Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nobel kararları objektif mi? Asla… Bunları bizzat gördük, görüyoruz ve yaşıyoruz. Uluslararası kurumlar, BM, BM Güvenlik Konseyi kararlarını objektif mi veriyor? Asla… Yine söylüyorum; dünya beşten büyüktür” dedi.
Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen törenle sahiplerini verildi.
Türk sinemasına yaptığı büyük katkılar nedeniyle sinema alanında Hülya Koçyiğit’e, uzun sanat hayatı boyunca klasik Türk müziği ve tasavvuf müziğine yaptığı büyük katkılar nedeniyle müzik alanında Niyazi Sayın’a, Türk edebiyatına ve gelişmesine yaptığı önemli katkılar nedeniyle edebiyat alanında Alev Alatlı’ya, Abdülhamit dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarına dair değerli çalışmaları için tarih alanında Prof. Dr. Engin Akarlı’ya, İslam dünyasında hazırlanan ilk ve en kapsamlı İslam ilimleri ansiklopedisi olması ve Türkiye’de ilim dünyasına sunduğu başarılı çalışmalar nedeniyle kurum kategorisinde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’ne verildi.

“NANKÖRLÜKTEN BAŞKA BİR KAVRAMDA İZAH EDİLEMEZ”
Törende konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ilmin ve sanatın evrensel bir boyut kazanmasının uluslararası camiada takdir edilmesinin son derece önemli olduğuna işaret etti.
Ama bunun tek başına asla bir kriter olmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Uluslararası başarı kazanmadı diye, o belli şöhretli ödülleri alamadı diye ne ilim ilminden zerre değer kaybeder, ne de sanat sanatından zerre değer kaybeder. Dünyanın belli bölgelerinde takdir görmüyor, kabul görmüyor diye kadim musiki sanatımızı, hat sanatımızı, ebru sanatımızı öksüz bırakmak inanın nankörlükten başka bir kavramda izah edilemez. Dünyadaki şöhretli ödülleri almıyor diye sinema, hikaye, roman gibi sanatlarımız metruk bir halde kendi kaderleriyle baş başa bırakılamaz. Özellikle ilim konusunda, ilim tarihi başkaları yazıyor diye, ilim tarihini sadece egemenler yazıyorlar diye, başımızı öne eğip çaresizlik içinde, eziklik içinde, kompleksli bir hayranlık içinde olan biteni seyretmek millet olarak bize asla yakışmaz” dedi.

“NOBEL KARARLARI OBJEKTİF Mİ? BM GÜVENLİK KONSEYİ KARARLARI OBJEKTİF Mİ? ASLA…”
“Bizde sanatçı yetişmiyor. Bizde ilim insanı, münevver yetişmiyor. Hayır efendim böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil” diyen konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bal gibi yetişiyor. Üstelik her şeye rağmen yetişiyor. Umutsuzluğa rağmen, kötümserliğe rağmen, karamsarlığa rağmen, tekerleğe rağmen, mahalle baskısına rağmen Allah’a hamd olsun yetişiyor hemde çok sayıda yetişiyor. Bu sanata, ilme, fikre hangi zaviyeden baktığınızla ilgili bir meseledir. Az önce burada bayan Alatlı çok güzel ifade etti, şuanda uluslararası kurumları şöyle bir masaya yatırdığımızda hepsinin karar noktasında attığı adımları özellikle ideolojilerin, siyasetin veyahutta kendi inançlarının belirlediği bir dünyada sizler objektif bir bakışı hiçbir zaman beklemeyin. Nobel diyoruz değil mi? Nobel kararlarını objektif mi? Asla… Bunları bizzat gördük, görüyoruz ve yaşıyoruz. Uluslararası kurumlar, BM, BM Güvenlik Konseyi kararlarını objektif mi veriyor? Asla… Yine söylüyorum ‘dünya beşten büyüktür.’ Birimci Dünya Savaşı’nın şartlarından sonra oluşan bir BM ve şuandaki BM Güvenlik Konseyi dünyayı mı temsil ediyor? Hayır. İçeride Avrupa var, Asya var, Amerika var. Kıtalar olarak ele alırsanız diğer kıtalar nerede? Yok. Peki, bu beş ülke sadece Hristiyanlardan oluşuyor. İçerisinde bir tane Müslüman ülke var mı? Yok. Peki tüm dünya bu beş ülkenin içinde herhangi birisinin dudak arasına mı bakacak? Eğer hayır derse mesele bitmiştir. Tüm dünya ona mahkum. Böyle bir zulüm olabilir mi? Adaletin beklendiği bir yerden adalet yok, sadece zulüm var. Bu zulüm acımasızca devam ediyor. Suriye’de 300 bin-400 bin kişi ölmüş umurlarında mı, asla. Türkiye 1 milyon 600 bin insanı şuanda kabullenmiş, umurlarında mı? Karşımıza geldiklerinde ‘tebrik ederiz. Çok güzel işler yapıyorsunuz. Hakikaten başardınız.’ Ya o lafı bırak. Bütün bu yükünü sırtını almış Türkiye’ye ne kadar destek verdin ondan bahset. Asla… Ama arzu ettikleri yerlere bu destek kanallarını açıyorlar. Afrika, Afrika, Afrika diyorlar ama Afrika’nın sadece petrollerini, elmaslarını, altınlarını araştırıyorlar. Yaptıklarını araştırıyorlar. Bunun dışında bir şey var mı? İşte bütün bunların bakış açısını değerlendirdiğimizde meseleye sadece kendi mahallemizin ufku kadar bir çerçeveden bakarsınız ve onların baktığı budur. Fakat bunlar göremezler, göremeyecekler. Eğer meseleye ideoloji gözlüğüyle mensubu olduğunuz tekerlerin kriterleriyle bakıyorsanız belki göremezsiniz ama ufuklarını şöyle genişletip bakabilseler çok değerli işler görecekler. O zaman Türkiye’den ne kadar ilim adamlarını, ne kadar sanatçıların çıktığını da o zaman çok daha rahatlıkla görebilecekler. O günler gelecek mi, eyvallah gelecek.”

