Trabzon Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi, Kamu Diplomasisi Akademisinin Kapanış Programı eski İçişleri Bakanı, TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı Süleyman Soylu’nun katılımıyla yapıldı.
Hamamizade İhsanbey Kültür Merkezi’nde yapılan programa eski Bakan Soylu’nun yanı sıra, AK Parti Trabzon Milletvekili Yılmaz Büyükaydın, Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, AK Parti İl Başkanı Sezgin Mumcu, AK Parti Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı Ayşe Sula Köseoğlu, Trabzon eski Milletvekili Salih Cora, Arsin Belediye Başkanı Hamza Bilgin, Trabzon Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emin Aşıkkutlu, eski İl Başkanı Haydar Revi ile çok sayıda genç katıldı.
Kapanış programının açılış konuşmasını Gençlik Meclis Başkanı Abdurrahman Can Aydın yaptı. Can Aydın, “Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Metin Genç tarafından 2 ay önce gibi kısa sürede kurulmuş olmamıza rağmen bugün 22. Misafirimizi ağırlıyoruz.
Bizler 20 li yaşlarındaki gençler AK Parti hükümetiyle dünyaya doğduk. Bizlere anlatılan Türkiye’nin çok yakın tarihi olsa da ,gözlerimizde canlandıramadığımız için,gaz yağlarını hayal edemiyoruz. Yolsuz bir şehir hayal edemiyoruz. Şu an Dünyanın gözbebeği metropol İstanbul’u susuz ,mahallelinin elinde bidonlarla köşede su tankeri bekleyişini hayal edemiyoruz. Çöp dağlarının gerçek olduğunu kabul edemiyoruz.
Yarın Diyarbakır'da doğan, Hakkari'de doğan, Tunceli'de doğan ve yaşayacak olan kardeşlerimiz terör örgütü diye bir şey olduğunu, bugünki terörsüz türkiye politikası sayesinde hatırlamayacak ve bilmeyecek.
Bizler biliyoruz ki onları silah bırakmaya mecbur bırakan irade, Sayın cumhurbaşkanımız liderliğinde sayın bakanımızın bakanlığı döneminde ki insan üstü mücadelesi ve gayreti sebebiyledir.” dedi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, “Memleketinize tekrar hoşgeldiniz, şeref verdiniz. Ama bugün ayrıca görüyoruz ki özlüyoruz sizi. Bu hazirun sizi özlemiş.
Büyükşehir Belediye Başkanı olarak da söylemek istiyorum: Belediye Başkanı olarak yaptığım her projede İçişleri Bakanının asli görevi içerisinde olmamasına rağmen, şehrimize hizmet heyecanıma ortak olan ve bütün projelerimizde maddi manevi desteğini esirgemeyen Süleyman Soylu bakanımıza burada sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyorum.
Seyir terasında da, Akvaryum’da da En Mutlu Köy ve Belediye Binamızda da onun desteği var.
Daha da önemlisi, şu anda Cüdi ve Gabar’da günlük 80 bin varil petrol üretiliyorsa Süleyman Soylu’nun yaptığı mücadelenin sonucu olarak üretiliyor.
Bu sorumluluğu hem yarın, hem bugün sırtında taşıyacak olan, hedeflerimize ülkemizi milletimizi taşıyacak olan bu gençlerimizi büyükşehir belediyesi olarak gençlik meclisimizle daha iyi donatalım istedik. Gençlerimizi daha donanımlı yapalım, hem medeniyetimizi hem de tam bağımsız Türkiye yürüyüşü onlara daha büyük sorunlulukla yükleyelim istedik.
Böyle program düzenledik. Akademimizde bir çok alan ortaya koyduk. Ama şu anda Türkiye Cumhuriyetinin hem de Trabzon’umuzun yetiştirdiği siyasi birikimiyle, kamu diplomasisi alanında yaptığı çalışmalarla, devletle, milletle, siyasi kişiliği ile birlikte bu tecrübeyi gençlerimize verelim istedik.
