Formasını tam 9 yıl giydiği Bordo-Mavili kulüpte taraftarın gönlünde taht kuran Abdullah Ercan, o günleri Trabzonspor Dergisi için anlattı.
10 NUMARADAN SOL BEKE
“1990’da amatör Beyoğlu Yeniçarşı’dan Trabzonspor’a transferim gerçekleşti. Trabzon’a 11.30’larda indim, 3-4 saat sonra babamı aradım, ağlayarak ‘ben burada duramam’ dedim. O yaşta ailemden ayrılmak zor gelmişti veya başaramama kaygısı ile çekinmiştim bilmiyorum ama ısrarla geri dönmek istedim. Babam, ‘sana güveniyorum, iki-üç gün sonra yeniden değerlendirelim’ dedi. Gözü yaşlı birkaç gün geçirdim ama sonrasında burası yuvam oldu adeta, tam 9 yıl kaldım.”
BÜYÜK SERÜVEN BAŞLADI!
“Futbola başladığımda sol bek değildim. Orta sahaydım, hatta amatör takımda 10 numara oynardım. İyiydim de o bölgelerde aslında, zaten o mevkilerde beğenilip davet almıştım Trabzonspor’dan. Ama takımda ofansta çok isim vardı, Özkan Sümer hocam baktı ki o genç yaşta oynamam zaman alacak, beke çekti beni. Bu basit bir olay değil, Özkan hocanın ne kadar büyük antrenör olduğunu da gösteriyor. Sonra eksik yönlerimi de görüp geliştirdi. Ve büyük serüvenim böylece başladı.”
İLK GOL KIRIK PARMAKLA!
“1993’te oynanan Konyaspor maçında ilk golümü atmıştım. Karlı bir gündü, maçtan önce ayağım çok sızlıyordu. Söylüyorum acıyı, ‘kardan, soğuktandır’ diye yanıt verip geçiştiriyorlar. Maç başladı, ağrılar devam ediyor. O haldeyken güzel de bir gol atmıştım. Maçtan sonra öğrendim ki ayak parmağım kırıkmış, birbirine bağlamışlar. Yani ilk golümü kırık parmakla atmışım... Bir de 1995-96 sezonunda Fenerbahçe’ye attığım gol var, hayatımda başka hiçbir gole öyle sevinmemiştim. Hatta heykelimi dikerler bile düşündüm maç içinde. Ama çok üstün oynadığımız maç hiç olmayacak bir skorla bitti, düşündükçe halen o üzüntüyü hissederim... Hayatımda Trabzonspor ile çok kupa kazandım tek eksiğim şampiyonluk kupasıydı. Onu hak ediyorduk, futbolcu, yönetim, teknik heyet, taraftar, tüm şehir hak ediyordu ama olmamasında başka etkenler de vardı tabii!”
TRABZONSPORLU ABDULLAH’!
“Biz Trabzonspor’a çok emek verdik ama Trabzonspor bize çok büyük bir kimlik verdi asıl. Ben Fenerbahçe’de, Galatasaray’da da oynadım, hatta orada şampiyonluk yaşadım ama dışarıdaki insanlar bizi halen ‘Trabzonsporlu Abdullah’ olarak biliyor. Bu işin gerçeği budur çünkü tam 9 yıl burada kaldım, ciddi süre. Kolay değil, bugün 2. Ligde bile bir takımda 2-3 yıl kalabilen futbolcu fazla yok, ben büyük kulüpte bunu 9 yıl başarmışım. Bunun mağlubiyeti, sakatlığı, değişen hocaların sistemi, beklentileri, fikirleri, yöneticinin tavrı, basını, taraftarı var. Demek ki iyi şeyler başarmışız, gönüllere girmişiz ki Trabzonspor’da 9 yıl oynamışız. Kaç kişiye nasip olur böyle bir onur, bu benim için büyük bir gurur gerçekten. Ben sadece işime odaklandım, formaya layık olmak için çok çalıştım.”
VAR OLSAYDI ŞAMPİYONLUKLARIN ÇOĞU YER DEĞİŞTİRİRDİ
“Artık futbol hızlandı, fiziksel güç çok önemli hale geldi. Kurallar değişti, en farklı detay ise, VAR geldi. Eğer bizim dönemimizde VAR olsaydı, şampiyonlukların çoğu yer değiştirirdi. Gerçekten de çok haksızlığa maruz kaldık biz, aleyhimize çok bariz kararlar verildi. Göz göre göre elimizden alınan maçlar oldu. Kupalardan, şampiyonluklardan olduk. Özellikle büyük maçlarda büyük haksızlıklara maruz kaldık. En basit örnek, 1995-96’daki Fenerbahçe maçında yediğimiz ikinci gol öncesinde top benim omuzumla kolumun birleştiği yere geldi. Devam etmesi gereken hakem görmesine rağmen düdük çaldı. O frikik de gol oldu! Şimdi o dönemi genç oyunculara anlatsanız hiçbir işe yaramaz. ‘Biz böyle oynadık, bunları çektik, hakemlere rağmen ayakta kaldık, para durumu şuydu, sahalar şu haldeydi vs.’ ne dersek diyelim bir anlamı yok çünkü. Her dönemin kendine has hikayeleri, özellikleri vardır. Gençlere yeni şeyler anlatmak, ikna etmek ve inandırmanız gerekir”
İSTİKRAR, BİTMEYEN ENERJİ, FUTBOLA SAYGI!
