Trabzon

Prof. Dr. Şahin uyardı! "Kaynaklar tükeniyor... Ekoloji bilmeyenden yönetici olmaz..."

Prof. Dr. Bülent Şahin, iklim değişikliğinin sucul ekosistemler üzerindeki etkilerini anlattı: “Tatlı suyun sadece yüzde 1’i kullanılabilir. Bu kaynak da hızla tükeniyor.”

Prof. Dr. Şahin uyardı! "Kaynaklar tükeniyor... Ekoloji bilmeyenden yönetici olmaz..."

Trabzon Kent Konseyi’nin düzenlediği Ulusal İklim Değişikliği ve Su Sempozyumu’nda konuşan Trabzon Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Şahin, “İklim Değişikliğinin Sucul Ekosistemler Üzerine Etkisi” başlıklı sunumuyla dikkat çekti.

“SUYUN YÜZDE 1’İ KULLANILABİLİR”

Suyun sihirli bir bileşik olduğunu ve üç fiziksel haliyle (katı, sıvı, gaz) yaşamın temelini oluşturduğunu belirten Şahin, “Dünyanın yüzde 75’i su. Ancak bunun sadece yüzde 2.5’i tatlı su, onun da yalnızca yüzde 1’i kullanılabilir durumda” dedi.
Prof. Dr. Şahin, “Yani içebileceğiniz tarımda ve hayvancılıkta kullanabileceğimiz su var. Sakın şöyle düşünmeyin, yalanırsınız, %2,5’un tamamını da kullanıyoruz. Üzgünüm.
Bu %2,5 bir kısmını buz dağlarla olmuştur, bir kısmı derin yeraltı sunulan olmuştur, bir kısmını biz hallediyoruz. Kullanabildiğimiz tatlı su oranı sadece: %1. Ve bu yüzde 2,5 yıl tatlı su oranı karalara da eşit olarak dağılmış.
Orta Doğu'daki savaşın birinci sebebi budur, söylemeyen sebebi budur. Çünkü su yoksa tekrar ediyorum, tarım ve hayvancılık, bunların ikisi yoksa sen açsın…
Sanayide teknolojide ne kadar ileri gidersen git kardeşim, uzaya ne kadar turistik seyahat düzenlersen düzenle kardeşim, aydan ne kadar otel kurarsan kur, kardeşin sonuçta bu iş boğazlar (Gıda ihtiyacı) meselesine geliyor. Onun karşılığı da su…
Stratejik önüme sahip olan bir bileşik.
Orada yazık evsel kullanılmayınca %10. Endüstriyel kullanım %23. Tarımsal kullanım: 67.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti su zengini bir devlet değil” dedi.

“EKOLOJİ BİLMEYENDEN YÖNETİCİ OLAMAZ”

Şahin, su kaynaklarının stratejik bir değer olduğunu vurgulayarak yöneticilere sert bir uyarıda bulundu: “Bizde nüfus sürekli artıyor, milyonlarca insan geliyor. Artan her nüfusun ihtiyacı var. Ve sen bu ihtiyacı karşılamakla mükemmelsin. Bu ihtiyacı karşılayamadığın sürece iyi yönetici olamıyorsun. Konuşmamın sonunda bir söz göreceksiniz. Başta söyleyeyim: Diyeceğiz ki ekoloji bilmeyenler asla ve kata yönetici olmaz. İster, Başbakan olsun ister Belediye Başkanı olsun hiç fark etmez. Bak tekrar ediyorum. Ekoloji bilmeyenden yönetici olmaz. Net, bunu hiç tartışmayalım. Çünkü, yönetici neyi yönettiğini bilmesi gerekiyor. Beni neyi yöneteceğim, kim için? Sahip olduğun, canlı ve cansız varlıklara insan için yönetiyorsun ama kimse bunun farkında değil. Neyi yönettiğinin farkında değil.

İşte o farkındalığı sağlayan bilimin adı ekoloji.. Ya onu bileceksin ya da onu bilen bir ekip kuracaksın kardeşim. Eğer böyle bir ekip kurmuş olsaydın, Trabzon’da dere yataklarına yerleşim alanı vermezdin, son bir ay önce yaşanan ufak bir yağmurda bu olay yaşanmazdı” diye konuştu.
Prof. Dr. Şahin, sözlerine özetle şu şekilde devam etti:

“Ikinci kavram ekosistem… İnsanoğlu yapmış olduğu bilimsel araştırmalar sonucunda, yani yeryüzünde buluştuğu andan itibaren, beslenme, barınma ve korunma amacıyla etrafıyla etkileşime girdi. Etrafındaki kendi içindeki canlıları ve çevresini tanımaya başladı. Bu bir süre sonra bilime döndü. 18. Yüzyılda o meşhur sanayi devrimi bir dönüm noktasıdır. İşin şekli değişmeye başladı.

