Yılmaz, Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı tarafından İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen ''İstanbul Küresel Forumu''ndaki ''Sürdürülebilir Kalkınma'' başlıklı oturumda, hükümetin başından bu yana hareket ettiği anlayışın geniş kalkınma anlayışı olduğunu söyledi.

Kalkınma Bakanlığı'nın kurulmasının bu anlayışın bir ürünü olduğunu belirten Yılmaz, geniş kalkınma anlayışına sahip olunduğu için böyle bir bakanlığın kurulduğunu ifade etti.

Küresel krizin sebeplerinin tartışılması gerektiğini belirten Yılmaz, bu yapılmazsa krizlerin sürekli bir şekilde yaşanmaya devam edeceğini dile getirdi.

Yaşanılan krizin en temel nedenlerinden birisinin dünyadaki adaletsizlik olduğunu anlatan Yılmaz, buna sebep olarak ekonomik anlamdaki dengesizlikleri, sosyal dengesizlikleri, çevresel dengesizlikleri ve dünya üzerinde bunları gözetecek bir yapının olmamasını gösterdi.

Burada sadece bir mali krizden bahsedilmediğini aktaran Yılmaz, özüne inildiği zaman tarihin hiç bir yerinde dünyadaki eşitsizliğin bu kadar yüksek olmadığına dikkati çekti.

Dünyadaki kaynakların belli bir yerde toplandığı ve sıkıntıların oluştuğu bir ortamın olduğunu vurgulayan Yılmaz, küreselleşme sürecinde yeni üretim odaklarının oluştuğunu söyledi.

Dünyadaki sorunların iyi yönetilmediğinin ortada olduğunun altını çizen Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:

''Eğer iyi yönetilseydik bugün burada olmazdık. Küresel krizde daha fazla sorumluluk hissetmemiz gereken bir döneme giriyoruz. Ülkelerin yaptıkları bir yere kadar olacak bir dönemdeyiz. Şu anlayışı artık değiştirmemiz lazım. Sadece 'Batı'da 7-8 ülke var, onlar her şeyi iyi yapar, biz sadece onlara bakalım, onları örnek alalım' gibi bir zihniyetin değişmesi lazım. Elbette bu ülkelere de bakmamız lazım. Ama giderek bakış açımızı bütün dünyaya yönlendirmemiz lazım. Sorunların çözümünde belki hiç tahmin edemeyeceğimiz bir Afrika ülkesinde çok güzel bir uygulama olabilir. Asya'nın çok uzak ülkelerinde farklı bir pratikle karşılaşabiliriz. Bizim geleneksel ön yargılarımızı kırıp bütün dünyaya bakmamız lazım. Bu iyi uygulamaları, örnekleri inceleyip, yarıştırmamız lazım.

Çünkü geldiğimiz nokta gerçekten hayatın bir takım zorluklarla karşı karşıya olduğu bir nokta. 2030 yılı ile ilgili tahminler var. Deniliyor ki, 7 milyar olan dünyanın nüfusu 9 milyara çıkacak, gıda tüketimimiz yüzde 50 artacak, enerji tüketimi yüzde 45 daha fazla olacak. Dünyadaki su tüketimi bugünkünden yüzde 30 daha fazla olacak. Bunlar fiziki olarak karşılanabilecek durumda değil. Dünyada çok farklı bir zihniyetle, daha sürdürülebilir bir gelişme modellerini hem ülkeler bazında, hem küresel ölçekte tartışmamız lazım. Bu tartışmaya özel sektörün de çok ciddi bir şekilde müdahil olması gerekiyor. Çünkü bu, özel sektör olmadan sadece kamu ile, sadece bürokrasi ile aşılabilecek bir mesele değil. Gelecek nesillerin karşı karşıya olduğu bu problemler üzerinde düşünmek ve uygulamak üzere gerçekten mesafeler almamızı sağlayacak mekanizmalar geliştirmemiz lazım.''