“Çok değerli, özel isimler yer aldı dünya futbol sahnesinde. Son döneme damga vuranlardan ilk 2 sıraya tabi ki Messi ve Ronaldo’yu koyuyorum. Sadece yetenekleri, attıkları goller değil, yıllardır bitmeyen hırsları, istikrarları, azalmayan enerjileri, disiplinleri, çalışmaları, futbola olan saygıları ile çok fazla değeri hak ediyorlar. Şimdi de çok iyi yetenekler geliyor ama bir-iki yıllık değil, bunu uzun süreye yaydıklarında sıralamada yer alacaklardır. Kendi mevkimde en iyisi ise Roberto Carlos’tu. Gerçekten çok iyi futbolcu, hem ofansif hem de defansif anlamda inanılmazdı.”
İLK BAŞLARDA TAKIMIMI ÇOK YAKTIM!
“Trabzonspor’da forma giydiğim ilk yıllarda takımı çok yaktım aslında (gülerek); bir Galatasaray maçı vardı. Diğer kanatta atak var, ben uzak taraftayım. Gol attılar, herkes ofsayt sanıyor. Ama hakem golü verdi. Arıyorlar kim var diye, benim pozisyonla alakam yok, uzak çizginin oradayım neredeyse ama ofsaydı bozmuşum. Özkan hocam o yönümü de geliştirdi, oyunun iki yönünü de oynayarak uzun yıllar bu büyük kulübün formasını giydim. Kesintisiz en fazla milli takımda forma giyen isimlerden biri oldum.”
ARKADAŞLARIMIN SORUNLARINI ÇÖZERDİM!
“Ben futbol hayatımda en fazla 3-4 kez kırmızı kart yedim. Bunlar da kendim için değil, takım arkadaşlarım içindi. Görünüşüm fazla cüsseli değil ama sağlam ayaklarım vardı. Mesela takım arkadaşım ‘şu rakip bana çok vuruyor, yardımcı ol’ diye gelirdi. Ben de rakibi önce uyarırdım, yine vurmaya devam ediyorsa onu takip eder uygun şekilde sorunu çözerdim! (gülerek)! Sakin adamdım aslında, ’sevimli yüz’ derlerdi bana ama gaddarca davranana karşı hamle olarak ben de biraz gaddarlaşırdım! Aksi halde durmazlardı çünkü o tür futbolcular. Onun dışında saygılı ve centilmen oynayan rakibe karşı hep aynı şekilde yaklaşmayla çalıştım futbol hayatım boyunca.”
BAHAR GELDİ, AĞAÇLAR ÇİÇEK AÇTI!
“Özkan hocamla ilgili çok anım var herkes gibi. Bir maç öncesi son idman bittiğinde yanıma geldi, elini omzuma attı, ‘Abdullah, bahar geldi, ağaçlar çiçek açtı, seninle yürüyüşe çıkacağız’ dedi. Ben çok şaşırdım açıkçası, ne demek istediğini anlamadım çünkü. Hatta birkaç takım arkadaşıma söyledim, kimse anlam veremedi. Ertesi gün maç kadrosunu açıkladı, herkes beni ilk 11’de bekliyor ama baktık ki yedekteyim. Nihayet anlamıştım, oynamayıp saha kenarında beraber yürüyeceğiz hocamla! O sert görünümlüydü ama futbolu iyi bilen, çok şey öğreten bir insandı. Özkan hocam bana hayatı öğretti adeta. Onunla çalıştığım için çok şanslıyım.”
SOLA SİNYAL VERİP SAĞA GİDEN MİNİBÜS ŞOFÖRÜ!
“Trabzonspor’daki ilk dönemlerim. O dönemin meşhur bir arabasını almıştım, rengi yeşildi. Gözüm gibi bakıyordum çünkü ilk arabamdı, her gün silerdim. Bir gün tesislerden çıktım, Ganita’dan yukarı Meydan’a gideceğim. Önümde bir minibüs sola sinyal verince ben de sağa geçtim. Sol sinyali yanmaya devam eden minibüs birden sağa, önüme kırdı. Çarptım kenardan ve benim arabanın tamponu, önü gitti. Sinirle aşağı indim, minibüs şoförü de indi. ‘Ne yapıyorsun, sola sinyal verip sağa döndün’ deyince adamdan fırça yedim adeta. ‘Sen kendini bana göre ayarlayacaksın. Ben sola sinyal verir sağa dönerim, sen arkadan ayarlayacaksın kendini’ diye bağırdı bana. Oradaki insanlar bile şaşırdı... Burada fıkra gibi çok olay yaşadım tabi ki. Bir gün otelde kalırken, iyi tanıdığım ecza mümessili Aydın abi, kapısı açık olan asansör önünde bekliyordu. Bu çağda olacağına inanamadım, ‘niye binmiyorsun’ deyince, ‘asansör 3 kişilik, dolmasını bekliyorum’ dedi. Sonra bu olayı değiştirerek çok anlattılar."
BELKİ DE BENİMKİ KORKAKLIKTI!
“Trabzonspor ve Milli Takımda düzenli oynadığım için doğal olarak çok teklif aldım 9 yıl boyunca. Hepsini kulübümle istişare ederek yanıtladık. Ama Schalke’nin çok iyi olduğu dönemde, 1998 sezonunda beni istediler, menajeri ile de görüşmüştük ama olmadı. Ayrıca Newcastle United ve Deportivo de istedi ama benimki korkaklıktı belki de. Aslında değerlendirsem başarılı da olabilirdim çünkü kendime güvenirdim. Şimdiki gençlere tavsiyem, teklif geldiğinde önce o lig ve kulübü, kendi mevkiinde oynayan oyuncuları iyi araştırsınlar, iyi ortam yakaladıklarında ise cesur karar versinler.”





