Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Doğu ve Güneydoğu’yu kalkındırma projesini anlattı.
Düzenlediği basın toplantısında Fırat Kalkanı Harekâtı ile değerlendirmelerde bulunan Bahçeli, “Bugün harekatın 37’nci günündeyiz. Devlet ve millet bekası için sürdürülen operasyonların başarılı olması en içten dilek ve duamızdır. Fakat ABD’nin ülkemize meydan okur gibi PYD-YPG’ye, yaptığı silah yardımları, muhtemel Rakka ve Musul operasyonlarıyla ilgili kafa karışıklıkları haklı olarak bize endişelendirmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ’15 Temmuz’un arkasında FETÖ var, ama biz bunu ABD’ye anlatamadık’ sitem ve sızlanması, ABD Başkan Yardımcısının YPG’ye silah yardımından haberim yok deyip Savunma Bakanın itirafı tam bir kördüğümü işaret etmektedir. ABD, terör örgütlerine destek verirken, bu kan tutkunu caniler Türkiye’ye saldırmaktadır. PYD-YPG’ye verilen her silah aynı anda PKK’nın eline geçmekte, doğu ve güneydoğuda şehadetlere neden olmaktadır. Artık terör dayanılmaz hal almıştır. Türkiye 20 Temmuz 2015’den bu tarafa tam bir facia yaşamaktadır. FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerinin saldırıları sonucunda tamı tamamına 905 evladımızı yaklaşık bir yıllık zaman zarfında şehit verdik. Bu korkunç ve kahredici bir tablodur. Her gün şehit gelmektedir. Bugün gelinen aşamada, maruz kaldığımız tehdit ve tehlike günü birlik ve fason tedbirlerle geçiştirilmeyecek kadar büyüktür. Artık, yıllardır ülkemize musallat olan bu beladan kurtulmanın zamanı gelmiştir. Ve Milliyetçi Hareket Partisi her yapıcı, sonuç odaklı işbirliği ve yakın temasa hazırdır. Tek çözüm, PKK ve diğer terör örgütlerinin tam olarak yok edilmesi veya ele geçirilmesidir. Geçmişte bölücülük ve bölücü terörle mücadelede cılız girişimler, basit ve etkisiz tedbirlerle yetinerek bugüne kadar gelinse de, bundan sonra gidilecek bir yer yoktur. Ciddi, köklü ve kalıcı tedbirlerin alınmaması halinde beka düzeyinde bir sorun olan terörizm Türkiye’yi yutacaktır. Bir ara terörden beslenen etnik bölücülük, ’demokratik hak ve meşru kimlik talebi’ olarak mazur görülmüş, ülkemizin bölünmesi ve parçalanma projeleri, ’toplumsal ilerleme ve çağdaşlaşmanın yol haritası’ olarak tasvir edilmiştir. Ülkemizin iç barışını, kardeşliğini ve dayanışmasını tehdit eden en önemli çarpıklık aslında burada aranmalıdır. Bunun tekrar nüksetmesi ya da terörizmle mücadelenin kösteklenmesi karşısında iç çatışma ortamının vasat bulacağını artık herkes idrak etmelidir. Karşımızdaki sürecin nereye yöneldiğinin, nasıl sonuçlanacağının, gelişmelerin istikametinin ne olacağının isabetli yorumu şüphesiz ki çok önem kazanmıştır. Sahada terörizmle çok etkin ve silahlı mücadele ön şarttır. Bunun yanında diğer tedbirlerin de, başta sosyal ve ekonomik olmak üzere, gecikmeden alınması pek tabii önemlidir. Bir defa şunu açıkça söylemek isterim ki, Kürt kökenli kardeşlerimizin terörle en ufak bağ ve bağlantıları yoktur. PKK, Kürt kökenli kardeşlerimizin temsilcisi, vasisi, himaye edeni de değildir, asla da olamayacaktır. Kürt kökenli kardeşlerimiz bizim canımız, varlığımızın ana dayanaklarındandır. Ve de sorunları vardır, bu bizim tarafımızdan bilinmektedir. Bize göre Kürt sorunu yoktur, ama Kürt kökenli kardeşlerimizin diğer vatandaşlarımız gibi sosyal ve ekonomik sorunları haddinden fazladır” dedi.

“TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ MESELELERİNDEN BİRİSİNİN ‘TERÖR’ DİĞERİNİN DE ‘ÜRETİMSİZLİK’ OLDUĞUNU HEP SÖYLEDİK”
Başbakan Binali Yıldırım’ın açıkladığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Cazibe Merkezleri Programı ve Yatırım Destek Hamlesi ile ilgili Bahçeli, “4 yıl içinde 23 ilde toplam 62 milyar liralık kamu yatırımı öngörülen paket kapsamında; her yıl 80 yeni fabrikanın kurulması hedeflenmişti. Yıllık 200 bin ilave istihdam yaratılması, yatırım için arazi tahsisi, hazır fabrika binası yapılması planlanmıştı. Bölgede üretilen mal ve hizmetlere devlet tarafından alım garantisi verilmesi, makina alımlarında 1 yıl ödemesiz 5 yıl vadeli faizsiz kredi, işletme desteği, taşınma desteği ve vergi indirimi gibi destekler dikkat çekici ana teşvik unsurları olarak ifade edilmişti. Açıklanan bu teşviklerin esasen TBMM’de görüşülerek kabul edilen yatırım ortamının iyileştirilmesine ilişkin olarak yapılan düzenlemeler çerçevesinde hayata geçirilmesi mümkündür. Torba kanun olarak nitelendirilen ve yatırım teşviklerini de içeren tasarı görüşülürken özellikle üretimi desteklemek adına atılan her adımın yanında durduğumuz da milletimizce bilinmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye’nin en önemli meselelerinden birisinin ‘Terör’ diğerinin de ‘Üretimsizlik’ olduğunu hep söyledik. Hatırlatmak isterim ki, Parti Programımızda ve Seçim Beyannamemizde de bunlara ilişkin çözüm önerilerine yer verilmiş, bu çerçeve içinde ‘Terörle Mücadele ve Milli Birlik Projesi’ ile ‘Üreten Ekonomi’ programlarımız kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Öngördüğümüz çözüm önerileri arasında ekonomik teşvikler, sosyal gelişme projeleri, bölgesel ve kırsal kalkınma modelleri yer alırken, bunların uygulanmasıyla refahın yükseltilmesi ve devlet-millet bütünlüğünün sağlanması hedeflenmişti. Cazibe merkezleri konusu ‘Merkez Köyler’ veya ‘Tarım Kentleri’ veya benzer isimler altında Türk siyasi hayatında farklı dönemlerde, özellikle de bizim tarafımızdan dile getirilmiştir. Kısaca yeni bir konu değildir. 1969 ve 1973 seçim çalışmalarında ve diğer siyasi faaliyetlerimizde ’Tarım Kentleri’nin kırsal kalkınmanın sağlanması için bir zaruret olduğunu savunmuştuk. Bilahare tarım kentleri projemiz çeşitli hükümetler tarafından da gündeme taşınmıştı. Bundan rahatsız olmamız elbette düşünülmemelidir. ‘Tarım Kentleri’ önerimiz birden çok kırsal yerleşim biriminin bulunduğu bölgelerde coğrafi ve iktisadi şartlara göre belirlenecek ve en azından temel kamu hizmetlerinin düzenli ve yeterli olarak götürülebileceği merkezler oluşturmak fikrine dayanmıştı. Siyasi tarihe mal olmuş bu önerimiz 1970’lerde CHP yönetimince ’Köy Kent’, 1990’larda DYP-CHP Koalisyon hükümetince ’Merkez Köyler’ adı altında tekrar gündeme getirilmişti. Bu çerçevede Sayın Başbakan’ın son açıkladığı cazibe merkezleri projesi geçmişten bugüne Türkiye’de uygulanmaya çalışılan projelerin bir benzeri niteliğindedir. Artan terör olayları ve özellikle başta PKK olmak üzere IŞİD ve FETÖ gibi terör örgütlerine katılımı engellemek amacını taşıdığı anlaşılan bu projenin üstün körü hazırlandığı da açıktır. Bu itibarla revize edilerek amaca uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde iyi niyetli bir yaklaşımla hazırlandığını düşündüğümüz bu program sonuçsuz kalmaya mahkûmdur” diye konuştu.