KALKINMA

Yılmaz, öncelikle sürüdürülebilir kalkınma kavramının anlamına değinmek istediğini belirterek, ''Her şeyden önemlisi kalkınma, ekonomik büyümeden ibaret bir kavram değildir. Kalkınmayı ekonomik büyümeden kişi başı gelir artışından ibaret bir kavram olarak ele alırsak, çok sınırlı ele almış oluruz. Şüphesiz ki bunlar kalkınmanın önemli unsurları. Ama tek ve en önemli unsur olarak görülmemeli. En az ekonomik büyüme kadar önemli olan, bu büyümenin nasıl sağlandığı ve büyüme sonucunda büyümenin nimetlerinin topluma nasıl dağıldığı'' dedi.

Kapsayıcı kalkınmanın altını çizmek istediğini bunun da iki boyutu olduğunu ifade eden Bakan Yılmaz, şöyle devam etti:

''Birinci boyutu kalkınma sağlanırken dar bir grup üzerinden mi yoksa bütün kesimleri kavrayan bir anlayışla mı yapılıyor, ikinci boyutu ise büyüme gerçekleştikten sonra nimetlerinden dar bir kesim mi yararlanıyor, yoksa yine ürünleri nimetleri geniş bir çerçeveye yayabiliyor muyuz? Dolayısıyla ekonomik büyümenin yanına mutlaka sosyal adaleti koymak durumundayız. Kapsayıcılığı içericiliği koymak durumundayız. Sürdürülebilir kalkınmanın olmazsa olmaz unsurlarından bir tanesi, işte bu sosyal boyut''

Yılmaz, sosyal boyutun fırsat eşitliği şeklinde de tarif edilebileceğini belirterek, ''İnsanlara sahip oldukları potansiyelleri değerlendirme fırsatı sunulması, değişik yörelere, değişik bölgelere bu imkanın sunulması, yani hem kesimler arasında, hem mekanlar arasında hem de tek tek bireylere bu ortamını oluşturulması, kalkınmanın sosyal boyutudur ve son derece önemlidir'' değerlendirmesinde bulundu.

Sürdürülebilir kalkınmanın çevre boyutuna da değinen Cevdet Yılmaz, şunları kaydetti:

''Dünyamızın bir kaldırma kapasitesi, kaynaklarının bir sınırı var. Biz bu sınırları dikkate almadan, sosyal ve çevresel boyutu dikkate almadan bir süre çok hızlı büyüyebiliriz. Çok yüksek gelişme hızı elde ederiz, fakat bunun bedeli çok ağır olur. Sadece mevcut nesile hizmet etmiş oluruz. Gelecek nesilleri dikkate almayan bir kalkınma sağlamış oluruz.''

Bakan Yılmaz, Sürdürülebilir kalkınmanın temelindeki en önemli unsurlardan birinin bugünkü nesille gelecek nesiller arasındaki dengeyi kurmak olduğuna işaret ederek, ''Bir anlamda nesiller arası fırsat eşitliği diyebiliriz buna. İlk vurgulamaya çalıştığım boyut, mevcut nesil arasındaki fırsat eşitliğiydi. Ama bu ikinci boyu nesiller arası kurulacak denge. İşte bu da işin çevresel boyutu'' dedi.

Sürdürülebilir kalkınmada henüz yeterince tartışılmasa da 4'üncü boyutun varlığının altını çizen Bakan Yılmaz, şunları söyledi:

''Dördüncü boyut diyebileceğimiz, temel haklar, hukuk devleti ve demokrasi boyutu var. Bana göre bu boyut ilave edilmeden tam anlamıyla sürüdürülebilir, kuşatıcı bir kalkınma kavramını oturtamayız. Giderek dünyada hukuk devletinin oluşmadığı, temel hakların tanınmadığı, demokratik katılımcı kanalların şeffaf yönetimin olmadığı ortamları da sürüdürülebilir kalkınma anlamında çok çok önemsememiz gerekiyor. Kalkınmanın bu dört ana sütun üzerinde yükselen bir kavram olduğunu düşünüyorum sürüdürülebilir kalkınmanın. Ekonomik büyüme, gelişme, verimlilik artışı, kişi başına gelir, sosyal adalet, kesimler bölgeler mekanlar arasında denge, nesiller arası denge, dünyanın sınırlarını tanıma ve onları koruma. dördüncüsüde temel haklara saygı, insan onurunu öne alma, insanı merkeze alma...Bütün bunlarla birlikte kalkınmayı gerçekleştirme... Hükümetimizin de başından beri hareket ettiği anlayış bu, daha geniş kalkınma anlayışı...''