Mesele, bu iki filmin yan yana gelince Trabzon’a ne anlattığı… Saat 13.00’te gösterilecek olan “Ahmet Minguzzi belgeseli”, yarım kalmış bir hayatın hikâyesi üzerinden toplumun en hassas yerine dokunuyor. 13 dakikalık kısa bir belgesel ama vurduğu yer uzun. Çocukluk, kayıp, adalet duygusu, geride kalanlar… Bu belgesel, festivalin “süs” tarafını değil, “yük” tarafını temsil ediyor. Bir kentin sadece başarılarıyla değil, acılarıyla da yüzleşmesi gerektiğini hatırlatıyor. Bir şehir için bu kolay değildir. Acıyı anlatmak, sevinci anlatmaktan daha zordur.
Ama gerçek hafıza orada başlar.
Saat 14.30’da ise sahne tamamen değişiyor: “İnadıyla Şampiyon”. 135 dakikalık bir belgesel.
Trabzonspor’un kuruluşundan 2021-2022 şampiyonluğuna uzanan bir yolculuk. Başarı, düşüş, yeniden kalkış ve sonunda zafer… Bu film, Trabzon’un kendini anlatmayı sevdiği yeri temsil ediyor: Direniş, inat, kimlik, aidiyet. Şehir bunu seviyor. Çünkü kendini burada tanıyor. Ve işte bu yüzden bu iki filmin aynı gün, aynı salonda, arka arkaya gösterilmesi çok şey söylüyor. Bir yanda yarım kalan bir hayat. Bir yanda “sonunda başardık” diye anlatılan bir hikâye. Bir yanda kırılganlık. Bir yanda güç. Bir yanda sessizlik. Bir yanda alkış.
Trabzon tam da bu iki uç arasında gidip gelen bir şehir aslında. Hem çok duygusal, hem çok sert. Hem çok sahiplenen, hem çok çabuk vazgeçen. Hem hafızası güçlü, hem de bazen unutarak ayakta kalmaya çalışan bir şehir. Festival programı bize şunu söylüyor: Bu şehir sadece kupalarıyla değil, kayıplarıyla da var. Sadece kazandıklarıyla değil, taşıdıklarıyla da bir şehir. Ve belki de asıl mesele şu: Bir şehir, kendine sadece başarı hikâyesi anlatırsa büyümez.
Sadece acı anlatırsa da yaşayamaz. Trabzon bu iki filmi yan yana koyarak, belki de farkında olmadan en doğru dengeyi kurmuş oldu. Biri hatırlatıyor, diğeri motive ediyor. Biri yaraya dokunuyor, diğeri yarayı sarmaya çalışıyor. İki film. İki ruh hâli. Tek şehir. Ve perde kapandığında, geriye kalan şey şu soru: Biz hangisini daha çok anlatmayı seviyoruz — ve hangisini daha çok duymaya ihtiyacımız var?