“MİLLİ BİRLİK VE BÜTÜNLEŞME TEMEL ANLAYIŞI İÇİNDE…”
“Açıklanan ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Cazibe Merkezleri Programı’ ana hatları, bazı hedef ve politika önerileri bakımından parti politikalarımızla uyumlu olup genel olarak desteklenebilecek düzeydedir” diyerek sözlerini sürdüren Bahçeli, şunları dedi:
“Bölgedeki 23 ilde ekonomik büyümeyi, sosyal gelişmeyi ve toplumsal uzlaşmayı sağlayarak ‘milli birlik ve bütünleşmeyi’ temin etmektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini Kalkındırma Programı kapsamında 4 adet alt program uygulamayı amaçlıyoruz. Bunlar; Terörle Mücadele Programı, Kırsal Kalkınma Merkezleri Programı, Bölgesel Gelişmişlik Farklarının Giderilmesi Programı, Katılımcı ve Kapsayıcı Ekonomik Büyüme Programı. Terörle Mücadele Programımızın temel amacı milli birlik ve bütünlüğün sürdürülebilmesi, milletin huzur ve güvenliğinin sağlanmasıdır. Bu kapsamda, bölgede yaşayan kardeşlerimizin öncelikle PKK saldırısından kurtarılması, devlet otoritesinin tam olarak inşa edilmesi esastır. Bununla birlikte refah ve huzuru tesis edecek ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınması suretiyle kardeşliğin güçlendirilmesini sağlamaktır. Ortaya koyduğumuz bu program terörün unsurları ile bunları doğuran sebeplerin ortadan kaldırılmasına dönük çözüm politikalarını içermektedir. Kırsal Kalkınma Merkezleri Programı ise, partimizin kuruluşundan itibaren Türkiye’nin kalkınması ve milli birliğin sağlanması için önerdiğimiz, terörle mücadele politikaları ile tarım kentleri veya merkez köyler olarak adlandırdığımız projelerin ülkemizin bugünkü şartlarına uyarlanmış halidir. Bu tür programların başarılı olabilmesi için ekonomik, sosyal, siyasi ve güvenlik politikalarının bir bütün olarak ele alınması ve uygulanması bize göre ve yaşadığımız tecrübeler ışığında zorunluluktur. Terör örgütlerine katılım tek başına ekonomik ve sosyal geri kalmışlıkla izah edilemese de bu durum istismar edilerek teröre zemin hazırlayan bir neden olarak kullanılmaktadır. Bu itibarla bir yandan vatandaşlarımızı terör örgütünün tasallutundan kurtaracak mücadele yapılırken diğer yandan da örgüte katılımı engelleyecek istismara açık konuları ortadan kaldırmak durumundayız. Tüm kamu hizmetlerine en yakından ve kaliteli erişimi sağlayacak, yapılacak yatırımlarla üretim ve istihdamı artıracak ve insanlarımızın sosyo-kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak merkezler oluşturmak amacıyla Kırsal Kalkınma Merkezleri Programı uygulanmalıdır. Teklifimizin özünde, Kırsal Kalkınma Merkezlerinin merkez köylerden oluşması yatmaktadır. Böylelikle kom, divan, mezra ve köylerdeki vatandaşlarımız bulundukları yerde erişemedikleri hizmetleri bu merkezlerden alabileceklerdir. Birçok hizmete bu merkezlerde erişim imkanı olacak, vatandaşlarımız hem üretime katılacak ve ürettiği değerden pay alacak, hem de kamu hizmetlerine yakından, kolay ve etkin bir şekilde kavuşacaklardır. Kırsal kalkınma Merkezleri, her ilçede kaymakam başkanlığında sanayi ve ticaret odaları, ziraat odaları, ilçe milli eğitim, sağlık, tarım, emniyet müdürlerinin ve jandarma komutanının katılımıyla belirlenecektir. Daha sonra valinin başkanlığında il müdürleri ve oda başkanlarının iştirakiyle oluşturulacak komisyonda il bünyesindeki tüm kırsal kalkınma merkezleri tespit edilecektir. Söz konusu merkezler coğrafi durum, ekonomik gelişmişlik, ulaşım altyapısı, demografik yapı, ham madde kaynakları, madencilik, turizm ve benzeri ticari faaliyet imkanları, tarihi ve kültürel yapı, güvenlik ve afete duyarlılık, tarım ürünleri üretimi ve potansiyeli gibi hususlar dikkate alınarak belirlenecektir. Kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın refah seviyesini artırmak için kırsal kalkınma projeleri kapsamında köy kalkınma planları yapılacak ve alt yapı yatırımları en kısa zamanda tamamlanacaktır. Bu doğrultuda köy sosyal yaşam üniteleri geliştirilecek, enerji, su şebekeleri ve depolama birimleri ile arıtma sistemleri sağlıklı hale getirilecektir. Program merkezi köyleri kapsadığından, idari düzenlemelerde nahiye ya da bucak olarak tabir edilen yerler ile bunların dışındaki yerleşim birimlerinin kırsal kalkınma merkezi haline getirilmesi, bu merkezlerde ‘mülki idare temsilciliği’ oluşturulması öngörülmektedir” ifadelerini kullandı.

