Bir daha yaşanmaması, yaşatılmaması temennisiyle kâbus dolu koca bir sezonu bırakırken, yenisi geldi çattı. Son birkaç sezona kadar yeni sezonları çok sevdiğim bir çift kelimeyle karşılardım. O da "Yeni sezon, yeni umutlar. Vira bismillah!" idi. Ama bu sezonda ne dilim ne elim varmadı! Nedeni, kulübümüzün ne bir planı var, ne de programı! Rakipler çok daha güçlenirken biz günü kurtarma peşindeyiz! Yamalı bohça misali hâlâ pansuman tedavilerle uğraşıyoruz. Ondan, daha ilk yazımda enseyi karartmayayım dedim. Yeni sezonun bu ilk yazısını, bugüne kadar içime dert olan renk ayrımının hikâyesini sizlerle paylaşmak istedim.
Çok yazıldı çizildi, ancak hikâye eksik, yarım bırakıldı. Hikâyenin aslını nakşetmeden önce Kazım Koyuncu’nun Trabzonspor’u tarifiyle başlamak geldi içimden:
"Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki, statükoyu bile devirmişti."
Şimdi gelelim "BİZİM RENK HİKÂYEMİZE"...
1960’lı yılların başlarında, zamanın TFF Başkanı Orhan Şeref Apak tüm illerde amatör takımları birleştirerek şehri temsil edecek bir ikinci lig takımı kuracaklarını beyan edince, İdmanocağı "Biz bu yükün altından kalkamayız." deyip çekilme kararı alınca, İdmangücü yanına Yıldızspor, Martıspor’u alarak kırmızı-beyaz renklerle bir yıl beyaz grupta mücadele ederlerken İdmanocağı "Bu takım Trabzon’u temsil edemez." diye Danıştay’a dava açtı. Danıştay, İdmanocağı’nı haklı bulup mevcut takımın sezon sonu kendini feshedip İdmanocağı ile birleşmesini istedi TFF. Aksi takdirde Trabzon’dan takım almayacaklarını beyan edince Vali Celal Kayacan devreye girip önce kendi konutunda, daha sonraları çeşitli mekânlarda sabah akşam toplantılar birbirini kovalarken sonuç alınamayınca Gençlik Spor Genel Müdürü Ulvi Yenal tarafları Ankara’ya çağırdı. Tam anlaştık derken ne olduysa dananın kuyruğu bir kez daha koptu.
Anlaşamama nedenine gelince: "Ben senden daha güçlüyüm, benim istediğim renklerle oynayacağız." idi kısaca. Bu manzarayı üzüntüyle izleyen Ulvi Yenal, Vali Kayacan’ı arar: "Yine anlaşamadılar." der. "Şu tarifeli uçakla Trabzon’a dönüyorlar. Artık top sende." Bunun üzerine Kayacan havaalanına iki taksi gönderir. Heyetleri ayrı ayrı alandan ayrılır.
Bu arada anlaşma sağlanamadığını duyan yüzlerce taraftar, Ortahisar’daki vali konağını sararlar. Vali, temsilcileri çağırıp camdan dışarı bakmalarını ister ve şöyle der:
"Beyler, manzarayı gördünüz. Bundan böyle sizlerin can güvenliğinden sorumlu değilim."
Deyince, "Zor oyunu bozar." misali temsilciler kâğıt kaleme sarılıp bordo-mavili renklere hoş geldin derler.
İyi ki de demişler. İşte "BİZİM RENK HİKÂYEMİZ" böylece noktalanmış olur.
NOT: BORDO-MAVİLİ RENKLER NE HAMSİNİN GÖZÜNDEN NE DE SIRTINDAN, NE DE BARSELONA’DAN ESİNLENEREK SEÇİLMİŞ DEĞİLDİR. SADECE İKİ TAKIMIN RENKLERİNİN DIŞINDA BİR RENK ARANARAK BULUNMUŞTUR.
Bilgilerine başvurduğum eski başkanımız rahmetli Salih Erdem, eski Divan Başkanı rahmetli Nizamettin Algan ifadeleridir. Gerçeği de budur.
Son olarak benim de âcizane görüşümü de eklemek istiyorum:
Trabzonspor’un kuruluşu 1966 yılıdır. 1967 yılı ise renk değişim yılıdır.
Başarılı sezon dileğiyle.