Bu yolculuğumuz Cumhurbaşkanımız recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde 21. Yüzyıl Türkiyesi hayırlı olsun, uğurlu olsun diyoruz” dedi.
Eski içişleri Bakanı Soylu ise, “Kıymetli Büyükşehir Belediye Başkanımızın, gençlik meclisi oluşturduğunu, ardından da akademiler programı yapacağını söyleyince heyecanlandım.
Biz bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizim güçlü bir yolculuğumuz var. Belki 35 yıl önce 40 yıl önce buna takatimiz yoktu. İsteğimiz vardı, Rahmetli Özal’ın da, rahmetli Erbakan’ın da, Demirel’in, Türkeş’in isteği vardı. Ama bu takat ve güç meselesidir.
Bugün bizim, yarın dünyayı bugünden daha iyi okuyabilecek, tarihimizi bugünden daha iyi bilebilecek, yarına daha güçlü adım atabilecek, en iyisini yapabilecek beceri ve kabiliyetlerini ortaya koyabilecek genç nesilerimizin, gelecek nesillerimizin bu ülkeyi şu avuçları ile beraber yükseltecek o güzel evlatlarımızın bugün ki Türkiye’den, yarınki Türkiye’ye bırakıldığında bir takatı var.
Çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Çok sözlenen bir söz. Ama bir jeopolitik kırılma döneminden geçiyoruz. 1. Dünya savaşından geçtik, dünya bedelini ödedi. 2. Dünya savaşından geçtik, dünya bedelini ödedi.
Berlin duvarı yıkıldı, SSCB ve Doğu Bloku yıkıldı, dünya yeni bir adım attı. Kimileri bedelini ödedi, kimileri yeni pencere açtı. Bugün bir savaş olmadı.
Bütün dünyanın bir kırılma ile karşı karşıya kalabileceği savaş geçirmedik. Ekonomik krizler, pandemiler geçirdik. Dünyada bir takım vicdansızlıklarla karşı karşıya kaldık ve kalmaya devam ediyoruz.
Ama dünya bu benim iddiam olarak söylüyorum: 1. 2. Dünya savaşından, Doğu Bloğunun kırılmasından çok daha büyük jeopolitik kırılma ile karşı karşıyadır.
Bizim o dönemin içinde gençlerimizin, insanlarımızın, bu ülkeye yetişenlerinin ülkesinin tarihinini, geçmişini, geleceğini dünyada ne olduğunu, neler olacağını, en iyi bilmemiz lazım. Kendimizi iyi yetiştirmemiz lazım gelen, Türkiye’nin elde ettiği son çeyrek asırdaki bir takım katma değerlerle, imtiyazlarla, Türkiye’nin gelişmesi ile karşı karşıya olduğu bu süreçte adımını daha emin atması lazım geldiği dönemin içindeyiz. O nedenle kamu diplomasisine ihtiyaç var.
Kamu diplomasisi bizim konuştuğumuz dilimiz, atasözümüz, Yavuz Sultan Selim’dir, Fatih Sultan Mehmet’tir, şehrimizin evladı Kanuni Sultan Süleymandır…
Kamu diplomasi, kültürümüzdür, medeniyetimizdir, inancımızdır, göreneğimizdir…
Yaptığımız iş çok kıymetlidir. Bir birimizi anlamaktır, kitaplar devirmektir… Buraya gelen Abdülhamit Gül Başkanım, Mustafa Şentop Başkanım da, hocalarımız da, profesörlerimiz de Meclis Başkanımız Numan Kurtulmuş da kamu diplomasisidir. Derdimizi anlatmaktır…
Kamu diplomasisi Pakistan dara düştüğü zaman yiğit şekilde çıkıp nereye kaçıyım değil, ‘Kardelerimiz yıllar önce bize sahip çıktı, yıllar sonra onlara sahip çıkmak bizim temel görevimiz’ demektir. Kamu diplomasisi Lübnan’da aç kalan, süt içemeyen çocuklara süt göndermektir. Kamu diplomasisi Arakan’daki müslümanlara el uzatmak demektir.
