“Susmak suçu kabullenmek midir, konuşmak davaya zarar vermek midir?”

Peki ya haklıysan, peki ya sana haksızlık yapılmış ise…

Peki ya hiçbir suçun yokken, bir şebekeye yem edilmek istenmişsen…

Kurunun yanında yaş olup yandıysa içerlerin.

Yok edilmek istenmişsen, yıllarca verdiğin emeklerin kül olup havaya savrulmasına gönlün razı gelmiyorsa.

Tırnaklarınla duvarları kazırcasına, parmakların parçalanırcasına verdiğin hayat mücadelesi ile geldiğin yeri, kurduğun düzeni bir kişinin iki dudağı arasından çıkan iki kelime ile yerle bir etmişseler…

Yaptığın her şeyin hesabını takır takır verebilecek masumiyeti, cesareti ve hakkaniyeti kendinde görürken, görmesi gerekenlerin görmemesine içerleniyorsan.

Senin mükemmel bir şekilde yapabileceğin işleri veya yaptıklarını birileri hiç uğruna bir bir harcayıp yok ediyorsa, satıp talan ediyorsa, senin hakkın olan yerleri davasız, vefasız, emeksiz, davaya hiçbir katkısı olamayan gayretsiz kabiliyetsiz kişiler gelip bir bir berbat ediyorsa….

Her şeye rağmen susmuş beklemişsen ve görmezden gelinmişsen.

İki kelime söyleme hakkın olmayacak mı?

Bu kadar emeğe rağmen, hırsızlarla aynı çuvala koyulurken, bu ülkeye zarardan başka hiçbir karı olmayanların rütbe üstüne rütbe, görev üstüne görev almaları, millete hizmet etmekten başka derdi olmayanın bir kez olsun gönlünün alınmayışı, sana haksızlık ettik denilmeyişi,  devlete millete hakaret edenlerin, dinimizle alay edenlerin, milyarları cebine atanların, ülkeyi zararı uğratıp seni defalarca yüzüstü bırakanların hatta hakaret edenlerin yine baş tacı edilmesi kolay kabul edilecek bir şey değildir.

Belediye başkanları şahit, milletvekiller şahit, bakanlar şahit, il müdürleri şahit, il başkanları şahit, ilçe başkanları şahit, gençlik kolları başkanları, kadın kolları başkanları, mahalle başkanları, muhtarlar şahit, dernek başkanları şahit, başka ülkelerin devlet yöneticileri şahit…

Millet şahit millet…

Şu Hamamizade İhsanbey Kültür Merkezi'nin koridorlarının dili olsa da konuşsa.

Kaç garibanın yüzünün güldüğünü, kaç çaresiz insanın oradan umutla ayrıldığını. Yüzü asık 'isteyen' konumunda olan herkesin gülerek sevinçle oradan ayrıldığını ve Allah razı olsun deyişlerini ben biliyorum.

Birileri şimdi susuyor.

O dönem 'Bir telefon ettik işimizi gördü, işsizimize iş verdi, aş isteyene aş verdi, herkese kol kanat gerdi, onun dönemini mumla arıyoruz' diyenler şimdi korkularından sadece kapı arkalarında bunları konuşuyor. Onun dönemi gibi bir dönem yaşamadık, istediğimiz ne var ise aldık nerede o günler deniyor…

Adam gibi mertçe açık açık söyleyebilenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar az.

Şovenistlik yok, egoistlik yok, süs takmak yok,

İyilik var, hizmet var, vefa var, dua var.

Kendi şirketlerine rant sağlamak yok,

kendi etrafına peşkeş çekmek,  kendi şirketinden devlete piyasanın üzerine mal satmak yok, milyarlık faturalar kesmek yok,

mal varlığına bakanlık döneminde mal varlığı eklemek yok.

Bir zamanlar Erdoğan'ın prensi, bir zamanlar Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli adamı en çalışkan bakanı, Türkiye'yi şantiyeye çeviren adam, evsizlere ev yapan adam, gariban babası adam şimdi kalbini açınca içindeki yarayı deşenlere uğradığı haksızlığı anlatınca, “ben bu çuvala sığmam beni lekeleyemezsiniz” deyince proje adamı mı oldu?

Yazıklar olsun sizin adamlığınıza…

Siz Erdoğan Bayraktar'ı hiç tanımamışsınız.

Tanısaydınız bu söylediklerinizden utanır 40 kere helallik alırdınız.

1 yaşında babasını kaybetmiş, Trabzon sokaklarında Moloz'da balon satmış, çakmak satmış, tarak satmış, ayna satmış, işportacılık yapmış, ailesine bakmış, inşaatlarda kürek sallamış, harç yoğurmuş…

Öyle kolejlerde, villalarda büyümemiş, özel okullarda eğitim görmemiş…

Dayısının gönderdiği aylık 100 lira harçlık ile liseyi bitirmiş,  tüm imkansızlıklara rağmen mühendis olmuş, 50 yaşında dil öğrenmek için ABD'ye gitmiş 10 ay orada çalışmış.

Boğazından zerre iyiliği geçen insanları ömür boyu unutmamış bir insan.

KİPTAŞ'ı kurmuş, TOKİ'yi adam etmiş, Emlak Konut GYO'yu yeniden kurmuş ayağa kaldırmış, İller Bankası'nı yeniden organize ederek ayağa kaldırmış, 2,5 yıllık bakanlığı döneminde Türkiye'de binlerce hizmete imza atmış, sadece Trabzon'a onlarca eser yüzlerce hizmet sağlamış…

Sırf Erdoğan'ın adamı diye rahmetli Erbakan tarafından üzeri çizilmiş aday gösterilmemiş.

