Başbakan Yardımcısı Arınç, TGRT Haber'de Batuhan Yaşar'ın sorularını cevapladı. Arınç, "Sivil Şehitlik" yasa Tasarısından Uludere hayatını kaybedenlerle Hrant Dink'e kadar birçok kişinin de yararlanacağına ilişkin, "Son grup toplantımızda Sayın Başbakanımız bu konuyu açıkladı. 4 aylık çalışmanın ürünüdür. Henüz tasarı haline gelip Bakanlar Kurulu'nda görüşülmedi ama üzerinde duruldu ve belli parametreler tespit edildi. Sayın Başbakanımız da bir müjde olarak kamuoyuna sunulmuştur oldu" şeklinde konuştu.

5-6 yıl önce terör mağdurlarına tazminat ödenmesine ilişkin bir kanun çıkarıldığını hatırlatan Arınç, "1984'lerden başlamak suretiyle evleri yakılanlar, harmanları yakılanlar, hayvanları telef olanlar, aracı bombalananlar, şahsi can ve mal kaybına uğrayanlar hükümete bu mağduriyetlerini belgeledikleri taktirde bir komisyon marifetiyle zararları ödenmeye başladı. Bu, hükümetler içerisinde AK Parti hükümetlerinin başardığı bir konu oldu" ifadelerini kullandı.


Hükümet olarak 6 yıldan bugüne terör mağdurlarına 3 katrilyondan fazla tazminat ödediklerini belirten Arınç, "Hala da komisyonlar çalışmalarını devam ettiriyor. Bu sadece Diyarbakır'la ya da Şırnak'la sınırlı değil. Hangi şehirde terör sebebiyle bir zarar verildiyse o kişilerin müracaatlarıyla zararları ödeniyor" dedi.

"ŞEHİTLİK TABİİ DİNİ BİR KAVRAMDIR AMA BU KAVRAMA HUKUKİ BİR KILIF VERMEK ZORUNDAYIZ"

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in bir televizyon kanalında, Hrant Dink'in ve Uludere olayında hayatını kaybedenlerin ailelerinin de şehit sayılacağına ilişkin olarak Arınç, "Diyelim ki Bitlis'teki saldırıda 10 güvenlik görevlisi şehit oldu. Bu 10 güvenlik görevlisinin 5'i askerdir, 3'ü polistir, 2'si ise geçici köy korucusudur diyelim. Yani güvenlik güçleriyle sınırlı bir şehitlik kavramı vardı, bunun yanında kadın, erkek, sivillerden vefat eden olursa onlar da 'sivil' ismiyle geçiyordu.


Şehit sıfatını verdikleriniz, bazı kanunlarla verilen haklardan istifade ediyorlardı. Maaş bağlanma, tazminat ödenme, yakınlarına belli şartlarda TOKİ'den konut alma gibi. Bu bizim biraz kanımıza dokundu. Askerimize ve polisimize minnettarız ama kadın ve erkekte bu çatışma sırasında ölmüşse veya terörün hedefi olmuşsa o insanlar da bu haklardan istifade etsinler. Bizim kalbimizi ve gönlümüzü açan olaylar üst üste birikti. En son Batman'da Mizgin isimli 8 aylık hamile bir kadın çocuğuyla birlikte şehit edildi" şeklinde konuştu.


Konuyu bir örnek olayla açıklayan Arınç şöyle konuştu:


"Diyorum ki Siirt'te bir aracın üzerindeki 4 tane genç kızımız yemeğe giderken 200 fazla kurşun atılarak, araçlarının içerisinde vefat etti. Diyelim ki Bingöl'de bir canlı bomba, bombasını patlatmak üzereyken çocuklarını korumak saikiyle bir kadın üzerine atladı ve o da rahmetli oldu. Bu insanlar da bizim insanımız. Şehitlik tabi dini bir kavramdır ama bu kavrama hukuki bir kılıf vermek zorundayız. Yani 'terörle mücadele çok önemlidir, bu mücadelede hayatını kaybedenler de bizim gözümüzde şehittir. Şehit sayıldığına göre de bazı haklardan istifa edebilir' dememiz gerekli. Dolayısıyla biz terörle mücadeleyi sivil insanların da hayatların kaybetmesi veya maluliyete uğramalarını bir hak tanımak suretiyle bu mücadeleyi daha da güçlendirmek ve bu sırada da vefat edenlere veya mağdur olanlara haklar tanımak ihtiyacı duyduk. Sayın Başbakanımız bu konuda talimat vermişti. Şu ana kadar 4-5 bin kişinin bu kanundan yararlanabileceği öngörüldü."

