CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hükümetin politikalarını eleştirerek, “Niye beni mahkemeye vermiyorlar? Hangi gerekçeyle vermiyorlar? Verin mahkemeye rica ediyorum. Verin mahkemeye ki bütün delilleri ortaya koyalım" dedi.
CHP Parti Meclisi (PM) Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında CHP Genel Merkezinde toplandı. Kılıçdaroğlu, PM öncesi yaptığı açıklamada konuşmasına, Mardin Derik’teki bombalı saldırıda Kaymakam Muhammed Fatih Safitürk’ün şehit olmasına değinerek başladı. Kılıçdaroğlu, “Terör eğer bir ülke yöneticisini dahi hedef alıyorsa o noktaya taşımışsa bunun üzerinde hepimizin durması gerekir. Şehit olan kaymakam arkadaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Onlar çok zor koşullarda görev yapıyorlar. Terörün yoğun olduğu yerlerde görev yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyorlar. Türkiye hükümeti değil aynı zamanda devleti temsil gibi görevleri var” diye konuştu.

"BU ELEŞTİRİDEN MEMNUNUM"
6 Kasım’da gerçekleştirilen olağanüstü PM toplantısına değinen Kılıçdaroğlu, “6,5 saat Parti Meclisimiz aralıksız çalıştı. 6,5 saatin sonunda PM bildirgesi hazırladık ve bunu kamuoyuyla paylaştık. PM bildirimizin arkasından, özellikle iktidar kaynaklı yoğun bir eleştiri aldık. Bu eleştiriden memnunum. Böylece Mısır’daki sağır sultanda bizim niye toplandığımızı ve hangi gerekçeyle bu bildiriyi hazırladığımızı merak edip bakma imkanına kavuştu. Bu açıdan kendilerine teşekkür ederim. Ama ben yinede saygıdeğer yurttaşlarıma PM bildirisinde biz ne söylüyorduk, bunu aktarmak isterim” ifadelerini kullandı.

“MEDYA ÜZERİNDE BASKI OLDUĞUNDA ALKIŞLAMALI MI YOKSA BU BASKIDAN VAZGEÇİN DİYE HÜKÜMETE ÇAĞRIDA MI BULUNMALI?”
PM bildirgesinde 4 ana başlığın olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“CHP’nin PM’si diyor ki biz medya üzerindeki baskılardan rahatsızız. Medya üzerinde baskı yoktur diyen bir Allah’ın kulu yok. Demokrasiyi , özgürlükleri, insan haklarını savunan bir siyasi parti medya üzerinde baskı olduğunda alkışlamalı mı yoksa bu baskıdan vazgeçin diye hükümete çağrıda mı bulunmalı? Bütün evrensel değerlere bakın, bizim böyle bir çağrıda bulunmamızın ne kadar haklı olduğu ortaya çıkar. Bu kadar açık ve net. Bu eleştiriye emin olun yanıt vermek bile beni rahatsız ediyor. Gönül isterdi ki iktidar olanlar bile medya üzerinde güvenlik güçlerinin baskılarını bir nebze engellemiş olsun. Medya üzerinde nasıl baskı kuruluyor? Birincisi şu; Gazetecileri yakalayacaksın, hapse atacaksın. Gazeteci eline silah aldıysa, dağa çıktıysa, birisini vurduysa yargılayın, terör diye alın tutun içeriye atın. Elinde sadece kalemi var bunun yazı yazıyor. Bizi de