Sezon başından beri umutla beklenen o “toparlanma”, ne yazık ki hâlâ ufukta görünmüyor. Her yeni teknik adamla bir “yeniden başlıyoruz” havası yaratılıyor ama sonuç değişmiyor: Aynı hatalar, aynı düşüşler, aynı hayal kırıklıkları.

Abdullah Avcı’yla başlayan bu sezonun hikâyesi, Şenol Güneş’in kısa ama etkisiz dönüşüyle devam etti. Şimdi de Fatih Tekke ile yeni bir sayfa açıldı. Evet, başlangıç fena değildi. Fenerbahçe maçının ilk yarısında sahada ayakta duran bir Trabzonspor vardı. Ama 2. yarı başlar başlamaz o bildik tablo yine karşımızdaydı: Skoru koruyamama, dirençsiz düşüş ve sonunda kabullenme.

Bu kabullenme hali, belki de en acısı.

Bakın, bu sezon kaç kez yaşadık aynı senaryoyu? Kaç kez öne geçtik ama skoru tutamadık? Kaç maçta takım sahada çözüldü? Saymakla bitmez. Teknik adamlar değişiyor ama sorun aynı. Çünkü sorun teknik direktör değil, daha derin. Oyuncu kalitesinde, takım kimyasında, mental durumda ciddi eksikler var.

Mendy, Serdar, Luny... Bu oyuncular Trabzonspor seviyesinde mi gerçekten? Tartışılır. U19 takımı sahaya çıksa, inanın en az bu kadar mücadele eder. Gençlerin cesareti, aidiyeti belki de daha fazla olur. Çünkü bu takımda mücadele ruhu yok. Takım olamamış bir grup futbolcudan fazlası değil şu anki tablo.

Mustafa Yumlu’nun penaltı pozisyonunu düşünün. Osayi açık açık bastı ama sıfır itiraz, sıfır tepki. Sanki “yine mi?” dercesine kabullenilmiş bir ruh hali. Banza’nın tekme yediği pozisyonda kimse yanında yok. Kimse “biz bir takımız” mesajını vermiyor. İşte mesele bu: Takım olmak, birlikte savaşmak.

Fatih Tekke’nin işi gerçekten zor. Daha yeni geldi, belli ki mücadele ediyor ama enkaz büyük. Bu takımın fizikselden çok ruhsal bir yenilenmeye ihtiyacı var. Tribün desteği, camia motivasyonu, saha içindeki hırs, hepsi eksik.

Ama şunu da unutmayalım, bu işin şakası yok.

Trabzonspor gibi büyük bir kulüp bu kadar sıradanlaşamaz. Bu formanın bir ağırlığı, bu şehrin bir beklentisi var. Eğer bu takım “yeniden” olmak istiyorsa, sadece teknik adam değiştirmekle olmaz. Bir zihniyet devrimi lazım. Belki de U19’daki gençlere daha çok şans vermekle başlar her şey. Çünkü onlar bu formaya gözleri ışıldayarak bakıyor. Bu da bir şeyleri değiştirebilir.

Ama önce, sahadaki herkesin bu kulübün büyüklüğünü hatırlaması lazım.