Bir takım düşünün, geçen yıl şampiyonluğa oynamış olsun, bir önceki yıl Türkiye Kupası’nı almış olsun ve sonra…
Sadece birkaç ay sonra, Türkiye Kupasına henüz oynadığı ilk eleme maçında veda etsin, ligde de son sıralarda yer alsın. 

Takımda işler iyi giderken her deklanşöre gülümseyen simalar, işler tersine döndüğünde suspus oluversinler. İşler tıkırında ilerlerken her başarıdan kendine pay bulan insanlar, geminin tersine döndüğünü hisseder hissetmez başkalarını suçlamaya başlasınlar.

Bu sıradanlaşmanın ikinci evresidir herhangi bir sportif yapı için.

Trabzonspor bugün bu sancılı süreci yaşamaktadır: Sorumluluktan kaçışın karşı konulmaz sıradanlığını…

Başkan, idareciler, transferlerden sorumlu izleme ekibi... Hatta bu durumda herhangi bir dahli olmasa da geldiğinde "enkaz devralmadım" diyen fakat dünkü maçtan sonra söylem değiştiren Abdullah Avcı... Herkes, söylem değiştirmiş vaziyette. Kimi susarak, kimi başkalarını suçlayarak...

Elbette Abdullah Avcı içinde bulunulan vaziyette hiçbir mesuliyeti olmayan tek isim. Ama imza attığı gün söyledikleriyle Adana Demirspor maçı sonrası söylediklerinin tutarlı olduğunu söylemek de güç.

Biz dönelim asıl meseleye.

Sorumlular, yaşanılan kötü durumları geçmişte hep “Benden önceki tufan” mantığıyla bir önceki yönetime ihale ettiler. Onlardan kalan değerleri bile hiçe sayarak. Gelinen nokta artık şeytanın gör dediği, hatta kör göze parmak soktuğu noktadır. O sebeple, içinde bulunulan bu durum, açıklanmaya muhtaçtır ve sorumlularınca açıklanmadığı sürece bizim Trabzonspor’u yorumlamamız hep havada kalacak. 

Ama kendimizce soracağımız sorulara, şöyle kendimizce cevaplar vermek yerinde olacaktır diye tahmin ediyorum.

Trabzonspor’u kim mi sıradanlaştırdı?
Kim geçen sezonki kadronun hiç değilse bir iki mühim ismi kadroda tutmak yerine onları toplumun önüne atıp, yerlerine Trabzonspor forması giymeye kaliteleri yetmeyen isimleri bu takıma getirdiyse, o…

Yol arkadaşlarıyla karşı karşıya gelmeyi göze alarak, daha tecrübeli bir teknik adamla anlaşmak yerine Eddie Newton’u teamülleri aşan bir sorumluluk alarak kim hoca yaptıysa, o…

Kim vasat bile diyemeyeceğimiz 7-8 oyuncunun transferine “olur” verdiyse, o…

Kim işler iyi giderken tek kelime etmeyip, türlü dedikoduların yayılmasına çalışıyorsa o...

Kim oyuncu izlemede gizliliği ve ekip çalışmasının mahremiyetini şahsi çıkarları için ihlal ediyorsa, o...

Bu takım yükselirken tek bir kişinin omuzlarında yükselmediği halde kim bu yükselişi kendine bağlıyorken, kim bu düşüş zamanı sorumluluğu kendinden başka herkeste arıyorsa, o… 

Trabzonspor hâlen bizim, O’nların değil…