"HRANT DİNK TERÖR MAĞDURUDUR"

Arınç, konunun asıl muhatabının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin olduğunu dile getirerek, "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları da ona ait. Biz bütün bunları sosyal bir konsept içerinde tespit ederek, onların da maaşlarını, iş verme durumlarını, geleceklerini garanti altına almak için böyle bir kanun tasarısını tamamlandığında görüşmeye açacağız. Daha da olgunlaştıracağız ve Meclis'e sevk edeceğiz. Sanıyorum Mayıs sonuna kadar yasayı çıkartabiliriz" dedi.

"Hrant Dink'in hayatına bir terör olayı sonucunda kast edilmiştir" diyen Arınç, şunları kaydetti:

"Bunu yapan insanlarda cezaevindedir. Yani hedef alınarak, belli bir amaçla öldürülmüştür, bir terör mağdurudur denilebilir. Uludere'de güvenlik güçleri bir bombalama yapmışlardır, o bombalamada 34-35 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Sonra o kişilerin sivil kişiler olduğu, terörist olmadığı, silah bulundurmadıkları ortaya çıkmıştır. Kanun tariflere uyarak bu konuda karar vermemiz lazım. Bu talebe bağlı olduğu düşünülüyorsa o kişilerin veya kanuni yakınlarının talep etmesi lazımdır. Uludere'de hayatını kaybeden insanların ailelerine 100 bin TL'ye yakın tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Bunun 22 bin küsuru kanundan doğan tazminattır, üzeri de hükümetimizin olayın vahameti sebebiyle ayrıca takdir ettiği bir tazminat miktarıdır. Hepsi müracaatını yapmıştır ama içlerinden bazıları tazminatını almıştır, bazıları ise almamıştır. Bir müracaat şartına bağlı olabilir diye düşünüyorum. Arzu ederlerse olayı tarif ederler, olayla ilgili adli veya idari soruşturma takip edilir ve sonunda kanun kapsamına girerlerse bundan istifade ederler."

"TERÖR ÖRGÜTÜ NEVRUZ'U PROPAGANDA OLARAK KULLANIYOR"

Arınç, Türkiye'nin bazı bölgelerinde yaşanan Nevruz olaylarına ilişkin olarak ise, Nevruz Bayramı'nın farklı ülkelerde sevgi ve coşkuyla kutlandığını belirterek, Nevruz'u terör örgütü propaganda olarak kullandığını söyledi. Nevruz'un Birleşmiş Milletler'de de 21 Mart olarak kutlanmasının kararlaştırıldığına dikkat çeken Arınç, "21 Mart'ta kutlanması gerekirken başkaları propaganda amaçlı farklı günlerde kutlamak istediler" dedi.

Ahmet Türk'ün Nevruz olaylarında yaşanan çatışmalar sırasında darp edilmesinin hiç hoş olmadığını dile getirerek, "Ahmet Türk'e atılan yumruk kadar bir annenin Sebahat Tuncel'e yumruk atması da önemli. Taşkınlık yapmasalardı bu olaylar olmayacaktı. Olaylara sebebiyet verenler utanmalı. Nevruz'u böyle kutlamak için bizim polisimizin şehit mi olması gerekiyor?" diye sordu.

TERÖRLE MÜCADELE

"Anneler bilinçlendi, bu çok olumlu bir gelişme ve çocuklarını teröre karşı korumaları önemli" diyen Arınç, "Yerin 15-20 metre altında mağaralarda yaşayan çocuklar terör örgütünün ellerinde. Dağa çıkışları engellemek ve dağdan inişleri de kolaylaştırabilmek gerekiyor" dedi.


Bülent Arınç, BDP'nin Kandil'le olan bağlantısına ilişkin olarak, "Hem siyaset hem de terör'ü savunacağım derseniz BDP'nin durumuna düşersiniz. Bu şiddet ve baskıdır. Ya siyaset dilini kabul edecekler ya da siyaset yapmayacaklar. Siyasette şiddet ve dayatma olmaz, sadece söylersin bunun aksini yapamazsın" diye konuştu.


