İlla her haneden birisi gidecek…

İlla her sokakta gazete kâğıtlarıyla örtülmüş bir yakınımız olacak…

Yoksa zor yani bu salgını ciddiye almamız.

Boş cilaya gerek yok.

Tıpkı becerip takamadığımız maskeler gibi…

Her işimizin tersi düz olmuş.

Ve en tabi meziyetimiz haline gelmiş, tedbir işini takdir ardına bırakmak. 

Ömrünü mürekkeple beslemiş yüzlerce profesörden yaşama dair taktik üstüne taktik geliyor…

Uyan bir yana, ne gören var ne de duyan.

Farkında değiliz lakin…

Oyun zannettiğimiz bu pandemide tek bir kale var, o da bizim.

Dolayısıyla. 

Bilinçsiz yaptığımız her atağın neticesinde art arda goller yiyoruz. 

Devlet-i aliyye seferberlik ilanıyla aylardır mücadele ediyor.

Sağlık camiası teyakkuzda…

Hâlâ bizde vızlar, hâlâ bizde tırıslar…

Diğer taraftan…

Bu ayrıca ilginçtir.

Ortaya çıkan tablo karşısında öfke ile harmanlanmış bir şaşkınlığımızda var.

Yok efendim, “Trabzon’da vaka sayısı nasıl üç katına çıkıyor!(?)”

Ne bekliyorsun birader!

Bu kafayla sağ kalanda kabahat.

Akşam 17.00’den sonra sahillere bakın.

Eline çekirdek alan yürüyüş yolunda…

Maksadı ömre törpü egzersizde…

Dersin alayımız olimpiyat sporcusu.

Ya dolmuşlar…

Öyle üç-beş kişiyle değil yolculuklarımız.

İmkân doğsa şoför inip yürüyecek.

Araçlar o denli tıklım tıklım.

Keza çarşı pazar, aynı…

Tedbirmiş, kaide kuralmış, ne varsa rafta.

En kestirmeden ölmek için…

Omuz omuza alışveriş.

El ele mücadele…

Sözün özü, kıymetinin farkına varamayan çok değerli ahalim.

Azrail’le mesafemiz nedir, bilemiyorum ama…

Korona virüs ile kankalığımız aşikâr.