herkesin bu anayasanın içinde ben de varım, bu anayasa beni de kapsıyor diyebileceği bir değişikliği yapalım ve bunu halkımızın onayına sunalım. Bizim pozisyonumuz bu. Dün de böyleydi bugün de böyle. Başkanlık sistemi ne için gerekli? İstikrar için, güven için. Başkanlık sisteminde işte bu ve buna benzer maceraya kalkışanlar olamaz. Çünkü mutlak siyasi irade hakimiyeti vardır. Zayıf iktidarlarda ancak bu darbecilerin hevesi artar ama şimdi AK Parti iktidarında buna benzer girişimler çok oldu. Her seferinde bunu etkisiz hale getirmeyi başardık. Nasıl başardık? Çünkü millet arkamızdaydı. Eğer halkınız arkanızda durmazsa ne kadar güçlü olursanız olun; hiç faydası olmaz yok olup gidersiniz. Halka rağmen iktidar olunmaz. Halk iradesine rağmen iktidar olunmaz. Onun için biz bu konuları diğer siyasi rakiplerimizle görüşmeye her zaman hazırız. Yapacağımız bir değişiklik, sistem değişikliği, anayasa değişikliği, toplumun yüzde 100’ü değilse bile büyük bir kesimini, kahir ekseriyetini kapsaması lazım, onların kabul edebileceği bir metin olması lazım. Bunu da tek başına yapamayacağımız aşikar onun için bütün partilerle çalışmamız gerekiyor" ifadelerini kullandı. Başbakan Yıldırım, konuşmasında şunları kaydetti:
"Açıkçası tabi bunu henüz test etmedik, ümit ederim öyle olur. Biz bu planımızdan vazgeçmiş değiliz. Darbe oldu diye herşeyden vazgeçeceğiz, kenara çekileceğiz diye bir şey yok bunu kimse bizden beklemesin. Milletimizin talebini, beklentisini karşılamak için her türlü çalışmayı yapacağız. Bize bir fedakarlık düşüyorsa, bu fedakarlığı da yaparız. Ama yeter ki, sorunlar, sürekli konuşulup ortada bırakılmasın. Sorunları konuşalım ama, çözüm için de adım atalım. Çünkü zamanın da bir maliyeti var, zaman da para. Bazen paradan daha kıymetli. Kaybettiğiniz parayı geri getirebilirsiniz ama zamanı geri getirme imkanı yok. Onun için biz reform çalışmalarına hiçbir şekilde yavaşlatmadan, hız kesmeden devam edeceğiz."
"Darbeyle ilgili konuda açık şekilde darbeye karşı olduğunu ve bizim yanımızda olduğunu ifade eden parti ana muhalefet partisi, CHP" diyen Yıldırım, "Lideri ve partililerin tamamı, meydanlardaydı, bizi destekledi. MHP de destekledi, orada da ciddi bir destek aldık. HDP ise darbeye karşı hazırlanan ortak bildiriye imza atarak, onlar da destek verdiler. Ama darbe gecesi bir karşılıklı temasımız olmadı. Buradan Güneydoğu’ya gelirsek, güneydoğuda da bizim ayrı bir sorunumuz var. Bir darbe olayı yaşadık ama orada da bölücü terör örgütü var. Ülkeyi bölmek istiyorlar. Ülkenin o bölgede yaşayan insanları öldürüyorlar, polisi şehit ediyorlar, askeri, korucuları şehit ediyorlar. Masum insanların üzerine bomba atıyorlar. O da ayrı sorun alanımız. Bu darbeyle nasıl müdahale ediyorsak orada da aynı mücadeleyi sürdüreceğiz. ne zamana kadar? Bu ellerinde silah olan terör grupları artık silahları bırakacaklar, bir daha ellerine almamak üzere bırakacaklar ve açıkça diyecekler ki bizim Türkiye’yi bölmek gibi bir hedefimiz yok, sorunlarımızı üniter devlet yapısı içerisinde tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet çatısı altında çözmek istiyoruz. Konularımızın burada hallolmasını istiyoruz diyecekler. O zaman zaten orayla ilgili bir sorunum kalmayacak ama, yurdun her tarafında bombalar atarak, İstanbul’da, Ankara’da, Diyarbakır’da, başka bölgelerde insanları toplu katliam yapmaya devam ederlerse, masum insanları öldürmeye devam ederlerse, askeri-polisi öldürmeye devam ederlerse, bizim onlarla konuşacak bir şeyimiz yok" şeklinde konuştu.

"HDP, MAALESEF BU TERÖR ÖRGÜTÜNDEN KENDİNİ AYIRAMIYOR"
Yıldırım, "HDP maalesef bu terör örgütünden kendini ayıramıyor. Şunu çıkıp dese, bu terör örgütüyle benim bir alakam yok, bunların yaptığı işleri benimsemiyorum ve şiddetle lanetliyorum, kınıyorum dese HDP konuşulabilir, görüşülebilir bir partidir. Ama maalesef böyle bir durum yok. onlar terör örgütünün, PKK terör örgütünün, YPG, KCK terör örgütlerinin etkisi altında siyaset yapmak gibi bir zorlukları, sıkıntıları var. O yüzen de biz oradaki problemi şöyle görüyoruz; bu terör örgütüyle Türkiye Cumhuriyeti hükümeti arasında bir sorun değildir, aslında bölgede yaşayan Kürtleri düşünen bir terör örgütü yok. Terör örgütünün Kürtler gibi sorunu yok. Sorun ne? Sorun bölgede yaşan Kürtlerin en büyük sorunu, PKK terör örgütü. Onların yaşamını da, geleceğini de zehir ediyor. Ülkenin güvenliğini ve istikrarını da maalesef olumsuz yönde etkiliyor. Enerjimizin bir kısmını oradaki vatandaşlarımızın güvenliğini, huzurunu sağlamak için harcamak zorunda kalıyoruz. Oradaki terör örgütleriyle mücadele etmek zorunda kalıyoruz" dedi.
(İHA)