Akşam Gazetesi yazarı Türkan Aslaner güzel bir yazı kaleme alarak bilinmeyenleri yazdı.

Bugün Manisa'da bahara taze ve sağlıklı merhaba denilmek için gösterilerle halka dağıtılan 'mesir macunu', Trabzon'un koynunda 2000 yıldır saklı bir formüldür aslında... Pontus Kralı Büyük IV. Mithirades’in ürettiği, insanları iyileştiren panzehir, ölümünün ardından Avrupa'ya taşınmış, ilaç olarak kullanılmış, tıp literatürüne girmiştir...

Her yıl ilkbaharın başlangıç günlerinde Manisa'da halka saçılan, insanların şemsiyeler açarak toplamaya çalıştığı 'mesir macunu'nun aslında Trabzon'dan, Karadeniz topraklarından doğduğunu biliyor muydunuz?

Yıllar geçtikçe hem içindeki karışımlar azalmış, hem de iyileştirmeden ziyade keyif için tüketilmiş olmaya başlanan 'mesir macunu'nun aslında bambaşka bir öyküsü var... 

İlk olarak bundan 2000 yıl öncesine Doğu Karadeniz'in incisi Trabzon topraklarına bir göz atmamız gerekiyor... Milattan önce 120 yılında doğan ve henüz 10 yaşında babasının ölümüyle tahta çıkan Mithridates'in yaşadığı büyük bir dramdır her şeyi tetikleyen...

Sonrasında Pontus Kralı Büyük Mithridates olarak da dünyayı titretecek olan bu genç adam, 10 yaşında öz annesi tarafından zehirlenmeye çalışılır ve hakkında ölüm fermanı çıkarılır. Saraydan kovulan bu küçük çocuk, günlerce yürür; her yerin ağaç ve yeşillik olduğu Trabzon'un ormanlarına sığınır... Orada hayvanlarla yaşamaya, bitkileri tanımaya başlar... Zehirlenme kaygısı ve yaşama arzusu onu krallığa yeniden hazırlanışının dışında bambaşka bir konuda uzman yapacaktır. 

EN BÜYÜK ZEHİRBİLİMCİ

O 5 yıl sonra dünyanın gelmiş geçmiş en büyük bitki bilim uzmanı, zehir bilimcisi ve şifacısı olarak çıkacaktır o ormanların içinden... Sabahın sisiyle gelen çiği; ağaçların, gafulların dibindeki bitkileri; uçurumların kenarında kimselerin aklına gelmeyen otları; karayemişinden fındığına, morasından haneftesine, ısırgan otundan kuşburnuna, yenibahardan zencefile, anasondan hardala, meyan kökünden karanfile, kebabeden kakule, karabiberden hiyarşenbeye, havlicandan çöpçinine, çivitten darfürüle... Hatta engerek yılanından ördeğe kadar her şeyi ilaca dönüştürür... 

GAFULLARIN ARASINDA...

Her daim yağan ve bitmeyecekmiş gibi gelen yağmurun altında ıslanır, uçurumların kenarlarında; gafulların, bulutların arasında hazırlanır...
Ta ki 5 yıl sonra 15 yaşında güçlü bir delikanlı olduğunda ormandan çıkıp tekrar saraya geri döner... Ama yalnız değildir, heybesinde hastalıkları önleyecek, en önemlisi de zehirlenmelere karşı koruyacak bir panzehir formülü vardır... O formülü neredeyse ölene dek geliştirmeye çalışır... 

SAVAŞ STRATEJİSİ: ZEHİR

Kendisinin zehirleneceği kaygısı son nefesini verene dek peşini bırakmaz, aldığı esirlerde ve her seferinde kendisinde panzehiri tek tek dener... Hatta düşmanlarının suikast planlarından kurtulmak için vücudu alışsın diye arada az miktarda da olsa zehir de içer... 

Zehir üzerindeki bilgisini savaş meydanlarında da kullanır. Stratejilerinden biri Romalı askerleri yolda kendi yaptığı zehir ile öldürmektir ve başarılı olur. Dünyanın ilk kimyasal savaş taktiğini uygulayan adamı olarak da tarihe geçer... 

