Aralık 2019 da Çin’in Wuhan kentinde başlayıp, tüm dünyayı saran bir salgın ile karşı karşıyayız. Ve şuan için bu salgının kaç kişiye bulaşacağı ve kaç insanın hayatını kaybedeceği konusunda net bir öngörü yapılamıyor.

Son yüzyılda dünya, iki büyük pandemi yaşadı. 1957 de Asya Gribi olarak adlandırılan Influenza-A virüsü dünyada 4 Milyon can alırken, Birinci Dünya savaşı sonrasında 1918’de İspanyol Gribi olarak adlandırılan H1N1 influenza virüsü, dünyada

50-100 Milyon arası can almıştı. Günümüzde tıp alanında ki gelişmeler sayesinde koranavirüs salgınının etkilerinin, bu kadar ağırlaşmadan kontrol altına alınacağını umut ediyoruz.

Türkiye’de Ocak 2020 de, koranavirüs ile ilgili sağlık bilim kurulu kuruldu. Tıbben yapılması gerekenler konusunda çalışmalar yaptılar. Ancak bu kurulun tıbbi çalışmalarının Pandemi ile mücadelede yeterli olmayacağını, sayın sağlık bakanımız

Fahrettin KOCA’nın “Virüse karşı en önemli kozumuz, YAKALANMAMAK” sözünden geç te olsa anladık.

Hükümetimiz önce, Ekonomik İstikrar Paketi adında bir paket açıkladı. Bu pakette açıklanan sektörel desteklerin yetersiz olduğu, Emekli maaş zamlarının ise çok az bir etkisinin olacağı ilerleyen günlerde anlaşıldı. Kısa Çalışma Ödeneği ile

İşsizlik Fonu’nun devreye alınması da Fondaki paranın merkezi bütçe içerisinde daha önceden kullanılması nedeniyle, mücadelede çok etkin bir yer alamadı.

Ve 30 Mart’ta ki Ulusa Sesleniş Programı’nda Cumhurbaşkanımız “Biz Bize Yeteriz” diyerek, verdiği hesap numaralarına bağış yapılması ricasında bulundu. Bu tür bağış kampanyaları muhakkak ki böylesi dönemlerde önemlidir. Ancak, kriz dönemlerinde devletin kendini güçlü göstermesi de çok önemlidir. Bu nedenle de bugüne kadar, bu tür yardım kampanyaları genelde 152 yıllık geçmişi olan ve herkesin güvendiği Türk Kızılay’ı aracılığı ile yapılırdı. Neden günümüzde TÜRK

KIZILAYI’nın yapması gereken bu kampanyayı, Cumhurbaşkanı bizzat kendi yapma kararı aldı.

Malum Kızılay son dönemlerde Vergiden Kaçınma Kurumu olarak kullanıldı. Şartlı bağışlar adı altında topladığı yardımları başkaca vakıf ve derneklere aktardığı için toplum nezdinde ki güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmişti. Böyle bir kampanyanın Kızılay üzerinden yapılmasının, toplanan bağış miktarının istenen seviyenin çok altında kalacağı görülmüş olacak ki, bu bağış kampanyasında Kızılay’a görev verilmedi.

Öncelikle belirteyim ki Kızılay Başkanı Dr.Kerem Kınık, Twitter hesabım üzerinden kendisine sorduğum sorulara cevap vermek yerine beni engellemeyi tercih etti. Sonradan öğrendim ki bu durumda olan tek kişi ben değilmişim.

Kızılay 2015 yılı ve öncesinde yıllık topladığı bağış miktarı 50 Milyon TL civarında iken bugün Kızılay’ın topladığı bağış miktarı 5 Milyar TL civarında. Yani yaklaşık 100 kat artmış geliri. Bunun en önemli nedeni ise tabi ki 2016 da çıkartılan

Vergiden Kaçınabilme Kanunlarıydı. Yani Kızılay’a yapılan bağışların vergi matrahından düşürülebilmesinin önünün açılmasıydı.

Personel giderinde hiçbir artış olmadan, artan 100 kat geliri nerelere aktardığı gibi soru sorular, Kızılay’la ilgili şaibeleri beraberinde getirmişti. Hemen Kızılay’ın gönüllü sayısında bir artış olup olmadığını araştırdık ama gördük ki bu dönemde

Kızılay 797 olan şube sayısını, 257 şubeye düşürmüş ve adeta topladığı bağışları merkezden EFT ile başka vakıflara aktarmış. Yani artan bağışlarla şube ve gönüllü sayısı artması gerekirken tam tersine şubeler kapatılmış, kapatılan şubelerdeki yönetici ve üyelerin üyelikleri düşürülmüş. Toplumsal afetlerde en ücra köşesindeki insanın dahi yardım beklediği ilk kurum olan TÜRK KIZILAYI adeta Ankara’da merkeze çekilmiş.

Böylesi bir uygulamanın neden yapılmış olacağını merak ettim ve Kızılay’ın en büyük şubelerinden birinin uzun yıllar başkanlığını yapmış, Kızılay Gönüllüsü bir büyüğümüze sordum. Cevap adeta içimi acıttı. Bu şube kapatmaların nedeni, sadece Kızılay Genel Başkanını şubelerden gelen delegelerin seçmesiymiş. Gönüllülük esasına göre çalışan bir kurumun yöneticileri, neden gelecek seçim kaygısı ile Kızılay gönüllerini safdışı bırakır? Neden gönüllü çalışan insanları küstürüp, genel başkanlığının devamı için böylesi ayak oyunlarına ihtiyaç duyar? Yoksa Kızılay’da gönüllülük, mazide mi kaldı?

Yaşadığımız bu zor günlerde, herkese umut olması gereken, muhtaçlara yardım yapması gereken bu kurumun, koranavirüs salgınında çözümün bir parçası olamaması çok acı bir durumdur. 152 yıllık bir değerimiz olan Kızılay’ın isminin, küçük hesaplar uğruna lekelenmesi asla kabul edilemez. Türk Kızılayı’nın eskide olduğu gibi Gönüllülük Hareketi olmasını temenni ediyor ve bağışları başka vakıflara değil, bizzat muhtaç vatandaşlarımıza aktarmasını ve bu belanın defedilmesine katkı sunmasını umut ediyorum.