Devlet olarak teröre ve destekçilerine karşı son yılların en büyük mücadelesini vermekteyiz. Bu mücadele sadece askeri olarak değil hukuk ve siyasi anlamda da verilmektedir. Geç kalınmış olsa da yapılması gereken buydu. Siz dağda tepede teröristlerle mücadele edeceksiniz, bu teröristleri savunanlara “Gazi Mecliste” müdahale etmeyeceksiniz! Milletin oyuyla seçilmek terörü desteklemeyi meşru kılmaz, kanun önünde üstünlük sağlamaz. Milletvekili olmak ülkeye ihanet etmenin cezasını engellemez.

Tabi en az bunları yapan kadar bu kişilere destek verenler de sorumludur. Bakıyorsunuz seçildikleri günden beri devletimize meydan okuyan, hukuka saygı duymayan, halkı devlete karşı ayaklandırmak isteyen, terörü ve teröristi meşru gören bazı siyasiler hakkında yasal bir süreç başlatıldı. Başlatılan bu süreci eleştirip devleti ve hükümeti suçlayan başta CHP ve Avrupa ülkelerinin amacı bellidir. Hadi Avrupa ülkelerini anlıyoruz. Onlar ülkemizin kalkınmasını, güçlenmesini istemez de CHP’yi anlamakta zorlanıyor insan. Lafa gelince Cumhuriyetle yaşıt ve adını taşıyan bir partinin lideri, devleti ortadan kaldırmak isteyen örgüte destek veren siyasilerin savunuculuğu yapıp hükümeti eleştiriyor. Akla ziyan bir durum bu. Aslında bunu CHP’ye oy veren halkın da düşünmesi lazım. Hani bir zamanların moda tabiriyle eksen kayması mı yaşıyor CHP. Ben, terörü savunan bir partiye destek veren bir partinin ondan çok da bir farkı olmadığını düşünüyorum. Tabi burada herkes borçlu olduğu yere hizmet etmek zorunda hissediyor kendini. Düşünün ki CHP genel başkanlığını nasıl elde ettiği belli olan bir kişi sizce bundan başka nasıl davranabilir. Tabi CHP’nin terör destekçileriyle omuz omuza olması hatta parti içinde bazı siyasilerin teröristleri meşru görmesi CHP seçmeni açısından oldukça acı bir durum olsa gerek.

İnancımız CHP’nin yaptığı bu hatadan dönmesidir. Şunu herkes bilmelidir ki muhalefet etmek “ne olursa olsun” şeklinde olmamalıdır. Muhalefet ederken dahi milli konulardan, ülke birliğinden taviz verilmemeli; teröre karşı ortak duruş sergilenmelidir. Bu süreçte Sayın Devlet Bahçeli örnek bir duruş sergilemiştir. Tabi işin bir de gazetecilik adı altında hainlik unsurları var.

Adama sorsan neymiş? Gazeteci! Ama yaptığı işe bakıyorsun gazetecilikle alakası yok. İşi gücü devletin gizli belgelerini ele geçirmek, devlet aleyhine yalan yanlış haber yapmak, devletin itibarını sarsmak, terör örgütü propagandası yapıp kendi Cumhurbaşkanı’na hakaret etmek; görevi bitince de hizmet ettiği, tasması elinde olan devlete sığınıp o devlet başkanı yanında el pençe durup poz vermek. Şimdi, bu mu gazetecilik? O yüzden mesele başka. Mesele, Türkiye’yi nasıl ortadan kaldırırız meselesi. Ama bu mümkün değil. Halk bunu 15 Temmuz gecesi gösterdi. Bu vatan öyle kolay işgal edilecek bir vatan değil. Hatta böylesi olumsuz görünen olayların en güzel yanı; hainlerin ortaya çıkıp deşifre olmasıdır. Velhasıl hainlerden arındıkça daha da güçleniyor ülkem.