KENDİNİ ZEHİRLER AMA ÖLMEZ

Aklına gelir miydi bilinmez ama 10 yaşında annesiyle başlayan yaşam savaşı, 57 yaşında oğlunun isyanıyla son bulur... 
M.Ö 63'te Tuna Irmağı üzerinden İtalya'ya saldırmaya hazırlanırken, oğlu II. Pharnakes'in önderlik ettiği bir ayaklanmayla karşılaşır. Gururlu komutan bu defa oğluyla düşman olmuştur ve bunu kendisine yediremez. Düşmanın eline geçmemek için savaş meydanının ortasında zehir içerek intihar etmeye kalktığında vücudu zehre direnç gösterir ve ölmez... Yıllarca uğraştığı dokunulmazlık zırhına ulaşmıştır ama bu defa istediği bu değildir... Bu yüzden Galyalı yakın korumasından başını kesmesini ister... 

HER ASKERİYLE ANA DİLİNDE KONUŞUR

M.Ö. 63 yılında bu 21 farklı dili konuşan, her askerine ana diliyle hitap eden; kendisini daima askerlerinden biri olarak görüp araya mesafe koymayan; dönemin bütün kralları Roma'ya saygılarını sunarken baş eğmeyen, özgürlük için büyük adımlar atan; defalarca yenilmesine rağmen her seferinde ordusunu toplayıp saldırıya geçerek Romalılar'ı tekrar tekrar yenen bu büyük komutan, lider, kral hayata gözlerini bir savaş alanında yumar... 

MITHRIDATES'İN PANZEHİRİ

Ama kendisinden geriye sadece savaş zaferleri değil, adıyla yüzlerce yıl yaşayacak 74 bitkiden oluşan bir de panzehir bırakır.  Özellikle Roma İmparatorluğu'nun askerleri onun bu panzehirini Avrupa'ya taşır... Yüzlerce yıl bu panzehiri tekrar tekrar üretip şifa için kullanırlar... Araştırmacılara göre 'Mithridates'in panzehiri' diye adı "Mithidaticum" olarak anılır, bir süre sonra kısaltılarak "mithi"r olmuştur. Okunuşu ise Rumca'da (th) s gibi okunduğundan "misir"dir. Osmanlıca'da 'mesir' denilmesi de buradan gelir.. 

MERKEZ EFENDİ VENEDİK'TEN ALIR

Ama Avrupa'da Trabzon'un dağlarındaki, yamaçlarındaki bitkilerin hepsi yoktur... Zaten panzehirin içindeki maddeler hiçbir zaman tam olarak bilinememiştir, 40'lı rakamlara kadar iner kullanılan malzemeler... Yine de özellikle Venedik, karışımı bu haliyle de ilaç dünyaya sunar... Herkes bilir ki Anadolu'nun Karadeniz'in bağrından çıkmış bu macun binbir derde devadır... Hatta 1800'lü yıllarda Fransa tıp kodeksine de Mithidaticum  ismiyle girer...
Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1500'lü yıllarda Manisa'da bir hekim olan Merkez Efendi'nin başında bulunduğu Darüşşifa'da bu ilacı hastalara yapmasıyla ilaç tekrar Anadolu topraklarına girer. Bir gün Kanuni Sultan Süleyman'ın hastalanan annesi Hafsa Sultan'ın iyileştirilmesiyle bu macun şeklindeki 'mesir' ünlenir... 
Her yıl baharı müjdeleyen mart ayında hasta olsun olmasın bütün halka ücretsiz dağıtılmasına karar verilir...

ROMANDA, ŞİİRDE DE GEÇER

Şimdilerde 10'un üzerinde malzemeyle her yıl devlet erkanı tarafından Manisa'da halka dağıtılan 'mesir macunu'nun gerçek öyküsü yani  Mithridates’in panzehiri romanlara bile konu olmuştur. Alexandre Dumas’ın meşhur eseri Monte Kristo Kontu’nda sıklıkla söz edilir. 18. yüzyılda operası bile yapılmıştır. Ulysess’in yazarı İrlandalı James Joyce da şiirinde bu panzehirden bahseder...