Hayatlarının büyük bir bölümü neredeyse ‘gasilhane' denilen o ölü yıkama kabininin içinde geçiyor. Kamuoyunda ‘gassal' olarak bilinen ölü yıkayıcılarının sosyal hayatlarında en çok çekindikleri soru ise: “Mesleğiniz ne?”

“Ölü yıkadığımızı duyunca irkilip bizden kaçıyorlar” diyen gassallar, “Mesleğimizi söylediğimizde kimi zıplıyor, kimi bağırıyor, kimi hayret ediyor. Kimi de donuyor. Otobüste gassal olduğumuzu söylediğimizde irkilip yanımızdan kalkanlar da oluyor.” diyor.

Hatırlandığında ürperti verir insana ölüm... ‘Ağzından yel alsın' sözü işte tam o sırada söylenir. Ölüm, tıpkı doğum gibi en büyük hakikattir insanoğlu için. Gassallar ise bu hakikatin son yolculuğunda eşlik ediyorlar insana.

Kabirden önceki son durak olan gasilhanelerde görev yapan gassallar şehrin gürültüsünden uzakta sıra dışı bir mesleği icra ediyorlar.

Kozlu Gasilhanesi'nde hayat sabah 08.00'de başlıyor. Sessiz, sakin bir sabah… Önce gasilhane sorumlusu İsmail Cevizci geliyor. Sonra diğer gassallar. 7 erkek, 9 bayan gassal görev yapıyor burada. Sabah kahvaltısını kimi evinde kimi işyerinde hallediyor. Sonra hazırlıklara başlanıyor. Dolaplara bakılıyor. Kefenler, havlular, süngerler, gül suyu… Hepsi tek tek kontrol ediliyor. Saatler 09.00'u gösterdiğinde gasilhanenin önü hareketlenmeye başlıyor. Ardı ardına cenaze araçları… Biri giriyor, biri çıkıyor.

Gasilhanenin önü ana baba günü gibi. Her geçen saat yoğunluk daha da artıyor. Gözler buğulu, bedenler hüzünlü burada. Her mevtanın ayrı bir hikâyesi var. Kimi kanserden, kimi yanarak, kimi intihar ederek son nefesini vermiş. Yönetici İsmail gelen ölülerin tek tek listesini yapıyor. Sonra vazife paylaşımı. Erkek ölüler erkek gassallara, kadın ölüler ise kadın gassallara emanet ediliyor.

Dört kabin var gasilhanede. İkisi erkekler için ikisi de kadınlar için ayrılmış. İki gassal bir ölüyü yıkıyor. Cenaze yakınlarından içeri girmek isteyen olursa itiraz edilmiyor. Ölüm şekline göre yıkama süresi uzuyor da kısalıyor da. Anlattıklarına göre, parçalanmış cesetleri yıkamak biraz daha zor. Ölümlerin çoğu ise kanserden. Her gassal günde ortalama 4 ya da 5 ölü yıkayabiliyor. İşleri sırasında onları en fazla hüzünlendiren ise çocuk ve genç cenazeleri.

Günün ilk cenazesi bir yanık vakası. Yanarak ölen bir kadın kabine alınıyor ve kadın gassallar tarafından yıkanıyor. İkinci vaka intihar. Yıkanıp, kefenlenip gönderiliyor. Gassallar kabine girmeden önce çizmelerini giyiyor. Sonra iş önlükleri. Maske takmak şart. Kabinlerin girişinde yazan şu cümle ise dikkat çekiyor: “Bu iş yerinde bahşiş almak işten atılma sebebi.”

Maaşları dışında cenaze yakınlarından tek kuruş para almıyorlar. Öğleye kadar yoğunluk devam ediyor. Öğle arasında biraz boşalıyor gasilhane. Bunu fırsat bilip odalarına çıkıyorgassallar. Kadın gassallar ve erkek gassalların ayrı ayrı dinlenme odası var. Bir de imam odası. Çaylar geliyor odaya ve gündelik konulardan sohbetler ediliyor. Müthiş bir dayanışma var personel arasında. Öğle arasının ardından devam ediyor yıkama işlemleri. Günde ortalama 20 ölü yıkanıyor gasilhanede. Mesai bitimi ise saat 16.30. Bu saatten sonra iki nöbetçi kalıyor. Onlar da belirli bir saatten sonra ayrılıyor gasilhaneden. Gasilhanenin morgu ise 24 saat hizmet veriyor. Bunun için gece gündüz özel güvenlikçiler gasilhaneyi bekliyor.