Kamu diplomasisi tam 13 yıl boyunca Suriye iç savaşında hayatını kabeden çocuklara, anneler, ninelere kapıları açıp, orada savaştan kaçan insanlara kapıları açıp, “Siz bizim Müslüman kardeşlerimizsiniz. 100 yıl önce siz bizimle aynı milletin ve devletin parçası’ deyip herkesin itirazların rağmen inadına dik durup 14 yıl sonra onları kendi memleketleriyle buluşturabilme azmi ve iradesini ortaya koyabilmektir.
Yaptığınız iş o kadar çok kıymetlidir ki, bir cümlenin, bir üzüntünün, bir sevincin paylaşıldığı yerdir burası. Allah her saniyesini dua olarak kabul etsin.
Buna niçin ihtiyacımız var. Biz dünyanın söylediklerini kabul etmekle mükellef miyiz? Dünya bize istediğini dayatıp, istediğini yaptırabilecek mi? Yaptırmaya devam edebilecek mi?
Yoksa bize en büyük kamu diplomasisi olan Ahlat’taki Selçuklu Mezarlığından, Bursa’ya kadar Edirne’ye kadar, Viyana kapılarına kadar gitmiş olan Osmanlı’nın bize emanet etiği anlayışı geleceğe taşıyabilecek miyiz, taşıyamayacak mıyız?
Dünya önümüze fırsat koyuyor. Bizi bir şeye ittiler. Cümlelerim arasında ifade ettim. Küreselleşme, 1990’lardan itibaren bizi bir şeye itti. Bize dediki, “Sizi tek tipleştireceğiz. Televizyonlarımızdan, sosyal medyamızdan, dergilerimizden size tek kültür.. Buna tabi olacaksınız. Olmazsanız sizi yerle yeksan ederiz.” Korkuttular, sadece bizi değil bütün dünyayı korkuttular.
Afrika’da 3 ülke yan yana. Biri Fransızca, biri İngilizce, biri İspanyolca konuşuyor. 3’ü aynı millet. Ama onları bir birinden kopardılar.
‘Sizin Müslümanlığınız katı, onu ılımlı hale getirin’ diye hepimizin diline pelesenk ettikleri bir lafla bizi karşı karşıya bıraktılar. Başımıza başka bir şey çıkardılar. FETÖ çıkardılar. Müslümanlığı, ılımlılaştırmak adı altında Hristiyanlaştırmaya çalışmak istediler.
Onların bir din olarak yüceleştirdikleri küreselleşmenin sonuna geldik. İflas ettiler, bir birlerine girdiler. Ve bir birlerine girmeye de çok net şekilde devam ediyorlar.
Çok açık bir kaç rakam vereceğim.
1990 yılında ABD’nin toplam Gayri Safi Hasılası Milli Geliri 8,5 trilyon dolardı. 2000 yılında ABD’nin milli geliri 10.5 trilyon dolar… 2024 28 trilyon dolar…
Çin’in 1990 yılında 360 milyar dolardı. 2000 yılında 1.2 trilyon dolar. 2024 yılında tam tamına 18,5 trilyon dolar.
ABD 2000 ile 2024’de 2,5 kat artarken Çin 18 kat arttı.
Avrupa’nın 6,5 trilyon doları 17, 18 trilyon dolara çıktı. 2,5 3 kat arttabildi.
Şu anda dünyada geldiğimiz nokta itibariyle söylüyorum: Üretimin yüzde 22’sini ABD yaparken şu anda yüzde 12’sini yapıyor. Dünya üretiminin yüzde 15 üretimini Çin yaparken şu anda yüzde 30’unu yapıyor. 3’de 1’ini..
Dünyada bambaşka bir dalga esmeye başladı. Biz bu dalgının ortasındayız.