“NEY YA DA NEYZEN DEĞERİNDEN HİÇBİR ŞEY KAYBETMEZ”
Niyazi Sayın’ın bugün burada ömrünü neye vakfetmiş kutup olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, kimilerinin neye bir odun parçası, kimine göre neyin içi boş bir kamış parçası, kimine göre ise müzik aletlerin biri olduğunu belirterek, “Ama hepimiz biliyoruz ki aslında ney Hazreti Mevlana’nın da ifade ettiği gibi sadası ateş olan, sadası aşk olan bizatihi kendisi sanat, hikmet ve ahlak abidesi olan bir ilim çeşmesidir. Neydeki o ateşi, o aşkı göremeyen neyi sadece şöyle içinden nefes geçen bir kamış parçası olarak gören, Mevlana’nın da ifade ettiği gibi sadece kendisine yazık eder. O ’neye sanat, neyzene sanatçı demiyor’ diye ney ya da neyzen değerinden hiçbir şey kaybetmez, sanatından hiçbir şey kaybetmez” dedi.

“KOÇYİĞİT’İ, KELİMELERLE TARİFİ MÜMKÜN OLMAYAN, TARİFİN YETERSİZ KALDIĞINI BİLİYORUM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödülü için, Niyazi Sayın dediklerini ifade etti. Niyazi Sayın’ın neyzenlerin kutbu olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Niyazi Sayın nefesinden bir medeniyet çıkan, nefesinden aşkın ve sevginin medeniyeti inşa olunan bir büyük ahlak, bir büyük erdem abidesi. Bütün bir ömrünü sabır ve sebatla başta ney olmak üzere ebru gibi, tezhip gibi klasik sanatlara vakfetmiş üstadımıza bir kez daha milletçe şükranlarımızı ifade etmek istiyorum. Rabbimden kendisine uzun ve sıhhatli bir ömür niyaz ediyorum. İcra ettiği ve yaşattığı sanatından ziyade bize bizi anlattığı için, özellikle de bize bizi anlatmaya devam edecek sanatçılar yetiştirdiği için Rabbim ondan razı olsun diyorum. Sayın Alev Alatlı, hiç mübalağasız söylüyorum, bu ülkenin özellikle de bu ülke münevverlerinin vicdanı oldu. Eserleriyle oldu. Bize zihin tutulmalarını, kalp yaralarını anlattı. Sayın Alatlı, bize batıyı en doğru şekilde anlattı, gizli kapaklı bırakmadı. Doğuyu hatırlattı. O ‘yaşasın ölüm’ dese de bize ona hayırlı, uzun, daha nice eseriyle bize kucaklaştıracağı bir ömür diliyoruz. Az önce burada ifade ettiler ‘orada kimse var mı?’ diye sormuştu, evet, burada olduğumuzu ve inşallah hep yanınızda olacağımız hatırlatmak istiyorum. Sayın Hülya Koçyiğit’i, kelimelerle tarifi mümkün olmayan, tarifin yetersiz kaldığını biliyorum. Kelimeler kifayetsiz. Çünkü, ‘Susuz Yazı’ unutamıyoruz. O kelimelerin kifayetsiz olması sebebiyledir ki o bize sanatın diliyle konuştu ve sinemamızın yüzüncü yılına ulaştığı böyle bir dönemde Türkiye sinemasının hiç unutulmayan ve inanıyorum ki asla da unutulmayacak bir siması oldu. Kimi zaman ‘İstanbul’un küçük hanımefendisi’ böyle tanımlandı. Kimi zaman ‘Anadolu’nun çilekeş kadını’ oldu. Sadece bizlerin hafızalarında değil sinemanın ve sanat tarihimizin altında sayfalarında silinmeyecek yer edindi. Bir sanatçı olarak çözüm sürecine ayrıca hiç çekinmeden, korkmadan önemli katkılarda bulundu. Akil insanlar arasında o heyette yer alarak kanın ve gözyaşının dinmesi içinde yanımızda yer aldı. Son derece hayırlı bir süreçte bizimle birlikte aynı yolda yürüdü. Sinemamızın yüzüncü yıldönümünde beyaz perde ve ekranların büyük simasına da en kalbi şükranlarımızı sunuyorum. Engin Deniz Akarlı hocamız, ilmin ve özellikle tarihin ilminin hakikat üzerine nasıl inşa edilebileceğini bizlere gösterdi. Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıl dönümünü idrak ettiğimiz bu günlerde büyük tarihçilere ilim, hikmet ve hakikat sahibi tarihçilere ne kadar ihtiyacımız olduğunu milletçe hissediyoruz. Bize gerçek değil kurgu dayatılırken Akarlı Hocamız gerçekleri hem bize anlatmakla kalmadı hem de dünyaya anlattı. O da ömrünü ilme tarihe ve hakikate vakfetti” şeklinde konuştu.
(İHA)