‘ÖLÜ DE OLSA İNSANA HİZMET ETMEYİ SEVİYORUM'

Kadın gassal Eda Elal 27 yaşında. Büro yönetimi mezunu. Evli ve 8 yaşında bir kızı var. 7 senedir gassallık yapıyor. “Nerden merak saldınız bu işe?” sorusu ile söze başlıyoruz. Eda hanım, 13-14 yaşlarında gassalıkla ilgilenmeye başladığını anlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Babamın halası camilerde cenaze yıkardı. Çok merak ederdim. ‘Ben de gitmek istiyorum' derdim. Lakin yaşım küçük olması sebebiyle ailem de izin vermiyordu. Halam da kabul etmiyordu. Böyle bir merak uyandı çok küçük yaşta. Bu işe 21 yaşında 2006 yılında başladım. Mezarlıklar Müdürlüğüne başvurdum. Bu işi yapmak istediğimi söyledim. Onlar da talebimi kabul ettiler. Mülakatla beni işe aldılar. O yaşlardaki düşünce yalnızca meraktı. İnsanı çok seviyorum. Ölüsüyle dirisiyle insana hizmet etmeyi çok seviyorum.”

Eda hanım yaptığı işe babasının karşı çıktığını, annesinin ise destek verdiğini söylüyor. Eşinin ise ilk günler tedirgin olduğunu sonraları alıştığını anlatıyor. Kızının, okulda annesinin mesleği sorulduğunda direk ‘ölü yıkayıcısı' olduğunu gururla söylediğini ifade ediyor. Çevresindekilerin yaptığı işe karşı farklı tepkiler verdiğini dile getiriyor. Mesela yaptığı işi söylediğinde hoplayıp zıplayanlar bile oluyormuş. O anı şöyle anlatıyor kendisi: “Bana ne iş yaptığım ile ilgili soru sorulduğunda o insanın psikolojisine göre farklı tepkiler alıyorum. Kimi zıplıyor, kimi bağırıyor, kimi hayret ediyor, kimi donuyor, kimi bana yaklaşamıyor.”

'KANSER VAKALARINDA ÇOK ARTIŞ VAR'

“Şuana kadar 2 bin 500 ölüyü yıkamışızdır” diyor Eda hanım. Ölümlerin çoğunluğunun kanserden kaynaklandığını ifade ediyor. Son yıllarda gelen cenazelerde kanser vakalarında belirgin bir artışın yaşandığını belirtiyor.

Bu mesleğin hayatında çok şeyi değiştirdiğini aktaran Eda Elal sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hayatıma çok şey kattı. Bu işle birlikte ruhumuz da nefes alıyor. Gafletimiz ara ara sekteye uğruyor. Ölü yıkamak çok farklı. Cenazenin üzerini çıkarırken ister istemez farklı bir duruma bürünebiliyoruz. Hüzünlendiğim etkilendiğim çok vaka oldu. Mesela ilk kez yanık cenazesine girmiştim. Tüp patlamasında yanarak ölen bir teyze vardı. Teyzenin üzerinde hiçbir et yoktu. Çok etkilendim. Uzun süre o yanık kokusuyla birlikte cenazede hissettiğim duygular sürdü. Bir süre et yiyemedim mesela.

'AĞLAYARAK YIKAMA KABİNİNDEN ÇIKTIĞIM OLUYOR'

Gençler ve çocukları yıkarken çok hüzünlenirim. Çok fazla ağladığım oluyor. Bazen kabinden çıkıyorum. Bir süre ağlıyorum, nefes alıyorum tekrar içeri giriyorum. Cenaze yakınlarını teskin etmek de bizim görevimiz.”

Bu işi çok sevdiğini anlatan Eda hanım, “Hiç ünlü cenazesi yıkadınız mı?” sorusuna ise şu cevabı vererek sözlerini noktalıyor: “Zincirlikuyu'da yıkanıyor ünlülerin cenazesi. Orada çalışırken Defne JoyFoster'in yıkama işleminde kabinde bulunmuştum.”

Erkek gassallardan Eyüp Hıdır ise 39 yaşında. Evli ve üç çocuk babası. Ölü yıkamaya 6 yaşında başlamış. Babasının imam olduğunu ve onun yanında bu işi öğrendiğini anlatıyor. “7 yaşında kefen kesmeye başladım” diyor Hıdır. Köyünde başlayan gassallıkhikayesi İstanbul'da devam ediyor şu sıralar…

'DAYIMIN CESEDİNİ AĞLAYARAK YIKADIM'

Eyüp beye, “İşinizi yaparken sizi hiç hüzünlendiren bir vaka oldu mu diye soruyoruz. Kendisinin verdiği cevap ise şöyle: “Dayımı çok severdim. Onu yıkadım. Çok ağlamıştım. Onun yeri bende bambaşkaydı. Cenazeyi babamla yıkamıştık. Çok farklı duygular. Ağlayarak yıkamıştım. Hala o anı yaşıyorum. Dayımın oğlunu da ben yıkadım.”

