MHP Genel Başkanı Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada 12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili başlayan hukuki süreç içinde, milliyetçi-ülkücü hareketi zan ve töhmet altına alan kirli ve alçak bir kampanyanın sürekli mesafe aldığını belirtti. MHP'yi ve mensuplarını ihtilal şartlarının hazırlayıcısı ve olayların bir numaralı faili gibi sunan ahlaksız iftiralarda gözle görülür bir artış yaşandığını kaydeden Bahçeli, "Bilhassa geçmişte, Kahramanmaraş ve Çorum'da meydana gelen ve karanlık ellerin provokasyonu olduğu şüphesiz olan hadiseleri, bugünlerde milliyetçi-ülkücü hareket üzerine yıkma çabası kepazelikle bile izah edilemeyecek psikolojik operasyon sürecinin bir parçasıdır. Malum bir medya organın ısrarla manşetten verdiği uydurma ve asılsız haberler tekraren geçmişin acılarını ve kabuk bağlamış yaralarını deşmeye dönük sinsi bir kurnazlık olarak görülmelidir. Bu utanmazlığın ve dava arkadaşlarımızı suçlayan pervasızlığın millet vicdanında karşılık görmeyeceği muhatapları tarafından iyi bilinmelidir" ifadelerini kullandı.

12 Eylül öncesinin şiddet ve vahşet tablosundan dolayı mağdur olan milliyetçi-ülkücü hareketin şerefli mensuplarının bu müfteriliği asla affetmeyeceğini vurgulayan Bahçeli, ihtilale giden yıllarda yaşanan vahim komplo ve tezgahlardan dolayı haksız ve yersiz yere hedefe koyulan, olayların zanlısı olarak gösterilmeye çalışılan, bunun sonucunda da mahkumiyetlere ve ölüm cezalarına maruz kalan dava arkadaşlarını, aradan geçen 30 yılı aşkın bir süre sonra bir kez daha suçlamaya kalkışmanın tam anlamıylaaşağılık bir tertip olduğunu ifade etti. Bahçeli şunları kaydetti:

"12 Eylül öncesindeki kutuplaşma ve kargaşa nedeniyle herkes cezasını çekmiş ve hukuken aklanmıştır. Darbe döneminin tarafgir ve uzaktan kumandalı mahkemelerinde görev alan, insanlığını kaybetmiş ve darbecilerin dümen suyuna girmiş görevli savcı ve hakimler, zorlama suç ve uydurma iddialarla dava arkadaşlarımızı zindanlara ve darağaçlarına sevk etmiştir. Bu itibarla milliyetçi-ülkücü hareketin aziz mensupları adaletsizliğin ve zalimliğin marifetiyle verilen cezaları çekmek zorunda kalmışlardır. Ne var ki, dava arkadaşlarımızı ihtilale neden olan failler olarak bir kez daha gösterme ahlaksızlığı başını kaldırmış durumdadır. Özellikle Kahramanmaraş ve Çorum olaylarıyla ilgili devletin, bilhassa MİT'in elinde ne belge ve bilgi varsa açıklaması haysiyet ve namus meselesi haline gelmiştir. AK Parti'nin tetikçisi gibi davranan istihbarat teşkilatının, değişik basın ve yayın kuruluşlarına el altından servis yapmaktansa, bunu doğrudan doğruya yerine getirmesi kaçınılmaz bir görevi olarak değerlendirilmelidir.
Başbakan Erdoğan'ın sevk ve idaresi altında, milliyetçi-ülkücü harekete yönelen tahrik ve suçlama sürecinin geri planında, MHP'yi etkisizleştirme, itibarsızlaştırma ve sıfırlama çabası olduğu net olarak görülmektedir. Geçtiğimiz yılın 27 Nisan'ında başlayan kaset komplosu da bunun bir uzantısı ve tarafları esasen bizce malum olan kirli bir ittifakın rezilce kumpasıdır. Bugüne kadar, partimizi gözden düşürmeye ve marjinalleştirmeye dönük kaset tuzağının vuzuha ermesinde herhangi bir gelişme olmaması, suikastçıların hala ortaya çıkarılamaması, devletin içinde yuvalanmış ve iktidarın yönlendirmesiyle faaliyet gösteren güçlerin varlığını da açıklıkla kanıtlamaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi kimin ne yaptığını, hangi ilişki ağlarının tarafı olduğunu ve varlığı üzerinde kimlerin hesap yaptığını net olarak bilmektedir. Başbakan Erdoğan, devletin güvenlik birimlerine MHP'yi takip ettirip, dinlettirecek kadar küçüleceğine, ülkenin yönetiminden sorumlu olduğunu fark etmeli ve kendisine gelmelidir. Aksi halde Milliyetçi Hareket Partisi bunun hesabını sormaya muktedir ve kararlıdır. Yeri geldiği zaman da kaset yapımında ve geçmişin acılarını bugüne tahvil ederek milliyetçi-ülkücü hareketi kuşatma altına almaya çalışanlar mutlaka gerekli dersi alacaklar ve hak ettikleri karşılığı hukuk nezdinde göreceklerdir. Herkes bilmelidir ki, bu zaman çok uzak değildir."