eleştiriyorlar. Ama biz hiçbir zaman bizi eleştiren gazetecilere hatta eleştirilerin ötesine çıkıp, hakaret eden gazetecilere dahi ‘bunları yakalayın, hapse atın’ demedik. Demeyiz de zaten bizim kültürümüzde de yoktur bu. Gazeteci özgürce yazabilmelidir. İkinci aşama, televizyonları gazeteleri kapatıyorsunuz? Niye kapatıyorsunuz? Çoğu kez mahkeme kararı olmaksızın kapatıyorsunuz. Mahkeme kararı olur, mahkeme karar vermiştir ‘söyleyecek lafımız yok’ dersiniz. Demokrasilerde bu doğu değil. Yürütmenin böyle bir yetkisinin olmaması lazım. Üçüncü yöntem, bir gazeteyi beğenmiyor musunuz, hemen gazetenin patronuna en ağır mali cezaları kesiyorsunuz. Amaç bir daha hükümeti eleştirmesin. Böyle bir uygulama olmaz. Biz buna karşı çıkıyoruz. İktidarın bu yöndeki baskılarını Türkiye’ye ciddi zararlar verdiğini artık onların görmeleri lazım. Dördüncü yöntem, bir gazeteyi kendisine karşıt olarak görüyorsa hükümet ona karşı objektif dağıtmıyor, her ortamda eleştiriyor. Her ortamda kendi yandaşlarıyla ve kontrol ettiği kurumlarla cezalandırmaya kalkıyor. En tipik örneği Türk Havayollarıdır. Hükümete destek veren gazeteler tomar tomar dağıtılır. Gazetecilik yapan gazetelerde Türk Havayollarında yasaklıdır, satılmaz. Sayın Binali Yıldırım’a söyledim, ‘bu doğru değildir, objektif davranın.’ Hükümeti destekleyenlere her türlü desteği vereceksiniz, kamu ilanları dahil objektif gazetecilik yapanlara da her türlü yasağı getireceksiniz. Biz buna karşıyız. Buna karşı olduğumuz PM bildirgesinde yayınladık. Koro halinde Bremen mızıkacıları gibi koro halinde itiraz ettiler. Biz Musa Kart’tan tutun Şahin Alpay’a kadar, Mehmet Altan’dan tutun Atilla Taş’a kadar, Murat Sabuncu’dan tutun Güray Öz’e kadar, Aslı Erdoğan’dan tutun Kadri Gürsel’e kadar, Necmiye Alpay’dan tutun Hakan Kara’ya kadar hiçbir gazetecinin hapse atılmasını istemiyoruz. gazeteciler görevlerini yapsınlar. Varsa bir şey zaten cumhuriyet savcıları harakete geçiyor. Zaten onlarda sizin emrinizde. Ama gazetecilerin alınması, tutuklanması, hapse atılması bir demokrasi ayıbıdır. 142 gazeteci bugün hapiste. Cumhuriyet tarihimizin en büyük rakamıdır. Bütün darbe dönemlerinin en büyük rakamıdır. Bir darbeyi savuşturduk, bir darbeden Türkiye’yi kurtardık karşı darbeyle karşılaştık. 142 gazeteci hapse atıldı. Gazetecilerin haklarını, hukukunu, adaletini kim savunacak. CHP dışında savunacak kurum kalmadı. Koro halinde bize saldırmalarının tek nedeni o. Türkiye tek sesli olsun, Hiç kimse bu hükümete itiraz etmesin, aksine bir söz söylemesin. Adaleti, insan haklarını, medya özgürlüğünü, demokrasiyi niye savunmayalım. Savunmak zorundayız. Aksi halde kendi varlık nedenimizi inkar etmiş olacağız.”

