Dr. Salih Murat Paker şöyle konuştu;

COVID bütün dünyayı saran ve sarsan, çok büyük bir salgın. İki yıla yakındır devam ediyor. Aşılar sayesinde bir miktar kontrol altına alınmış olsa da henüz tehlike tamamıyla geçmiş değil. Çünkü birçok ülke aşılara tam erişemiyor, böyle bir sorunun olmadığı ülkelerde de toplumların bazı kesimlerinde kuşkuculuğa bağlı ciddi bir aşıdan uzak durma sorunu var.

Aralık 2021 ortası itibarıyla yaklaşık 300 milyona yakın insan bu virüsü kaptı ve 5,5 milyona yakın insan bu yüzden hayatını kaybetti. COVID salgını bu haliyle insanlık tarihinde kayda geçmiş salgınlar arasında yol açtığı can kaybı açısından 5. veya 6. sıraya yerleşmiş durumda. Peki bu salgın, tıbbi ve ekonomik etkilerinin yanında psikolojimizi nasıl etkiledi?

Bu soruya cevap vermek için salgın sırasında yaşadığımız ve halen büyük ölçüde yaşamakta olduğumuz temel bazı olguları hatırlayalım:

  • Şaşkınlık, belirsizlik, önlemler
  • Değişik düzeylerde kapanma/karantina, sosyal ilişkilerde ve iş düzenlerinde radikal değişiklikler
  • Hızla artan hasta sayıları, hastane/yoğun bakım deneyimleri/haberleri
  • Hızla artan ölüm haberleri
  • Aşı kampanyaları, aşı karşıtları, komplo teorileri
  • Hükümetler başta olmak üzere kurumsal resmi yapıların yetersizlikleri
  • Sosyo-ekonomik kriz

Bütün bunlar kuşkusuz ruhsal dünyamızı zorladı. Herkes için birçok faktöre bağlı olarak değişik biçimlerde ve düzeylerde olsa da hepimiz şu ya da bu düzeyde zorlandık, zorlanıyoruz. Her alanda olduğu gibi psikoloji alanında da COVID salgını boyunca birçok araştırma yapıldı.

Beklenebileceği gibi, COVID salgınının en çok görülen psikolojik etkileri arasında aşırı stres, kaygı, depresyon, panik davranışları, kolektif histeri, yaygın umutsuzluk duyguları bildirilmiş. Uzun süre karantinaya/kapanmaya maruz kalanlarda ek olarak duygu-durum değişiklikleri, öfke, travma-sonrası stres belirtileri, duygusal tükeniş, korkular, uyku problemleri, zihin karışıklığı, yas, duygusal küntleşme de muhtemel belirtiler olarak araştırmacıların radarına takılmış. Karantina veya kapanmalardan sonra kimi insanlara aşırı el yıkama, temizlik takıntıları, kalabalıklardan kaçınma, olağan yaşama bir türlü dönememe gibi durumların epey uzun süre devam edebildiği görülmüş.

Bir grup araştırmacıya göre salgından psikolojik olarak ne kadar ve ne tarz etkileneceğimizi belirleyen belli başlı bazı faktörler var. Dört psikolojik durum (aşırı korku, yoğun kaygı, sosyal yalıtım-yalnızlık ve engellenmişlik/sıkıntı duygusu) herkes için değişik derecelerde bir olumsuz yük yaratıyor. Eğer kişilik tarzımıza bağlı olarak dayanıklılığımız yüksekse, duygularımızın farkına varıp ifade edebiliyorsak, sosyal ilişkiler ağımızdan sağladığımız destek yeterliyse, yeterli maddi donanımımız (besin, para, ilaç, giysi vb.) varsa ve duruma dair yeterince bilgi alabiliyorsak ciddi psikolojik sorunlar yaşamadan veya az yaşayarak yeni zor durumlara uyum sağlıyoruz. Bu faktörlerde aksamalar veya yetersizlikler söz konusu ise ciddi psikolojik sorunlar ortaya çıkabiliyor.

