MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cemal kaşıkçı cinayetine ilişjkn, "Suudi Arabistan yönetiminin, Usame Bin Ladin zihniyetinden ne farkı kalmıştır? Bu ülkeyi El Kaide’den ayıran nedir? Cinayet üssü olarak Türkiye ne hakla kullanılmıştır? Veliaht Prens için çember daralmaktadır" dedi.

Partisinin Meclis Grup Toplantısında konuşan Devlet Bahçeli, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 26 Ekim tarihinde cinayete karıştığı saptanan 18 kişi hakkında Adalet Bakanlığı kanalıyla Suudi Arabistan’dan iade talebinde bulunmuştur. Bu 18 kişiden 15’i Cemal Kaşıkçıyı katleden infaz timinin arasında yer alan katillerdir. Suudi Arabistan yönetimi ise olayla ilişkili 18 Suudi vatandaşını gözaltına almış ve bunlardan 5’i hakkında idam talebinde bulunmuştur. Kimleri sallandırıp kimleri kurtaracakları ise bize göre muammadır. Kaldı ki Veliaht Prensin yakın çevresinden Suudi Arabistan İstihbarat Başkan Yardımcısı ve danışmanlarından bazı kişilerin yer aldığı üst düzey 5 isim görevden alınmıştır. İşin vahametine bakın ki, cinayetin baş azmettiricisi olarak ismi sık sık telaffuz edilen Veliaht böylesi bir olayın bir daha tekrar etmemesi maksadıyla kurulan istihbarat üst komisyonunun başına getirilmiştir. Yani kuzu canavara teslim edilmiştir. Bu durum tam bir akıl tutulması, tam bir hilkat garibesi, tam bir çelişki yumağıdır. Suudi Arabistan yönetimi cinayetin asıl sorumlularını ortaya çıkarmamıştır. Veya çıkarmak işine gelmemiştir. Gerçeğin malum bir huyu vardır ve oda şudur: Ertelense de, üzeri örtülse de, bir zaman sonra büyüyerek ilk uygun zamanda ortaya çıkmasıdır. Riyad yönetimi toplam 15 kişilik infaz timinin tamamı hakkında yargılama yapmamıştır. Bununla birlikte tutuklanan ve idamla yargılanan kişilerin kimlikleri kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Yani kapalı devre bir süreç ağır ağır, adım adım işletilmiştir. Anlaşılıyor ki, Suudi Arabistan Yönetimi sanal bir mahkeme yoluyla cinayetin faillerini karartma yoluna heves etmiş, bunu hedef haline getirmiştir. Merhum Kaşıkçı’nın cesedi üzerindeki sis ve esrar perdesi henüz aralanmış değildir. Nitekim akıbet belirsizdir. Yerli işbirlikçinin kimliği ise hala aydınlanmış değildir. Suudi Arabistan Yönetimi Türkiye ile işbirliği yapacağını açıklamış olmasına rağmen somut bir girişimde bulunmamış, üstelik samimiyetten uzak bir tavır sergilemiştir. 15 Kasım’da açıklama yapan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Kaşıkçı davasının uluslararası boyuta taşınmasının kabul edilemez olduğunu ve meselesinin siyasileştirilmesinin İslam dünyasının bölünmesine neden olacağını dile getirmiştir. Bize göre bu bakan halt etmiştir. Mayınlı alanda top çevirdiklerinin farkında bile değildir. Suudi yetkililer kırk dereden su getiriyorlar, suçluluğun verdiği telaşla yanlış üstüne yanlışa imza atıyorlar. Maktul bellidir. Müşteki bellidir. Cinayet mahalli bellidir. Azmettiren, Kaşıkçı’yı boğan, parçalara ayırıp asitle yok eden caniler bellidir. Dahası olayın iki ayrı ses kaydının varlığı da bilinmektedir. Saklanacak ne kalmıştır? Gizlenecek ne bırakılmıştır?” ifadelerini kullandı.

“S. ARABİSTAN YÖNETİMİNİN, USAME BİN LADİN ZİHNİYETİNDEN NE FARKI KALMIŞTIR?