Bugün Türkiye’de ekonomik kriz var mı, var doğru. Daha doğrusu bana göre Finansal Kriz var. Türkiye’nin bilindik hocaları söylüyor: Bu da nereden kaynaklandı.
Hepimiz bilmiyor muyuz? 300 dolarlık doğalgaz 3 bin 200 - 300 dolara çıkmadı mı?
Türkiye bunun yüzde 85 - 90’ını kendi hazinesinden karşılamadı mı?
Türkiye’nin ithalatı 2021 yılında 219 milyar dolardır. Onun içindeki enerji payı 29 milyar dolar.
Türkiye’de normal zeminde gittiği zamanlarda ithalatın yüzde 15 - 16’dır enerjide dışarı verdiğiniz para..
Şimdi size bir rakam vereceğim.
Yıl 2022, 51 milyar dolar. 2023: 96,5 milyar dolar. Yani bizim ortalama 40 milyar dolarlarda ithalat oranlarımızda seyretmesi gereken süreç 69,5 milyar dolar, 96,5 milyar dolar ve 61,5 milyar dolar.
Aradaki fark Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı sıkıntının 60 milyar doları burada. Onun üzerinde faiz getirseniz 100 milyar doları bulmuyor.
Buna 6 Şubat depremini, EYT’Yi, 2018 - 19’da karşı karşıya kaldığımız ekonomik saldırıları koymuyoruz.
Buna Ukrayna - Rusya savaşından dolayı kaldığımız sıkıntıları, gıda sıkıntılarını koymuyoruz.
Buna karşı biz ne yapmalıyız?
Çok net: şurası Anadolu… Şurası Kafkasya Ortaasya.. Şurası Ortadoğu.. Şurası da Balkanlar…
Biz ne doğunun romantizmine, ne de atının hayaline kapılmamalıyız.
Tayip Erdoğan, Türkiye’yi kendi ayakları üzerinde, kendi gerçeklerine oturtan bir lider.
Bizim pergelin sabit ucunu koyacağımız yer Anadoludur.
Bizi bir fitne ortaya koyup, Türki devletlerle, ayırmaya çalışanlara dikkat edin.
Tarih, bir günden oluşmuyor.
Biz yeni bir tarih inşa ediyoruz. Elimizden, çok özür dileyerek söylüyorum: Uçakta gelirken Ömer
Seyfettin’in Balkan Harbi notlarını okudum.
Hangi hale düştüğümüzü anlatıyor. Bir kısmında gözyaşı döktüm.
Oysa şimdi, nasıl bir Türkiye’deyiz?
Nükleer santralimiz bittiği anda enerjimizin yüzde 10’u Akkuyu’dan nükleer santralle karşılanacak. Bunu
isterler mi? Bizi dışa bağımlı isterler.
Gabar’da bugün 81 bin varil petrol üretiliyor mu? 2,5 milyar dolar yıllık geliri.
Diyarbakır’da 6.1 milyar varil. Bu bizim 15 yıllık petrol sarfiyatımızın karşılığıdır.
Bu tam bağımsızlık ve özgürlüktür.
Kamu diplomasisi budur.
Peki ya Muradiye’de çıkarsa. Ya Kato dağında, Bestel derelerinde sondajlarda çıkarsa.
Biz dün buna niye bakıyorsa.
Kendi arabamızı üretmeyi nasıl aklımızdan getiremiyorsak, kendi topraklarımızda enerjimizi, doğalgazımızı, petrolümüzü çıkarttırmıyorlar.
ABD’DE İSTENMEYEN ADAM İLAN EDİLMESİ: ÇOCUKLARIMA BIRAKACAĞIM EN ÖNEMLİ ŞEREFLERDENDİR…
Türkiye, Afrin’e operasyon yapacaktı. Ben İçişleri Bakanıydım.. Bizim Afrin’e operasyon yapmamıza ABD ve Avrupa istemedi. Dedi ki, “Size ambargo koyuyoruz” hala o ambargoları kaldırmaya çalışıyoruz.
