Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler, kendi jeostratejik hegemonyalarını devam ettirmek için jeopolitik güce sahip ülkeleri zayıflatarak sömürmek için ellerinden gelen tüm argümanları kullanmaktadırlar.
Bu süreç sadece yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmekle kalmayıp, o ülkelerin iyi yetişmiş insan kaynaklarınıda yani beyin göcü gibi fiziki bir transfer aracılığıyla kullanarak, ülkelerinin gelişmesi için kendi kurumsal yapılarına katmaktadırlar.
Yani sömürü için neye ihtiyaçları varsa hiç bir engel tanımadan bu beyinleri kendi çıkarlarına hizmet ettirmede, evrensel hegonomik stratejilerinide geliştirerek devam ettirmektedirler.
Bu bağlamda son yıllarda dünyada birinci sıraya oturan ve stratejik konumu gittikçe artan tarımsal üretim kaynakları (Toprak, su, makina, ilaç, tohum, fide vs.) ve tarım ürün işleme tesisleride (Tarımsal sanayi) dahil olmak üzere çeşitli tasarruflar altında ya satın alınmakta yada farklı bir dönüşüm senaryolarıyla yok edilip, hem üretici, hem de işletmeci ve tüketici bazında her şeyi kendilerine bağlamak için sömürü mekanizmalarını hiç bir engel tanımadan en acımasız bir şekilde devam ettirmektedirler.
Bu sömürü sürecinde temel faktör kendi coğrafyalarında güçlü jeopolitiğe sahip ülkelerinde zayıflatılmasıdır.
Bunu yaparken iş kaynaklarının ve üretim potansiyelinin elinden alınarak kendilerine bağımlı kılmak yani etkin olunan coğrafyadaki bağımsızlığın elinden alınması projesine dayanmaktadır.
Önemli olan diğer bir husus ekonomik ve siyasal coğrâfyadaki dış siyasetinde ele geçirilerek ülkelerin her yönüyle kuşatılması yatmaktadır.
Bu bağlamda ülkemiz dünyanın en önemli petrol, doğal gaz rezervlerine sahip olan Orta doğu, hazar havzasıyla önemli deniz ulaştırma yollarının kavşağında bulunan Akdeniz havzasında yer almaktadır.
Ayrıca ülkemiz, boğazlar, balkanlar, kafkasya ve orta asyanın oluşturduğu coğrafyanın merkezinde bulunmaktadır.
Tüm bu özellikleri itibariyle ülkemiz jeopolitik stratejik bir güç iken bugün aynı kriterlerdeki gerilemeden dolayı, denizaşırı kıtalardan enerji ve tarım ürünü satın alması hiç bir analitik yaklaşımla ifade edilemez.
İşte sorun tamda burada düğümlenmekte ve geçmişle bugünü kıyasladığımızda tarımsal analitik ve stratejisi açısından, ülkemizin konumunun daha bağımlı hale geldiğini ve büyük egemen devletlere sürekli ihtiyaç duyar durumda olduğu da üzücü bir gerçektir.
Emperyal gidişatın girdabında bazı devletler dünyaya hakim olmak için; Denizlere, hava sahalarına, su kaynaklarına, Yeraltı ve yerüstü kaynaklarına ve bazı devletlerde Toprak ve Tarım alanlarına hakim olmak için kıyasıya rekabet içine girmiş durumdadırlar.
Onun için bu alanda yetkin olmak adına 17 devlet kurmuş olan Türk milleti kendi potansiyelini ve gücünü bilen eğitimli insanlar yetiştirerek 21.yüzyılda büyük ve gelişmiş devletler arasında yer almak zorundadır.
Ülkemize jeopolitik konumu itibariyle baktığımızda Asya, Afrika ve Avrupa ülkelerine çok yakın bir coğrafyada yer aldığını görebiliriz.
Ayrıca ülkemiz Tarımsal kaynakları, İklim olanakları, ve zengin maden yatakları nedeniyle bulunduğu konumda İstanbul ve Çanakkale boğazlarıyla ülkemizin stratejik anlamdaki durumu çok büyük bir avantaj oluşturmaktadır.
Onun için ülkemizin bu süper avantajlı konumu gereği tarımsal üs olması icabederken savaşan ülkelere muhtaç olmamız nasıl izah edilemezken, bu kilit konumu dolayısıyla ülkemizi çökertmek için sömürüden siyasete ve kötü ekonomiye kadar devleti ayakta tutan kurumları da içine alan toplu bir kuşatmayı gerçekleştirmek için tüm analitik ve stratejik oyunlar devam etmekte ve devamlı satranç tahtası üzerinde tutulmaktayız.
Türkiye bugün Orta Doğuda bölgesinde en önemli bir devlet olup,jeopolitik olarakta kendi halkının dışında bu bölgedeki devletlerin nüfuslarını da tarımsal topraklar ve ürünler açısından besleyecek durumdadır.
Ayrıca ülkemiz iklimi yeraltı ve yerüstü su kaynakları bakımındanda iyi durumda olmasına karşın, neden gıda zincirinde dışa bağımlı olduğumuzun anlaşılabilir bir tarafı bulunmamaktadır.
Burada temel sorun artan nüfusumuza ve değişen sonsuz ihtiyaçlar ile gelişen dünya şartlarına göre, gelecekte sıkıntı çekmeden ulaşmak zorunda olduğumuz düzey ile mevcut durumumuz arasındaki bağlantı ve farka göre amacımızı, yetkinliklerimizi belirlemek yani, analitik çalışmak ve düşünmek zorundayız.
Aslında bu husus her zaman ihmal ettiğimiz ve işi oluruna bırakmamız ve bu konuyu okullarda ders olarak okutmamamız gibi nitelikli insan yetiştiremememizden kaynaklanmaktadır.
Daha açıkçası ülkemizde hala bir tarımsal veri bankasının bulunmayışı analitik analiz yapmanın önündeki en büyük engel olup, ileriye yönelik yorumlarda gerçekleştirilememektedir.
Zira ileriye yönelik on veya onbeş yıllık projeksiyon yapmak için yine geriye yönelik aynı zaman dilimindeki verilere ihtiyaç vardır.
Bu doneler olmayınca da iş günü kurtarmaya kalıyor sonuçtada sistem dışa bağımlı hale geliyor.
Onun için jeopolitiğin de içinde olduğu doğru karar alınması, kaynakların optimizasyonu ve yönetilmesi, zararlıların tespiti, kalitenin ve rekoltenin artırılması için veri analitiğinin avantajları devreye sokulmalı ki tarımı sömürülen ve dışa bağımlı bir ülke olmayalım ve tarımsal jeopolitikte bölgemizde dominant durumda olalım.