Şu ortamda yazıya nasıl başlamak lazım, inanın bilemiyorum artık.
Haberler aynı.
Mayınlar, tuzaklar, bombalar…
Değişen ayrıntılar ise sadece şehit isimleri.
Zira, buna karşılık yazılanlar, çizilenler, kullanılan bütün cümleler klişe olmuş.
Yaşanan acıların, ortaya çıkan fotoğrafların ne yazık ki başkaca bir tarifi de yok.
Özetle; hüzün ve acı.
Bunun için bugünler de elimiz kaleme gitmiyor, gidemiyor…
***
Felaket tellallığı yapmak istemiyorum.
Lakin bitti dediğimiz PKK terörü meğer uykudaymış.
Hortladı.
Başımıza yeniden çöreklendi.
Sonra anladık.
Öyle böyle değil hem de.
Bizleri neredeyse bir iç savaşın eşiğine getirdi.
Dediğim gibi, bu illet yüzünden ülkenin her yanı ateş çemberi.
Sokaklar yangın yeri.
Şehit haberleri, patlayan bombaların yankıları ile başlıyoruz her yeni güne.
1,3,5 değil, 10’lu rakamlarla ifade ediliyor şehit sayılarımız.
Bunlarla beraber kan gölüne çevrilen ülkemizde ne gözümüzde uyku, ne de gönlümüzde huzur var artık.

TOPLUMDA SOSYAL ÇÖKÜNTÜ VAR
Farkında mısınız bilmiyorum.
Ama şu ayrıntıyı paylaşmak isterim.
İçinde bulunduğumuz bu kargaşa ortamı toplum genelini öyle derinden etkiledi ki; yaşananlar karşısında algılarımız, önyargılarımız değişti.
Şiddete eğilimli bir millet halini aldık.
Sosyal medyada yapılan paylaşımlara ve bu paylaşımlara yapılan yorumlara bakıyorum.
Durum hakikaten içler acısı.
Ceset resimleri,  işkence dolu cümleler falan.
Fazlası var, eksiği yok.
Kanımca, tepkilerimizin doğru analizlere ihtiyacı var.
Bunun için bu aralar bolca psikolog, psikiyatrist veya toplum bilimci dinlememiz lazım.
Hatta RTÜK’ün yayın akışlarına bu yönde müdahale etmesi lazım.
Şaka değil ahali.
Bizleri derinden sarsan bu terör eylemleri karşısında sağlam irade ile el ele vermemiz lazım.
Birilerinin bizlere terör karşısında neden böyle aciz kaldığımızı, yas tutmayı neden beceremediğimizi, neden acı karşısında birleşmek yerine dağıldığımızı anlatması lazım. 
Bizler henüz bir olamamışken ve içimizdeki terörü yok edememişken, farklı ülkeler için hala nasıl strateji geliştiriyoruz onu da anlamış değilim ya, neyse.
Ha, yeri gelmişken söyleyeyim.
Hal bu iken uluslararası büyük birlik projelerden de vazgeçmemiz lazım.
Dönün tarihe bakın.
Biz kolay kolay Türkiye olmadık.
PKK İLLETİNİ BİTİRMEK İÇİN NASIL BİR YOL İZLENMELİ?
Şunu açıkça belirtmek lazım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle buzdolabına kaldırılan çözüm sürecine geri dönüş bu günkü ortamda imkansız gibi görünüyor.
Hatta, gibisi fazla.
Zaten dönmenin esprisi de yok.
Nitekim, Kürtlere verilmesi gereken haklar evvelce verilmiş.
Örnek verirsek; TV’de Kürtçe program, mahkemelerde Kürtçe savunma hakkı, Kürtçe özel kurslar ve özel okullar projelerinin hayata geçirilmesi, Kürt kimliğinin anayasal vatandaşlıkla örtüşmesi politikaları bunlardan birkaçı.
Sadece bunlar bile düşünüldüğünde, Kürtler için bu ülkede yapılması gerekenlerin hepsinin yapıldığı kanaatindeyim.
Bundan sonra PKK’ya Kürtler ve Mecliste ki siyasi temsilcileri olan HDP mesafe koymalı.
Aksi takdirde, milletin vicdanında aynı cephede kabul edilirler.
***
Son olarak, gelelim operasyonlara.
Güneydoğuda; Operasyonlara güçlü bir istihbarat, profesyonel birliklerle devam edilmeli.
Ortalıkta gündüz külahlı, gece silahlı dolaşan guruplar tespit edilerek anında imha edilmelidir.
Bir türlü durdurulamayan silah akışının önüne geçilmeli, uluslararası ilişkiler gerekirse yeniden gözden geçirilmelidir.
Ha unutmadan!..
Birde devlet içinde bulunan potansiyel PKK sempatizanları işçi ve memurlar var.
Onlar da devletin bu tür olanaklarından mahrum bırakılmalıdır. 
Bizleri milletçe yasa boğan, içimizi yakan kayıplar, ancak bu şekilde en aza indirilebilir. 
İşimiz zor.
Allah (c.c) milletçe yardımcımız olsun.