O dönem bilim adamları filozoflar, doğayı bir makineye benzettiler ve dediler ki “bu makineyi tanırsak istediğimiz gibi kullanabiliriz” O makinenin adı ekosistem yani doğanın kendisi..

Bir oluşma sistemi diyebilmemiz için elemanların olması gerekiyor. Canlı ve canlısınız, bioyotik ve abiyotik elemanlar olmak üzere…

Şunun altını çizelim. Ekolojik bilimi insanla ilgilenmez, insanı ciddiye bile almaz. Çevre bilimi hariç. Onda insan merkezi var ama ekoloji biliminde insan kesinlikle merkezde değildir. Diğer canlılar gibi sıradan bir canlıdır.

DAĞ GÖLLERİ TATLI SU SİSTEMLERİNİN YÜZDE 74'ÜNÜ OLUŞTURUYOR

Buraya toplanmamızın sebebi işte o fiziksel faktörlerin içerisinde yer alan sıcaklıkta, olması gereken değerlerin üzerinde artış ve onun getirdiği sonuçları tartışıyordu.
Dünyanın ortamına bi sıcaklığı var, bu sıcaklık tabii artış var, bu bizi nasıl etkilenir?

Dağ gölleri, tatlısu sistemlerinin %74 oluşturuyor. Bugün evinizdeki çeşmeden akan suyun kaynağı bunlar. Yukarıdan aşağı geliyor. Kar yoksa bunlar bunlar yok..

Yüksek dağ göllerini ekvatordan kutuplarda da var. Aynı özelliğe sahiptir. Doğu Karadeniz bölgesinde 600 tane yüksek dağ gölü var. Göl açısından bir sıkıntı. En önemli özelliklerini biliyor musun son buzul çağında, o dönemde bu göllerin içerisinde hangi canlı toplulukları varsa bugün de aynıları var. Ve küresel ısınmanın rehberleri, öncüleri.

İnsan yerleşim yerlerinden uzak, dolayısıyla etkilenmiyorlar. Ancak maalesef hava kirliliği ve küresel ısınma.. Onun için küresel ısınmayı belirleyen ibarelerini ortaya koyan ekosistemler olarak karşımıza çıkıyor. İyi incelenmesi gereken ekosistemler olarak karşımıza çıkıyor.

Sade yapıları var. Yılın 7-8 ayın buz, alt tarafı karanlık. Buzların erimesi, göl sıcaklığının artması, ışığının derinlere nüfus etmesi bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? İçerideki planktonların, fotosentez yapması, besin üretilmesi, oksijen üretmesi. 3 - 4 ay. Aşırı bir özellikleri var, diğer göllerden farklı karanlık. Sıfır ve artı 4 derece.

Yazın ulaşabildikleri maksimumsuz sıcaklık 13, 14, 15, ben 16 da ölçtüm.o artı 4 çok önemli artı 4 sayesinde buzun altındaki canlılar hayatını devam ettiriyor.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GENEL ETKİLERİ

İklim değişikliği ile küresel ısınmayı aynı anlama gelen ifadeler olarak kullanıyoruz ama burada bir yanlışlık var. Küresel ısınma, dünyanın yeryüzündeki sıcaklığındaki değişim anlamına gelirken, iklim değişikliği daha geniş bir kavram olarak karşımıza çıkıyor.

Dünyanın sisteminde ozonosfer ve diğer tabakalar var. Güneşten gelen ışınlar yeryüzüne geliyor. Gelen ışınlar bir kısmı o fotosentez yapan canlılar tarafından kullanılıyor, bir kısmı da geri yansıyor.

İklim değişinin genel etkileri; Sosyal, ekonomik, çevresel hepsi içinde…
Gelelim sucul ekosistemler üzerine yapmış olduğu etkilere..

Bir defa birinci ve en önemli kalıcı etkisi okyanuslardaki asit PH değerinin oynaması. PH genellikle akarsularda ve göllerde etkili bir çevresel faktördür. Okyanuslarda çok etkili değildir çünkü su oranı çok geniş olduğu için..