Suudi Arabistan yönetimine eleştirilerini sürdüren Bahçeli, “Merhumun Başkonsolos’un odasına alınmasıyla cinayet planı anbean devreye sokulmuştur. Türkiye’ye cinayet aletleriyle ve adli tıp uzmanıyla birlikte intikal eden Suudi katiller planlı bir vahşetin alenen tarafı olmuşlardır. Eğer merhum Kaşıkçı’nın bir suçu varsa mahkemeye çıkarılması gerekmez miydi? Bir devlet, hele hele kutsal toprakları hakimiyetinde tutan bir ülke, nasıl olmuştur da terör yöntemlerinden, örtülü operasyonlardan medet umacak zulmetle bezenmiş bir noktaya gelmiştir? Suudi Arabistan yönetiminin, sorarım sizlere, Usame Bin Ladin zihniyetinden ne farkı kalmıştır? Bu ülkeyi El Kaide’den ayıran nedir? Cinayet üssü olarak Türkiye ne hakla kullanılmıştır? Katillerin Türkiye’de mahkemeye çıkarılması adaletin doğası gereğidir. Bu mümkün olmuyorsa, uluslararası soruşturmayla yine uluslararası bir mahkeme de yargılanmaları temin edilmelidir. Veliaht Prens için çember daralmaktadır. Kaçış kurtuluş yolları kapanmaktadır. Bizi üzen bir başka husus ise Mekke Başimamının 19 Ekim tarihli Cuma Hutbesi’nde Veliaht Prens için “özel olarak ilahi ilhamlara mazhar kılınmış” kişi şeklindeki tanım ve taltifidir. Efendimizin Hz.Ömer için kullandığı bu ifadenin Prens Selman için sarf edilmesi hüsran verici bir hezeyandır. Karanlık ilişkiler kuran, cinayet şebekelerini seferber eden, gizli ajanda sahibi olan, dilinin altında kafasının arkasında emperyalistleri arkalayan amaçlar bulunan bir şahıs nasıl oluyor da ilahi ilhamlara mahzar olabiliyor? Her şey bu kadar ucuz ve basit midir? Günahı görmek, yanlışı reddetmek için ille de Ebabil kuşlarının gelip taş yağdırmalarını mı bekleyelim? Bundan sonra Hac faraziyesinin güvenli bir şekilde yapılacağına nasıl itimat edelim, nasıl inanalım? Muhammedi ahlaka, Muhammedi adalet ve hoşgörüye kesif ve kategorik şekilde zulmeden, hatta yok sayan bir anlayışa ne diyelim, nasıl hitap edelim? Haksızlık karşısında susmak dilsiz şeytanlık değil midir? Bilen varsa söylesin. Biz şeytana pabucunu ters giydirecek, besmeleyle yamultacak inanmış ve iman etmiş bir milletin mensuplarıyız. Yanlışa yanlış, doğruya da doğru deriz. Lafımızı hiç kimseden, hiçbir güç odağından çekmeyiz. Suudi Arabistan yönetimi; İslam dünyasına kan ve fitne ekerek, terör örgütlerine mali yardım yaparak, emperyalistlere kucak açarak İslam dünyasını bölüp parçalama işine sanki memur edilmiş gibidir. Vahşi bir katliamla İslam’ı karalamaya çalışanlara koz vermiştir. ABD ise Kaşıkçı cinayetiyle ilgili başından beri Veliaht Prensi koruma yoluna gitmiş, Suudi Arabistan ile işbirliğini korumak istemiştir. Cemal Kaşıkçı’nın öldürülme emrini Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman’ın verdiği söylense de bu durum ABD Başkanı Trump tarafından görmezden gelinmiştir. Trump, Kaşıkçıya ait ses kayıtlarını dinlemek istemediğini söylemiş ve kesin rapor sonuçlarını Salı günü, yani bugün açıklayacağını ifade etmiştir. ABD’nin Kaşıkçı cinayetinin azmettiricilerini muhafazası gayet normaldir. ABD, bölgemizde kaos istemektedir. İslam ülkelerinde çatışma arzulamaktadır. Yanı başımızda terör devleti kurmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle Suudi Arabistan’a ihtiyacı vardır, Yemen’deki operasyonların sürmesi çıkarınadır, İran’ın çevrelenmesi stratejik hedefidir ve her ne pahasına olursa olsun cinayetin asıl azmettiricilerini saklamakta ısrarlıdır. Artık Suudi Arabistan Yönetimi şapkasını önüne koyup düşünmek zorundadır. İslam dünyasına huzur gelecekse bu gaye emperyalistlerden nifak ithaliyle gerçekleşmeyecektir. Türkiye’nin kendileri ve işbirlikçileri için kanlı oyunların sahneleneceği bir ülke olmadığı gerçeğini de hiç kimse aklından çıkarmamalıdır. Ülkemizi dibi görünmeyen bir uçuruma sürüklemek isteyenler er ya da geç kazdıkları kuyuya kendileri düşecekler, elbette hem halklarına hem de Yüce Allah’a kesinlikle hesap vereceklerdir” dedi.