Kemal Burkay'ın 30 sene sonra Türkiye'ye dönmesinin Kürt sorunun çözümünde çok etkili olduğunu vurgulayan Arınç, "Kemal Burkay zamanında kaçmıştı. Şimdi döndü anlattıkları yüzünden örgüt onu tehdit ediyor. Şimdi de Barışçıl politika izleyen Kürt partilerinin çoğalması terörü bitirecektir. Milli Birlik Kardeşlik projesi başarıyla yürüyor. Terörle mücadelenin son 30 yıldaki en can alıcı operasyonlarını yaşıyoruz" şeklinde konuştu.

CHP'NİN TANDOĞAN'DAKİ 4+4+4 PROTESTOSU

Arınç, CHP'nin 4+4+4 düzenlemesini protesto etmek amacıyla 27 Mart Salı günü Tandoğan'da miting düzenleyeceğine yönelik olarak da, "Biz sabırlıyız çalışmalarımızı yürüteceğiz. CHP miting yapmaya devam etsin. Bir genel başkanın grup toplantılarının sadece Meclis'te yapılabileceğini bilmesi gerekir. Bir siyasi partinin halkla ilişki içerisinde olması çok önemlidir" dedi.


"CHP terörün olduğu bölgede biraz siyaset yapabilse teröre faydalı olabilecektir" diyen Arınç, "Hem MHP hem CHP birazda terör bölgelerinde biraz siyaset yapsınlar. Batıdan çıkıp doğuya gelsinler artık" diye konuştu.

UZUN TUTUKLULUK SÜRELERİ

Uzun tutukluluk sürelerine ilişkin çalışmalarla ilgili olarak Arınç, "Uzun tutukluluk çalışması konusunda yapılan çalışma çok önemli bir çalışmadır. Yaptığımız iş genel af değildir" dedi.


Hükümlülükte son yılına girenlerin bir komisyon tarafından değerlendirileceklerine dikkat çeken Arınç, "Yasa ile hakimlerin gerekçeli kararları doyurucu olmak zorunda. Uzun tutukluluk süreleri için hakimlerin daha duyarlı olması gerekiyor" şeklinde konuştu.

Arınç, terörle mücadele konusunda, "Biz teröristle mücadele edeceğiz. Bu vazgeçilmez işimiz. Bu ülkede yaşayan insanların kendi kimliklerini ifade etmeleri ve bu haklarını kullanmaları konusunda insan hakkı olarak meseleye bakacağız. Hamd olsun süreç çok iyi gidiyor. Kandan ve şiddetten beslenen örgüt yandaşları, bu demokratik gelişmelerden memnun değil. Kış şartlarında mücadelelerimiz devam etti. Şu anda 6-7 özel hareket
polisimiz hayatını kaybetti. Hiç bugüne kadar operasyon yapılmayan yerlere gidildi. Son 30 yılın en can alıcı ve netice alıcı operasyonlarına sahne oldu" ifadelerini kullandı.

"ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER DEVAM EDECEK"


Özel yetkili mahkemelerin devam edeceğini belirten Arınç, "Özel yetkili mahkemeler devam edecek. Sorun özel yetkili savcıların yetkilerini paylaşmaları konusunda. Adalet Bakanlığı'nın, o yetkilerin daha dikkatli kullanılması konusunda çalışması olabilir. Tasarı ve taslak geldiğinde ayrıntıları hep beraber görürüz" dedi.

KAYIP GAZETECİLER

Arınç, Suriye'de kendilerinden haber alınamayan Türk gazetecilerle ilgili, "Resmi ağızlardan teyit edilen haberler yok. Kontrol ettiğimizde aslı çıkmadı. Hayatta olduklarını kesine yakın biliyoruz. Niçin bize verilmiyor? Ne elde edilmek isteniyor? Onların durumu nedir? Bütün güçler, istihbarat dahi bu iş için elinden geleni yapıyor. Umarım onlar da alilerine huzur içinde dönerler. Suriye'deki zulmün devam etmeyeceğini düşünüyorum. Suriye, kendi iç dinamikleri ile bu işin çaresini bulacaktır. Orada yapılanlar cinayet ve katliamdır. Bu uzun süre devam etmez. Keşke Esad 1 yıl önce dediğimi yapsaydı" diye konuştu.