"TEŞVİK MEVZUATI İLÇE VE SEKTÖR BAZLI OLARAK DÜZENLENMELİDİR"
Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Kalkındırma Programı kapsamındaki diğer bir alt program ise Bölgesel Gelişmişlik Farklarının Giderilmesi Programıdır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin topyekun gelişmesi ve kalkınması, entegre bölgesel politikaların uygulanmasını da gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede bölgelerin, illerin ve ilçelerin özellikleri, farklılıkları, gelişmişlik düzeyleri, temel sorunları ve potansiyellerinin belirlenmesine yönelik olarak il gelişme plânları hazırlanmalıdır. Her il ve ilçe için hedef sektörler belirlenmelidir. Özellikle küçük ölçekli iller ve ilçeler için ‘bir il/ilçe bir sektör’ prensibinden hareketle hedef alt sektörler somut olarak tespit edilmeli, devlet-millet işbirliği içinde uygulamaya konulacak projelere destek verilmelidir. Teşvik mevzuatı da bu doğrultuda ilçe ve sektör bazlı olarak düzenlenmelidir. Yerel aktör ve dinamikler devreye sokularak yöreye özgü mikro kalkınma model ve projeleri geliştirilmelidir. ‘İl yatırım ve kalkınma ofisleri’ kurulmalıdır. Katılımcı ve Kapsayıcı Ekonomik Büyüme Programı da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Kalkındırma Programının öngördüğümüz dördüncü ve son alt başlıktır. Tek başına ekonomik büyüme bir ülkede sosyo-ekonomik sorunları aşmak için yeterli olmadığı gibi bu tür bir büyüme sürdürülebilir de değildir. Toplumun değişik kesimlerinin ve bütün bölgelerin katıldığı ve kapsandığı bir dengeli büyüme temel amaç olmalıdır. Katılımcı ve Kapsayıcı Ekonomik Büyüme Programıyla, toplumun ve bütün bölgelerin topyekun üretime katılması, katıldığı oranda üretimden pay alması ve ’ortaklık’ anlayışına dayanan ‘katılımcı kalkınma’ ile doğal ve beşeri kaynakların harekete geçirilmesi sağlanacaktır. Esnaf, sanatkar, çiftçi, ev kadını ve gençlerin atıl kaynakları harekete geçirecek yöntemlerle üretime daha aktif katılımları temin edilecektir. Geliştirilecek ‘yerinde’ projeler ile büyük kentlere göç de önlenebilecektir. ‘Birlikte yönetim birlikte üretim’ kapsamında tarımda ve küçük sanayide katma değeri yüksek ürünler üretilmesi sağlanacaktır. Bölgenin her yerinde uygulamaya konulacak projelerle çalışanlar aynı zamanda fabrikalara, iş yerlerine ortak olacaklar ve yönetime katılacaklardır. Herkesin kalkınma hamlesine katkı verdiği demokratik bir anlayış içinde yürütülecek projelerin hayata geçmesiyle ilave istihdam sağlanacaktır. Pazar imkanlarının geliştirilmesi ile üretim gelire dönüştürülecek ve yoksulluk azalacaktır. Yeterli gelir elde eden vatandaşlarımız karnını doyurmak için bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalmayacaktır. Bu şekilde Türkiye, doğal ve beşeri kaynaklarını daha etkin kullanabilecek, kalkınma hareketine ivme kazandıracaktır.”
(İHA)