ABD’YE SERT ELEŞTİRİ

Türkiye’nin müttefiği olduğumunu belirten ülkelerin hep Türkiye aleyhine faaliyet içinde olduğunu kaydeden Bahçeli, “ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde terör örgütleriyle aynı kareye girmesi, aynı emel ve hedef etrafında bir araya gelmesi skandal olmanın ötesinde uluslararası hukuka terstir, normal şartlarda NATO müktesebatına tamamen aykırıdır. Bir devleti terör örgütüyle ayıran en temel ve tartışmasız farklılıkların silinmesi beşeri faciadır. Kiminle müttefiksek, şu işe bakınız ki, beka mücadelemizde karşı karşıyayız. Kiminle NATO şemsiyesi altında buluşmuşsak, şu kepazeliğe bakınız ki, Türk ve Türkiye düşmanlarına destek verdiklerini görüyoruz. Bu husumetin kaynağında ne vardır? Bizimle hem ittifak kurup hem de sakalımızı yolmaya çalışan, kolumuzu kanadımızı kırmak için uğraşan ülkeler ne yapmayı, hangi sonuca ulaşmayı akıllarından geçiriyorlar? İttifak ahlak ister, adamlık ister, adanmışlık ister, eşitlik ister, fedakârlık ister, karşılıklı ilke ve hassasiyetlere bağlılığın yanında, hakkaniyetli hürmet ister. Bir tarafın mağlup görülüp, diğer tarafın muzafferlik tasladığı ilişki ağından onurlu bir ittifak çıkmaz, kalıcı ve kavrayıcı bir mutabakat çıkamaz. Müttefiklik adı konmamış mahkûmiyet, kabulü sağlanmamış mağduriyet falan değildir. Aynı zamanda Türkiye seçeneksiz hiç değildir. Üstte ittifak, dipte ihtilaf içinde olmak; önde müttefiklik pozları verip, arkada muhasım hale gelmek rezaletin daniskasıdır, hezimetin dik alasıdır, kandırmacanın zirve noktasıdır. Böylesi garabet hasıl olursa, ki vardır, buna ne diyelim, neye sayalım, nasıl görelim? Güney sınırlarımız boyunca arkamızdan iş çevriliyor. Hangi taşın altını yoklasak karşımıza ABD-YPG ortaklığı çıkıyor. Neymiş, ABD’nin YPG’yle olan ilişkisi taktikselmiş, eylem odaklıymış, geçiciymiş. Türkiye bu bahaneleri yemez, bu oyalamaları yutmaz. Caniyle taktik ilişki kurulamaz, kurulsa bile bunun adı taktik değil çukur bir ortaklık olacaktır. Türkiye terörle mücadelesini haysiyetle sürdürdükçe sözde müttefiklere bir haller olmakta, rahatsızlık sökün etmektedir. ABD içişlerimize karışmayı, asayiş ve milli güvenliğimiz için yapılan emniyet tedbirlerini sorgulama ve yargılamayı zannederseniz ki iş ve meslek edinmiştir. Bildiğiniz gibi, Anadolu Kültür AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı olan ve şaibeli kişiliğiyle bilinen bir şahıs hakkında yürütülen soruşturma kapsamında, aralarında bazı akademisyenlerin de bulunduğu 20 kişi hakkında geçen hafta gözaltı kararı alınmıştı. Bunlardan 13’ü hakkında gözaltı işlemi uygulanmıştı. Bu şahısların Gezi Parkı eylemlerini geliştirmek ve Anadolu’ya yaymak üzere toplantılar yaptıkları iddia edilmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Gezi kalkışması çerçevesinde gözaltına alınanlara destek vermiş, keyfilikten bahsetmiş, endişeliyiz diyecek kadar karanlık niyetini belli etmiştir. PKK/YPG’ye silah vermek, FETÖ’ye yardım ve yataklık yapmak onursuz bir keyfilik, endişe verici bir gafillik değil de nedir? Türkiye’ye ekonomik savaş açmak, Mehmetçik katillerinin sırtını sıvazlamak korkunç bir haksızlık, müttefikliğe hıyanet olmayacak mıdır? Gezi’nin aktör ve finansörleri olduğu iddia edilen kişi ya da kişilerle hukuk dairesinde mücadelenin neresi keyfi, neresi kaygı vericidir? ABD içişlerimize karışma mezuniyetini, süren ve sürdürülen soruşturma ve kovuşturma sefahatleriyle ilgili hüküm verme hakkını kendisinde nasıl görebilmektedir? Onu bıraksın, FETÖ elebaşını ne zaman iade edecek, bunu söylesin. Terör devleti kurma çalışmalarına ne zaman son verecek, bundan bahsetsin” diye konuştu.