Salgına bağlı aşırı korkular

Araştırmalara göre birçok kişi kendi sağlık durumuna, başkalarına bulaştırma riskine dair yoğun korkular yaşamış. Bu korkuların özellikle kimi fiziksel belirtileri yaşayanlarda, hamile kadınlarda ve küçük çocuğu olan kişilerde daha belirgin olduğu gözlenmiş.

Yaygın kaygı

Yaşadığımız çağ, savaşlardan, politik gerginliklerden, baş döndürücü teknolojik değişimlere ve iklim krizine kadar zaten derinlemesine bir belirsizlik çağıyken COVID salgını bu belirsizlik durumunu ve buna bağlı kaygı düzeyini inanılmaz derecede arttırdı. Hastalanacak mıyım, hastalığı bulaştıracak mıyım, kimler ölebilir, işimi kaybedecek miyim, çocuklarıma bakabilecek miyim, aşılar işe yarayacak mı, bu salgın ne zaman bitecek, eski hayatımıza dönebilecek miyiz gibi birçok sorunun mutlak net bir cevabının olmayışı, sadece ihtimaller düzeyinde konuşabilmemiz bu kaygının temel nedeni. Çoğu insanın belirsizliğe tahammül kapasitesi çok geniş değil ve bu durum COVID gibi krizlerde ciddiyetle ve öncelikle ele alınması gereken bir problem. Zira yaygın ve kronikleşmiş kaygı neredeyse tüm psikolojik sorunların zemininde yer alan bir kök sorun.

Engellenmişlik/sıkıntı duygusu

Salgın sırasında alıştığımız birçok şeyi yapamaz hale geldik, sosyal ilişkilerimiz alabildiğine kısıtlandı. İster istemez bir özgürlük kaybı yaşadık, bir kapana kıstırılmışlık hali. Engellenmişlik hissimiz arttı, can sıkıntımız büyüdü. Bunlar stres ve öfkeyi büyüten haller.

Sosyal yalıtım/yalnızlık

Sosyal bağların gevşemesi ve uzayan yalnızlık halleri tahmin edilebileceği gibi depresyonu besleyen faktörler. Salgın sırasında bunu da bol miktarda yaşadık.

Ne yapmak lazım?

Salih Murat Paker: COVID salgınının psikolojik etkilerine dair yapılan araştırmalar ve alandan edinilen tecrübeler ışığında şu önerilerde bulunulabilir:

  • Hükümetlerin ve diğer kurumsal resmî yapıların şeffaflık ve tutarlılık temelinde bilgi paylaşması, güven tesis etmesi çok kritik. Bu yönde toplumsal baskı hissetmeleri sağlanmalı.
  • Komplo teorileri ve aşı kuşkuculuğuyla çok sistematik bir mücadele yürütülmesi, aşılanma oranlarının hızla yükseltilmesi.
  • Alınacak önlemlerin sosyal bağları zayıflatmasına olabildiğince izin verilmemesi. Kişilerin, ailelerin, sosyal grupların alternatif yollar bularak sosyal yalıtım ile etkin mücadele etmeleri.
  • Bilinçli beslenme, hareket/spor, sağlık kontrolleri ve keyif verici faaliyetler vb. konuları içeren özbakım alanına özellikle dikkat edilmesi.
  • Stres ve kaygı ile baş etmede değişik derecelerde faydalı olduğu gösterilmiş olan basit yöntemlerin (egzersiz, yoga, meditasyon, nefes/gevşeme vb.) ve psiko-eğitim kaynaklarının kamusal olarak geniş kitlelerin kullanımına sunulması, teşvik edilmesi.
  • Daha ciddi psikolojik zorluk yaşayanların psikoterapi gibi profesyonel destek almalarının sağlanması, teşvik edilmesi. Burada kriter, kişinin gündelik hayatını sürdürmede, yani işini, okulunu, özbakımını ve sosyal/duygusal ilişkilerini sürdürmede ciddi zorluklar yaşamaya başlaması ve çevresinin desteğiyle bu zorlukları aşamaması olabilir.