Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'den gündeme dair bir yazı...

Türk, kaleme aldığı yazıda şu ifadeleri kullandı: “Filistin sorununun gerek İsrail, gerek Filistin halkını tatmin edecek hakkaniyete uygun bir çözüme kavuşturulması, taraflar arasında  eşitlik ilkesinin gözetilmesine bağlıdır. Bu çerçeve içinde Kudüs’ün, –Trump’ın Ortadoğu Barış Plânında öngörüldüğü gibi– İsrail’in bölünmez başkenti kalması, Filistin Devletinin başkentinin  Doğu Kudüs’te bir yer olması değil; Doğusuyla Filistin Devletinin, Batısıyla İsrail Devletinin başkenti olması gerekir. Çözüm ve barış, eşit paylaşımlı  böyle bir iki devletli yapıdadır.” 

ABD Başkanı Donald Trump’ın önceki gün (28 Ocak 2020) açıkladığı Ortadoğu Barış Plânı hakkında eski Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, aşağıdaki değerlendirmeyi yaptı:
ABD Başkanı Donald Trump’ın yanında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu olduğu hâlde “Yüzyılın plânı” olarak  açıkladığı “Ortadoğu Barış Plânı”, ABD’nin İsrail – Filistin ilişkileri konusunda  öteden beri izlediği politikanın bir devamıdır. Genelde İsrail’in çıkarlarına ağırlık veren bu Plâna göre ABD, kavramsal haritada İsrail’e ait olması öngörülen toprakları bazı ödünler vermeleri kaydıyla tanıyacak;  daha önce başkent olarak tanıdığı ve büyükelçiliğini naklettiği Kudüs, İsrail’in bölünmez başkenti olarak kalacak. Filistin toprakları iki katına çıkarılacak, kurulacak bağımsız Filistin Devletinin başkenti Doğu Kudüs’te olacak ve ABD orada da büyükelçilik  açacak. Hiçbir İsrailli ve Filistinli yerlerinden edilmeyecek. Plândaki haritada Filistinlilere verilen topraklara dört yıl boyunca dokunulmayacak; bu süre içinde Filistinliler, İsrail ile müzakerelerde bulunacak ve bağımsız devlet olmak için gereken koşulları yerine getirecek. Plânın ekonomik ayağı olarak 50 milyar dolarlık bir yatırım fonunun 28 milyarının Batı Şeria ve Gazze’de, 9 milyarının Mısır’da, 7 milyarının Ürdün’de, 6 milyarının Lübnan’da kullanılması; ayrıca  Batı Şeria ve Gazze’yi birbirine bağlayacak 5 milyar dolarlık bir ulaşım koridorunun inşası öngörülüyor. Söz konusu yatırımların finansmanı, petrol zengini  Körfez ülkelerince karşılanacak.

Filistin sorunu, Yahudilerin “Arz-ı mev’ûd” (Vadedilmiş toprak), “Arz-ı mukaddes” (Kutsal toprak) olarak gördükleri eski anavatanları Filistin’e dönmelerini amaçlayan milliyetçi akım Siyonizm ile 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da başlayan, I. Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan  Osmanlı Devleti’nin terk etmek zorunda kaldığı bu topraklara İngiliz mandası sırasında Yahudilerin yerleştirilmesine paralel olarak Filistin Araplarının yurtlarını kaybetmeleriyle belirginleşen, 1948’de kurulan İsrail Devleti’nin o tarihten bu yana izlediği işgal ve ilhak politikaları yüzünden zaman zaman  komşuları olan Arap devletleriyle çıkan savaşlara yol açan karmaşık bir sorundur. 1988’de başlangıçta bir sürgün hükümeti olarak kurulan Filistin Devleti ise, bugün –ABD ve İsrail dışında– aralarında Türkiye de bulunan 100’den fazla devlet tarafından tanınmaktadır. 1967’deki altı günlük Arap-İsrail Savaşı sırasında İsrail’in Kudüs’ü işgal ederek “ebedî ve bölünmez başkenti” ilân etmesine karşılık, Filistin Devleti de Doğu Kudüs’ü başkent ilân etmiştir. 

Gerek İsrail’in tek Tanrılı üç büyük dinin mensupları olarak Musevîler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal bir şehir olan Kudüs’ü “ebedî ve bölünmez başkenti” ilân etmesi, gerek ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ün “İsrail’in  bölünmez başkenti” kalacağını ifade etmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu konuda çeşitli vesilelerle verdiği kararlara aykırıdır. Kurulacak bağımsız Filistin Devletinin  başkentinin Doğu Kudüs’te olacağını, orada da büyükelçilik açacaklarını eklemesi, bir denge unsuru olarak düşünülmekle birlikte; söz konusu olan, aslında yeni kurulacak bir devlet değildir. Bugün sınırları kesin çizgilerle çizilmiş olmasa da, Plânda Filistin topraklarının iki katına çıkarılacağının, verilen topraklara dört yıllık müzakere süresi boyunca dokunulmayacağının öngörülmesi, Filistin Araplarının kaybettikleri toprak-larına kavuşmaları yönünde  bir adım sayılabilir. Ancak bunun gerçekleşmesi, onların bağımsız devlet olmak için askersizleştirme gibi birtakım koşulları yerine getirmelerine bağlanmıştır. Bu yükümlülük, müzakere sürecinde askerî güce başvurmama şeklinde her iki taraf için geçerli bir ilke olduğu takdirde bir anlam taşıyabilir.  Yapıldığı takdirde çok zor geçecek olan müzakerelerin genel olarak eşit koşullarda yürütülmesi, her iki taraf için Başkan Trump’ın deyimiyle “win – win” (kazan – kazan) denilebilecek bir sonuca ulaşılması bakımından gereklidir  

Başkan Trump’ın açıkladığı Plânda hiçbir İsrailli ve Filistinlinin yerlerinden edilmeyeceğinin belirtilmesi, yer değiştirmeler nedeniyle karışıklıklara yol açmamak bakımından olumlu görülse de; bu, İsrail’in işgal yoluyla gerçekleştirdiği yerleşimlerde de bir değişiklik yapılmayacak, hukuka aykırı durum meşrulaştırılacak demektir.

Plânın ekonomik ayağı olarak 50 milyar dolarlık bir yatırım fonu ile 5 milyar dolarlık bir ulaşım koridoru inşasının öngörülmesi, Filistinliler ve komşu devletlerce kabulünü sağlamaya yönelik bir teşvik tedbiridir. Ancak  finansmanın  karşılanmasında ABD baskısı olmadan  petrol zengini  Körfez ülkelerinin ne ölçüde istekli olacakları şüphelidir. Şimdilik bilinen, teklifin asıl muhatabı olan Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’ın bu konuda “Kudüs satılık değil” dediğidir.   

Filistin sorununun gerek İsrail, gerek Filistin halkını tatmin edecek hakkaniyete uygun bir çözüme kavuşturulması, taraflar arasında  eşitlik ilkesinin gözetilmesine bağlıdır. Bu çerçeve içinde Kudüs’ün, –Trump’ın Ortadoğu Barış Plânında öngörüldüğü gibi–  İsrail’in bölünmez başkenti kalması, Filistin Devletinin başkentinin  Doğu Kudüs’te bir yer olması değil; Doğusuyla Filistin Devletinin, Batısıyla İsrail Devletinin başkenti olması gerekir. Çözüm ve barış, eşit paylaşımlı  böyle bir iki devletli yapıdadır."