Bu ısınmayla okyunuslardaki karbondioksit miktarı artıyor. Karbonhidrat ve hidrojen iyonlarına ayrışarak okyanusların PH değerini düşürüyor. Ama bu hiç bir zaman asit olmuyor. Bu değişiklikler okyanustaki normal PH değerine sahip canlılar üzerinde önemli etken.

Bir diğer kalıcı olabilecek etkense şudur. Şimdi ani seller… İşte bu fazla organik madde girişi ayrıştırmanın da hızlı çalışmasına neden olur.

Bir süre sonra o kadar hızlı organik madde girdi oluyor ki, üretilen oksijen ayrıştırılması için gereken oksijen miktarı karşılamıyor.. Ayrıştırma, oksijenli ve oksijensiz olmak üzere 2 ortamda da yapılıyor.
Oksijensiz ayrışım sonucunda metam, hidrojen ve amonyak gazı gibi zehirli patlayıcı ve kokulu gazlar meydana geliyor. Eğer sistem bu şekilde devam ederse Karadeniz'de olduğu gibi okyanuslarda da belirli derinliklerden sonra hayat tamamen gelecek.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SUCUL SİSTEMLERE ETKİLERİ

Mercan resifleri denizlerdeki canlıların, tropikal, yağmur ormanları gibi toplandığı yerdir. Üremelerinin gelişmelerinin olduğu yerdir ve bu mercan resiplerinde meydana girecek olan en ufak bir bozulma, diğeri canlıların yaşam habitatlarını, evlerinin ortadan kalkması anlamına geliyor.
Sıcaklıktaki artış bu balıkların, alabalık örneğinde olduğu gibi balıkların yaşamını etkileyecektir. Çünkü bunların başka bir yerde yaşama şansı yok.

Canlıları, ekolojik hoşgörüsüne göre gruplandırırız. Ekolojik hoşgörüsü geniş olanlar var, dar olanlar var. Alabalık o ekolojik hoşgörüsü dar olan bir canlıdır. Yaşadığı ortama uyum sağladı. Ortam koşullarındaki en ufak bir değişikliğe taviz göstermezler. Ya ölürler ya da uygun bir yer varsa oraya göçerler.
Ama ekolojik hoşgörüsü geniş olanlar dünya çeşitli yerlerine yaşayabilirler,

işte bu su sıcaklıklarındaki artış kime yarayacak. Sazana yarayacak O sıcak su ve organik kimlikten beslenip balıklara yarayacak.
E ne diyor bizim ülkemizdeki balıklarla çalışan bilim adamları: Hint okyanus kökenli 30 tür ülkemizin sularında rastlıyoruz.

Kaplumbağalar nasıl etkilenecek bu işten: Canlıların, cinsel yapılarını belirleyen elbette ki DNA genler.. Ama kaplumbağalarda şöyle bir var: Sıcaklık müthiş derecede etken.

Yüksek erkek bireylerin biraz daha düşük sıcaklık dişi bireylerin oluşmasına sebebiyet veriyor.

28 - 27, 30 - 31.aradaki durdumda da dişi ya da erkek birey olabiliyor. Sulardaki sıcaklığın artmasına paralel olarak kaplumbağalarda erkek bireyler gelme olasılığı var.

Sularda yaşayan timsahlar ve kertenkeleler içinde durum tam tersi. Deniz memelilerine geldiğimizde de

balinaların ama özellikle kutup aylarının bundan çok etkileneceğini altın çiziliyor.

Efendim, yüksek dağ gölleri bunlar nasıl etkilenir? Aslında biraz önce de söyledim. Kar ve buz bu göllerin, flora ve faunasını belirleyen ana etkenlerdir. Sıcaklıkla beraber bu azalma, bu durumu etkileyecektir. Göllerin tıpkı insan hayatı gibidir hayatları. Doğarlar, büyürler, ölürler..

Yüksek dağ gölleri temiz göllerdir. .Yapılmış araştırmalarda, hem fiziksel faktörler hem de içerisindeki bazı türler açısından mezotrafik veya ötrofiğe kaydıkları görülmektedir.

Şimdi yüksek dağ gölünde azot toprağa inince organik madde devreye girince ayrıştırma işlemi ne yapacaktır? Oksijen kullanımı artacaktır. Bu onun işte onun sona doğru gidişini hızlandırmaktadır.
Biyo çeşitliliğini esinlikle korumalıyız. Başka yolu yok. Sera gazlarını azaltmak, yenilenebilir enerji sürdürülebilir tarım, olması gerekiyor”