Erdoğan'ın kendisine verdiği görevde bir aksama olduğunda, TV konuşmaları esnasında onun derdiyle dertlenip hüngür hüngür ağlamış.

Duygusal, intizamlı, önce Allah, sonra Kur'an ve Devlet demiş.

Siyaseti sevmediğini defalarca dile getirmiş, fakat ülkeye hizmet etmek adına siyasete girmiş.

Yani ölümüne bir Ak Partili olmadığını düşünüyorum, 2009 yılında verdiği bir röportajında  “Siyasete karışsaydım moral değerlerin olduğu tarafta olurdum. Bizim ailemiz moral değerlere bağlı mutaassıp bir yapıdır. Ama analiz ettiğin zaman bakıyorsun biz sosyal demokrat yapıya daha uygunuz. İstiyoruz ki vatanımız yücelsin. Bir yapıya bağlanmayı sevmem” sözleriyle dile getirmiştir.

Yani icraat adamıdır, körü körüne bir ideolojiye bağlanacak karakterde değildir.

En sevdiğim özelliklerinden biri de budur.

Hep demişimdir çok iyi bir yönetici ama siyaset onun işi değil.

Ama....

Ne görev verilirse hakkıyla üstesinden gelmiş aldığı hiçbir görevde başarısız olmamış.

Tipik Trabzonlu, başı dimdik ayakta ama yüreği kırgın bir insan…

Onun yerinde başka biri olsa şimdi boğaza karşı yalısında milyonluk projelerin danışmanlığını yaparak servetinin keyfini sürerdi.

Ama o ne yapıyor.

Ülkenin üretmekten başka şansı olmadığını her zaman söyleyen Bayraktar şimdilerde Kırıkkale'de kurduğu çiftlikte Büyük ve Küçükbaş hayvan besiciliği yapıyor. Üretime başladı, orayı bir mandıraya çevirecek… Ülkenin tarım ve hayvancılık alanına yönelmesini ısrarla dile getiriyor haklı olarak.

Ankara'da şantiyesinin başında durarak yüzlerce insana istihdam sağlamaya devam ederken elinde kazma kürek yine çalışıyor, yine çalışıyor…

İstanbul'un en güzel yerlerine en güzel dini eserleri bırakmanın yanında, memleketine bölgenin en büyük külliyesini yapıyor.

Ülkeyi, şehrini dert ediyor, dertleniyor... Trabzon'a her geldiğinde garip guraba yine yanında. Derdini dinliyor kimseye görünmeden göstermeden yardımlarına devam ediyor.

Bırakın da böylesine bir adamın iki kelime söyleme hakkı olsun be…

“Beni hırsızlarla aynı çuvala koydunuz” demiş.

“Bana kötülük ettiniz, ama yine de Erdoğan'ın eline kimse su dökemez” demiş.

“O dönem ne konuştuysam doğrudur” demiş ama “konuştuklarımı birileri art niyetli kullandı” demiş.

Yani adam konuştuğumu inkar etmem demiş. Ne demiş Allah aşkına.

“Liderler arasında en delikanlısı Recep Tayyip Erdoğan'dır” demiş.

“Yüce Divan'a gitmekten korkmam” demiş.

Var mı o dönemdekilerden bunu söyleyebilen başka biri.

Adam; “suçsuzum” diyor,

“yargılanmaya hazırım” diyor,

“ben hırsızlarla çuvala konulacak bir adam değilim” diyor,

“çocukluğumdan beri çalıştım harama bulaşmadım benim adımı kirlettiniz” diyor,

“ben liderimin dediğinden başka bir şey yapmadım” diyor…

Sonra proje adamı mı oluyor?

Evet o proje adımıdır…

İmkansız projeleri hayata geçirmiştir, görev yaptığı  her kurumda kimsenin cesaret edemeyeceği projelerin altından kalkmıştır,  olmaz denilecek yapılamaz denilecek çok şey yapmıştır.

AK Parti'nin ekonomik anlamda kalkınması için devlete hiç yük olmayan, milyarlar kazandıran projelere imza atmıştır ama asla siyasi bir projenin adamı olmamıştır olmaz da.

Vallahi pes.

En çok da ne garibime gidiyor biliyor musunuz, o dönem peşinde fırıldak olanların onun ve ekibindeki önemli isimlerin destekleriyle bir yerlere gelenlerin şimdilerdeki sessizliği ve başka güç odaklarına o dönem Bayraktar'a yaptıkları yağcılığı yalakalığı yapmaları…

Evet Erdoğan Bayraktar'a bu saatten sonra bir görev verilmeyebilir, zaten kendisi de istemiyor…

O zaten son nefesine kadar çalışacak üretecek bir insan ve ekmeğini taştan çıkarabilecek bir insan.

Kendi deyimiyle 'Tuzu Kuru'

Ama ne yapıyor, yan gelip yatmıyor, adam satmıyor, kazandığıyla cami yaptırıyor, okul yaptırıyor, derslik yaptırıyor, gençlere yuva yaptırıyor, durmuyor üretiyor, çalışıyor...

Nankör olmamak lazım.

3 günlük dünya için, fırıldak hiç olmamak lazım.

Erdoğan Bayraktar'ın adını adamlığını insanlığını tanımadan bilmeden konuşmamak lazım.

“Yiğidi öldür ama hakkını yeme” demişler.

Erdoğan Bayraktar'ın hakkı yenilmiştir.

Ve bunu söylemeye de anasının AK sütü gibi hakkı vardır.