“KİM OLURSA OLSUN ADALETLE YARGILANSIN”
PM bildirisinin ikinci maddesinin adil yargılama olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Kim olursa olsun adaletle yargılansın. Darbeci mi, darbe girişiminde mi bulundu adaletle yargılayın. Er, erbaşlar linç edildi. Linç edenleri yakalayın adaletle yargılayın. Biz linç edenleri ‘kalkın sizde linç edin’ dedik mi? Ne istiyoruz adaletle yargılayın. Devletin temeli adalettir. Adaletten uzaklaşırsanız sizin darbecilerden bir farkınız kalmaz. Darbeciler adaletli mi davrandı, hayır. Adaletli davranması gereken devlettir. Neden? Adalet mülkün temelidir de ondan. Bunu istiyoruz, bunu savunuyoruz. Onlar itiraz ediyorlar. Neden bunu söylüyorsunuz diye. Ne söyleyelim? Ne söylememizi istiyorlar. Adaletsizliğe alkış tutmamızı mı istiyorlar. Böyle bir anlayışı nasıl bizden bekleyebilirler. Bu konuda anlamakta zorluk çekiyoruz. Şunu belki söyleyebilirler, ‘biz sadece kendimiz için adalet istiyoruz, onun dışında hiç kimse için adalet istemiyoruz.’ Olmaz adalet herkes içindir. Biz hiçbir zaman çıkıp şunu söylemedik; ‘biz mahkeme kararlarını tanımıyoruz’ demedik. Onlar dediler. Biz hiçbir zaman çıkıp, ‘Anayasa mahkemesi kararlarına uymuyorum, saygıda duymuyorum’ demedik. Onlar söyledi biz söylemedik. Çünkü onlar adaleti savunmuyor. Biz adaleti savunuyoruz. Aramızda siyahla beyaz kadar fark var. Adaleti uygulamayacağını, Türkiye’de işkencenin serbestçe yapılacağını deklare eden hükümetin kendisidir. Nereye, BM’ye. Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin iki maddesine itiraz ediyor bunlara çekince koyuyorum diyor. Ben Türkiye’de adil yargılama yapmayacağım diyor. Tutulanlara insani muamele yapmayacağım, işkence yapacağım diyor. Biz itiraz ediyoruz buna. İşkence bir insanlık suçudur. Dünyanın bütün demokrasilerinde yasaklanmıştır. Biz bunları savunuyoruz, onlar koro halinde bunlara itiraz ediyorlar” açıklamasında bulundu.

“VERİN MAHKEMEYE RİCA EDİYORUM”
PM bildirgesinin üçüncü başlığıyla ilgili konuşan Kılıçdaroğlu, “‘Hukuki süreçler tamamlanıp, hüküm kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanması anayasa ve AYM içtihatlarına aykırıdır’ dedik. Neden? Açsınlar AYM kararına baksınlar. Onlar AYM kararlarına saygı duymuyorlar, biz saygı duyuyoruz. Adalet herkes içindir. Adaletsizle birisi karşılaştığında ona sahip çıkmak bizim görevimizdir. Ergenekon Balyoz davalarında bir sürü milletvekili tutukluydu, hapisteydi, temsil hakları ellerinden alınmıştı. Milli irade hapse mahkum edilmişti. AYM dedi ki, ‘siz bunların temsil haklarını ellerinden alamazsınız. Bunları serbest bırakın.’ Biz bugün AYM’nin aldığı kararı hatırlatıyoruz onlara. Koro halinde bizi eleştiriyorlar. Adaleti, hukukun üstünlüğünü biz savunmayacağız da kim savunacak. Kaldı ki özenle altını çizdik. Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan parti AK Parti’dir. Sıradan bir vatandaşın, eğitimsiz okula gitmemiş bir vatandaşın bile anlayacağı dille söylüyorum, terör örgütlerine, Ortadoğu’daki terör örgütlerine, El Nusra’dan IŞİD’ine kadar, Türkiye’deki terör örgütlerine, hepsine yardım ve yataklık yapar ve bu terör örgütlerini Türkiye’nin başına bela eden parti AK Parti’nin yöneticileridir. Niye beni mahkemeye vermiyorlar? Hangi gerekçeyle vermiyorlar? Verin mahkemeye rica ediyorum. Verin mahkemeye ki bütün delilleri ortaya koyalım. Korkuyorlar, neden? Çünkü suçlu olduklarını biliyorlar. Suçlu olduklarını bildikleri için üzerimize bu kadar büyük baskılarla geliyorlar. Vatandaşlarıma gayet açık net söylüyorum. Çadır mahkemelerini kim kurdu? Oslo’da masalara kim oturdu? PKK terör örgütü değildir kim dedi. Şehitlerimize kelle diyen kimdi. Ben bunları mahkemede söylemek zorundayım. Ama mahkemeye vermiyorlar. Her şeyde mahkemeye veriyorlar bu konuya gelince hiçbir şey yapmıyorlar. Arkasından ben yürekli savcı arıyorum, savcıların hiçbiri korkudan bir şey diyemiyor” değerlendirmesinde bulundu.