Küçük çocukların cenazelerinden çok etkilendiğini anlatan Eyüp Hıdır, herkesin bu işi yapamayacağını söylüyor. Hatta psikolojik sebeplerden ötürü bu işi bırakanlar bile varmış. Dünyaya karşı hırslı olmadığını dile getiriyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor Hıdır: “Cenazeyi yıkadığımız ölüyü Allah'ın huzuruna gönderiyoruz. Şunu asla yapmayız, bir metal parçasını yıkar gibi bu ölüye davranamayız. Hizmet ettiğimiz cenazeyi en güzel şekilde Allah'a gönderiyoruz. Eksiksiz olması lazım… Geri dönüşümü telafisi olmayan bir hizmet yapıyoruz. Cenaze kabre girene kadar bizi görür. Yarın eksik bir şey yapmışsak o bizden hak isteyecek. Ölü gibi değil de bizim ona hizmet etmemiz gerektiğini düşünerek o işi yaparız.”

Etkilendiği ölümleri de anlatan Eyüp Hıdır, yaşadığı bir olayı şöyle dile getiriyor: “İsmini hatırlayamıyorum. Bir baba 5 yaşındaki çocuğunu kaybetmişti. Ondan çok etkilenmiştim. Hastanede göstermemişler çocuğu kendisine. Adamı tutamıyorlar. Camları kırmış, kapıları tekmelemiş. Burada üç dört kişi tutamıyor. ‘Beraber yıkayacağız' dedim. ‘Bu adam travma geçiriyor' dediler. 16 sene çocuğu olmamış adamın. Sonra bu çocuk olmuş. 5 yaşında ölmüş. İçeri aldım kendisini. Beraber yıkadık. Öptü kokladı, sohbet etti, ‘oğlum senin için şu hayallerim vardı' dedi. O ağlayınca biz de ağladık.”

'BU TAŞIN ÜSTÜNDE KİMSEYE TORPİL YOK'

Eliyle teneşir taşını gösteren Eyüp hoca sözlerini şöyle bitiriyor: “Bize cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekili gelir, daha geçen gün daire amirimizi ben yıkadım. Biz de torpil yok. Fıkhı kurallar neyi gerektiriyorsa onu yaparız. Cumhurbaşkanıdır; teneşirde bitti, bizim için hiçbir ayrıcalığı yok. Hiç kimseye farklı davranmıyoruz.”

'TENEŞİRE YATIRDIĞIN ÇOCUĞU KENDİ ÇOCUĞUN GİBİ GÖRÜYORSUN'

Kozlu Gasilhanesi'nin sorumlusu İsmail Cevizci ise 33 yaşında. Evli ve 3 çocuk babası. İlahiyat ön lisans mezunu. 2007 yılında Küçükçekmece'de gassallar olarak başlamış bu işe. Ölü yıkayıcısı olduktan sonra kendisini etkileyen vakalardan söz açılıyor ve şöyle devam ediyor Cevizci: “10 yaşında bisiklet sürerken kaza yaparak ölen bir çocuğu yıkadım. Annesi geldi, çocuğu ile konuştu. O an o çocuğu kendi çocuğun gibi hissediyorsun. O an duygular tarif edilemiyor. Onlara hizmet ediyoruz ve dualarını alıyoruz.”

'GASSAL OLDUĞUMUZU ÖĞRENİNCE OTOBÜSTE YANIMIZDAN KALKANLAR OLUYOR'

İsmail bey ailesinde herkesin yaptığı işe sıcak baktığını anlatıyor. İşini severek yaptığını dile getiriyor; ancak çevresindekilerin verdiği tepkiler ise dikkat çekiyor. Örneğin otobüste gassal olduğunu duyunca irkilip ayağa kalkan bile oluyormuş. Hatta kendisinden, “Sen öbür dünyaya insan gönderiyorsun” diye uzaklaşanlar bile varmış. “Şuana kadar 40 bin kişiyi yıkamışızdır” diyor İsmail bey ve bu işin hayata bakış açısını çok değiştirdiğini ifade ediyor.

İSTANBUL'DA GÜNDE ORTALAMA 250-300 CİVARINDA ÖLÜ YIKANIYOR

Kentte cenaze işlemleri ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü ilgileniyor. İşlemler Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki merkezden koordine ediliyor. Avrupa yakasında 4, Anadolu yakasında 3 olmak üzere Mezarlıklar Müdürlüğü'ne bağlı toplam 7 bölgede hizmet veriliyor. İstanbul genelinde günde ortalama 300'e yakın ölü yıkanıyor. Yılda ise bu rakam 35 bine kadar çıkabiliyor. Bunlardan bazıları kentte bazıları da il dışında defnediliyor. Müdürlük şehirdeki bütün cenaze işlemlerini ücretsiz yapıyor. Şehir dışına çıkarılmak istenen cenaze de ücretsiz naklediliyor.