Biliyorsunuz bu kardeşiniz, Cumhuriyet tarihinde 2 defa ABD’De istenmeyen adam ilan edildi, Amerika Başkanı Trump’ın imzasıyla. Pişman mıyım? Çocuklarıma bırakacağım en önemli şereflerden bir tanesidir. Demekki Cumhurbaşkanının üzerinden, bu ülkenin üzerinden yük almışız. Ne yaparlarsa yapsınlar. Hiç umrumda bile değil. Afrin’e girdik. Hava kötü, alan müsait değil. Ama o kadar canımızı yakıyorlar ki.. Hatay’dan, Reyhanlı’ya füze atıyorlar.
İHA’LARDAKİ KAMERALARI SÖKÜP…
Yine evladımız, kıymetli kardeşimiz Selçuk Bayraktar, ağabeyi babası…
İHA’larla, bize Kanada yasak koydu. Kamera verilmeyecek diye. Kameramız yok o zaman az sayıda var. İHA’larda üretiliyor..
Ben o günleri hatırlıyorum. Doğu ve Güney Doğu’daki İHA ve SİHA’lardan kameraları alıp Afrin’deki İHA ve SİHA’lara koyuyorduk. Biri iniyordu, biri kalkıyordu. Birinden kameraları alıp ötekine koyuyoruz.
Şimdi ne durumdayız biliyor musunuz? Aselsan dünyada en iyi kamera üreten 3 kurumdan biri haline geldi. Bayraktar, İHA’ları satarken 3 tanesini diğer ülkeler Kanada da dahil olmak üzere kameralarını koyuyor, ‘Ben gazetede okudum, açık kaynaktan’ Polonya Aselsan’ın kamerasını alıyor.
Bu uzun bir yolculuk. Ve Türkiye ayaklarının üzerinde durmaktadır. Yapacak çok iş var. Burada, 2 temel meselemiz var. Karşı karşıya kaldığımız..
Birinci temel meselemiz Nüfus…
Ben AK Parti’de Arge Başkanı olduğumda Türkiye’de doğum oranı 2.1’di..
2023 oranı 1.51, 2024 oranı 1.48..
Dün Suriyeli kardeşlerimize çemkirenlere söylemek istiyorum. Sizin bu ülkede ne işiniz var diyenlere söylemek istiyorum.
Amerikan firması bu araştırmayı yapmış. 2100 yılında Türkiye’nin nüfusu 65 milyon olacak. Bu bir orta senaryo…
Bundan 15 - 20 yıl sonra Süleyman söyledi dersiniz.
İstanbul’da Aksaray’ın göbeğinde şöyle bir tabela asılacak.
Afrika’dan işçi getirme ajansı. Bugün Avrupa’nın düştüğü durumdur. Dünyanın içine düştüğü durumdur. Daha da zorlanacaklar. Bizim avantajımız şu: Bizim yaş ortalamamız… Biz 34’lerdeyiz, onlar 44’lerde. Bir 10 yıl avantajımız var.
İstanbul’da ilk okullarda ilk defa 1. Sınıfa giren öğrenci sayısı azaldı. Seneye daha da azalacak.
Yeni okul yapmaya ihtiyaç kalmayacak.
Tayyip Erdoğan, 3 çocuk yapın dediğinde çok bilmişler televizyonlarının karşısına geçip ‘bu adam bizim yatak odamıza karışıyor’ diyorlardı. Bu adam Türkiye’nin gelceğine, bu ülkenin büyümesine, zenginliğine, iddiamızın bütün dünyayı kaplamasına karışıyor.
Şimdi aile bakanlığımızın, sayın Cumhurbaşkanımızın dönem dönem açıkladığı politikalar var ben onlara yetmez ama evet diyorum. Doğru politikalar, bu bizim için önemli meseledir.