“MAL VARLIKLARINA EL KONUYOR, KAYYUM ATANIYOR, İŞVEREN TEMSİLCİLERİNDEN TEK LAF ÇIKMIYOR”
PM’nin 4 maddesini anlatan Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Otoriter rejime karşıyız diyoruz. Yurttaşların ifade, toplantı, örgütlenme ve girişim özgürlüklerini kısıtlamakta, tüm toplum kesimlerini yoğun bir baskı altına almaktadır. Okullara, üniversitelere, emekçilere, kadınlara, sivil toplum kuruluşlarına, iş dünyasına ve yurttaşlarımızın can güvenliğine yönelik tehditler, saldırılar, baskılar derhal son bulmalıdır. Nesine itiraz ediyorlar. Bunları hepsi var. İş dünyasına bakın korkudan konuşan var mı? Mal varlıklarına el konuyor, kayyum atanıyor, işveren temsilcilerinden tek laf çıkmıyor. Otoriter rejim, baskı, korku dolayısıyla. Kim dile getirecek bunu? Bu bizim görevimiz namus borcumuzdur. Biz getirmeyeceğiz de kim getirecek? Bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim, otoriter rejim işte idare ediyoruz, ne demek özgürlük hiç önemli değil. Ama bunu iliklerine kadar herkes duyacak. Esnaf şikayet ediyor niye alışveriş kesildi diye. Turizmci turist gelmiyor nedeni bu. Sanayici yatırım yapmıyor önünü göremiyor. Arada AK Parti’nin içinden sağduyulu seslerde çıkıyor. ‘Eğer AB’den koparsak üçüncü dünya ülkesi oluruz’ diyor birisi. Doğru bizde aynı şeyi söylüyoruz. Sağduyulu bir ses. Eleştirmiyoruz. Dünyadan izole edilen bir Türkiye kaybetmeye mahkumdur.”

“BU PARTİNİN SÖZÜ VAR. BU PARTİ HESAP VERMESİ GEREKENLERDEN HESABI SORACAKTIR”
“Şunu bütün vatandaşlarım bilmesini isterim, terör nereden ve kimden gelirse gelsin terörün her türüne karşıyız” diyen Kılıçdaroğlu, “Terörün hiçbir zaman haklı bir gerekçesi olamaz. İktidar olanlarında, iktidar gücünü kullanıp rejimi değiştirmeye hakları yoktur. Onlarda hukuk, adalet içinde devleti yönetmek zorundadırlar. Adaletten saptıkları zaman devlette bu tür derin travmalar ortaya tıkıyor, ayrılıklar, kavgalar, gerginlikler ortaya çıkıyor. Sonuçta esnafından sanayicisine kadar bütün bir zinciri etkiliyor. İyi şeyler yaptılar da biz karşı mı çıktık. Bu ülkeye demokrasiyi getirdiler de biz karşı mı çıktık. Yaptıkları her işin yanında durduk ama her olumsuzluğunda karşısında durduk. Bu bizim görevimizdir. Daha tehlikeli olanı 14 yıldır bu ülkeyi yönetenlerin bugün söyledikleri sözdür, ‘Türkiye bölünme noktasına gelmiştir.’ Türkiye’yi bölünme noktasına getiren bir siyasal iktidar ve bunu seslendiren bir başbakan nasıl olur. Biz PM bildirisinin sonuna şu cümleyi de yazdık. ‘Ne darbe ne dikta yaşasın tam demokrasi.’ Bundan rahatsızlık duymuşlar. Darbeyi, diktayı savunmuyoruz demokrasiyi savunuyoruz. Rahatsızlık duyuyorlar. ‘Türkiye’yi böldürmeyeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız,’ bundan da rahatsızlık duymuşlar. Siz Türkiye bölünür diyorsunuz biz Türkiye’yi böldürmeyeceğiz diyoruz. Niye rahatsızlık duyuyorsunuz? Bölünmeden yanalar, bizde birlikte olmaktan, birlikte çalışmaktan yanayız. Görüşlerimiz farklı olabilir ama Türkiye’nin birliğinden bütünlüğünden beraberliğinden yanayız. Temel sorunumuz, hesap vermesi gerekenlerin ‘biz hesap soracağız’ demeleridir. Ama bu partinin sözü var. Bu parti hesap vermesi gerekenlerden hesabı soracaktır” şeklinde konuştu.
(İHA)