SEÇİMLER ÖNCESİ PROVOKASYONLARA DİKKAT ÇEKTİ

Bahçeli, yerel seçimler öncesi sokakların karıştırılmak istendiğini de belirtti ve bu oyuna gelinmemesini isteyerek, “Ülkemizde son zamanlarda garip ve üzerinde dikkatle durulması gereken gelişmeler yaşanıyor. Hiçbir şey gözümüzden kaçmıyor. Anlaşılan yeni ve beka düzeyinde tehdit edici bir terör konsepti tedavüle sokulmuştur. Terör örgütleri artık mekanik ve çok değişkenli kanlı metotlarını harekete geçirmişlerdir. Koordinat yüklemesi yapılabilen, patlayıcılarla donatılan dronları terör örgütü PKK kullanmaya başlamıştır. Yakın zamanda C-4 patlayıcı yüklü dronlar Şırnak’ta, Irak sınırındaki Kasrak Vadisi’nde ve Silopi Şehit Mesut Hudut Bölüğü yakınlarında düşürülmüştür. Şırnak Valilik binasının giriş merdivenlerine 10 Kasım Atatürk’ü Anma Törenleri esnasında bir adet model uçak, yani drone düşmüştür. Allah’tan can ve mal kaybı yaşanmamıştır. Hain terör örgütü bu yöntemleri kimlerden öğrendi, kendi ağırlığının onlarca katı patlayıcı taşıyabilen insansız hava araçlarını hangi alçak ülkelerden sağladı? Farkındayız, sokaklar karıştırılmak isteniyor, kutuplaşmalar bileniyor. Televizyon ekranlarından korku, öfke ve fitne yayılıyor. FETÖ-PKK iş bölümü ve görev taksimi yapmış eylem ortakları halinde pusuda bekliyor, el ovuşturup uygun zaman kolluyor. Terörün hedefi olan güvensizlik, belirsizlik, korku ve kuşku sistematik şekilde tırmandırılıyor. Türkiye üzerinde yeni bir hain deneme, yeni bir şer oyun planlanıyor. Bütün gelişmeler buna işaret ediyor. Ekonomideki sorunların siyasal tepki ve itiraza dönüştürülerek 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleriyle ilgili maksatlı ve marazi bir hazırlık yapılıyor, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üstünde de tehlikeli polemikler tetiklenip provokasyonlar tertipleniyor. Buna izin vermeyeceğiz, zillet ittifakının tezgâh ve tuzaklarını yine ve kökünden bozacağız. Bir yanda Atatürk ilah değildir diyenle, diğer yanda Atatürk benim ilahımdır diyen provokatörler iç barış ve huzur ortamını gerebildikleri kadar geriyorlar, sabırları zorluyorlar. Türkiye’yi vahim bir türbülansa itmek, yeni bir demokrasi dışı arayışa çekmek isteyenler şunu çok iyi bilsinler ki; Türk milleti şiddeti ne olursa olsun, her ihaneti, her rezaleti, her felaketi yerle yeksan etmeye, hainlerin emdikleri sütü burunlarından fitil fitil getirmeye hazırdır, bunu başaracak kudrete sonuna kadar haizdir. Granit kayasına çarpan dalgalar dev olsa ne yazar, olmasa ne çıkar; hepsinin sönüp gitmesi, hepsinin silinip kaybolması kaçınılmazdır. Elhak olacak olan da budur. Allah’ın verdiği bir canımız vardır, bu can vatana da, millete de, Türklüğün geleceğine de bin defa kurban olsun, son kanımıza kadar fani bedenimiz mukaddesat ve mukadderatımız için feda ve armağan olsun. İç ve dış niyet sahiplerini uyarıyorum; Türkiye’yi teslim alamazsınız, Türk milletini yenemezseniz, Türk vatanını bölemezsiniz. Hepimiz Mehmet oluruz, hepimiz kahraman oluruz, hepimiz şehadet gönüllüsü olarak al bayrağa bürünüp Türkiye’nin bekasına gene de kara çaldırmayız, ölüm pahasına olsa bile milli namusu korkusuzca savunuruz” ifadelerini kullandı.

(İHA)