Merkez Bankası'nın hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını desteklemekle görevli olduğunu belirten Babacan, "Bu yıl iç tüketimdeki kaygılar sebebiyle kontroller getirdik ama ihracatın önünü açmak için de her şeyi yaptık. Merkez Bankası tarihinde olmadığı kadar yüksek miktarda ihracat kredisini, Eximbank üzerinden ihracatçılara kullandırdı bu dönem" dedi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın hazırlayıp sunduğu Ankara'nın Gündemi programına konuk oldu. İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol ve Reuters Ankara Temsilcisi Orhan Coşkun'un sorularını yanıtlayan Babacan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çözüm sürecine ilişkin konuşan Babacan, "Bu süreç gerçekten Türkiye açısından önemli bir süreç. Bir bakıma Türkiye'nin onlarca yıldır çok ciddi problem yaşadığı ve bedel ödediği bir alanda çözüm arayışı var, bir çözüm süreci var. Fakat genç kitleleri ilgilendiren ve belli hassasiyetleri içeren böyle bir sürecin mümkün olduğunca direkt sorumlular tarafından ve sessizce yürümesinde büyük fayda var. Çünkü bu tür süreçler ne kadar çok gürültüyle beraber ne kadar çok açık tartışmalarla beraber yapılırsa sonuca ulaşmak da o kadar zorlaşır. Dolayısıyla sürecin sonuna kadar yani nihai noktaya varana kadar fazla tartışılmasını uygun görmüyorum. Zaten niteliği gereği de öyle olması gerekir" dedi.

İşin uluslararası ilişkiler, komşu ülkeler, diplomasi, güvenlik boyutu olduğuna dikkat çeken Babacan, bu kadar çok yönlü bir işi saatli bir şekilde yürütmenin ancak sessiz yürütmekle mümkün olabileceğini belirtti.

Çözüm sürecinin muhalefet partileri için çok önemli bir istismar alanı olduğunu dile getiren Başbakan Yardımcısı Babacan, "Bu istismar alanı ortadan kalkınca ne yapacaklar, bundan sonraki dönemde hangi argümanlar üzerinden muhalefetlerini yürütebilecekler, belki bunun bir endişesi, paniği olabilir diye düşünüyorum. Özellikle ana muhalefet olsun, ikinci muhalefet partisi olsun, bunlar terör konusunu çok kullandılar, kullanıyorlar. Çözüm adına da yeni bir şey önermedikleri gibi 'şunu yapmalıyız' gibi bir öneri getirmedikleri gibi her çabada, her girişimde hep engel olmaya çalışıyorlar" diye konuştu.

 

"AK PARTİ'DEN KURTULALIM ZİHNİYETİ VAR"

Türkiye'de 'AK Parti şöyle ya da böyle bir gitsin, Türkiye de kaybetsin biz buna razıyız' diyen kesimler olduğunu ifade eden Babacan, "Türkiye'nin ulusal çıkarı, bu milletin çıkarı, bu milletin refahı ne yapılırsa dahi iyi olurdan öte tam tersine 'bedel öderiz, memleket de zarar görsün, yeter ki şunlardan kurtulalım' gibi bir anlayış var maalesef. Muhalefet partileri içerisinde herkes böyle diyor demiyorum. Ama bu zihniyet, bu yaklaşım bazı çevrelerde geçerli" dedi.

"ÖRGÜTLE İLİŞKİSİ OLAN BELEDİYELER, YATIRIMCILARIN ÖNÜNE HER TÜRLÜ ENGELİ ÇIKARTTI"

Bölücü terör örgütünün Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne ciddi olumsuz etkilerinin olduğunu vurgulayan Babacan, şunları kaydetti:

"Bir bakıma o bölgemizin nispeten daha az kalkınmış olması bugün itibariyle, o bölgede gelir seviyesinin Türkiye ortalamasına göre daha düşük olması, sosyal ve ekonomik göstergelere baktığımızda Türkiye'nin batısı ile doğusu arasında bariz bir farkın olması 'Niye?' diye sorduğunuzda bunun arkasındaki en önemli sebeplerden birisi bölücü terördür. Bizde kalkınma, ekonomik gelişme özel sektör yatırımlarıyla oluyor. Devlet tabii ki alt yapıyı yapacak, yolunu yapacak, elektriğini sağlayacak, her türlü ulaşım hizmetlerini, sağlık, eğitim sistemlerini kuracak ama gerçek anlamda üretimden bahsediyorsak, gerçek anlamda istihdamdan bahsediyorsak bu özel sektörle olacak.

Özel sektör de yatırım yapmak için de istikrar, güven arıyor. Korku varsa sermayeyi oraya getirmek çok zordur. Dolayısıyla özel sektör yatırımlarına baktığımızda yapılan bunca teşviklere rağmen yatırımlar henüz arzu ettiğimiz boyutlarda olamıyor. Bakıyoruz örgütle ilişkisi olan belediyelere yatırımcıların önüne her türlü engeli çıkarttılar. Yani o yatırım olmasın diye uğraştılar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yasasına bununla ilgili maddeler koyduk. Eğer o konularda belediyeler 3 ay içerisinde bir adım atmıyorsa belediyenin görevini bakanlığımız üstleniyor, izinleri veriyor. Çünkü yatırım istenmiyor. Kalkınma olunca o bölgede farklı gelişme olur, insanlar günlük hayatından memnunsa, refah artıyorsa istismar zemini azalıyor demektir. Bundan sonraki dönemde bu süreç hedeflendiği gibi yürürse ve nihai noktaya ulaşılırsa ekonomik açıdan Türkiye'ye son derece olumlu yansımaları olur. Türkiye'nin o bölgesi gerçekten potansiyeli olan bir bölge."

"BİZ İHRACATTAN GELEN BÜYÜMEYE SONUNA KADAR AÇIĞIZ"


İç piyasa bakıldığında cari açığın da getirdiği endişeyle özellikle 2012 yılında iç tüketimi daha makul seviyelerde tutacak bir programın izlendiğini söyleyen Babacan, "Şunu unutmamak lazım ki büyüme sadece tüketimden geçmiyor. Yatırımlar da ülkeyi büyütür. İhracat da önemlidir. Yani 'büyüme' dediğimizde büyümenin kaynağı çok çok önemli. Biz ihracattan gelen büyümeye sonuna kadar açığız bununla ilgili en ufak bir endişe olmaz, olamaz. Yeter ki daha çok üretelim, daha çok yatırım yapalım, daha çok ticaret yapalım. Buraların hepsini büyüme alanıdır. İç tüketimi halkımız kazanarak ve kazandığını tüketerek yapıyorsa sorunumuz yok orada. Ama bankalardan kredi çekerek ve çekilen krediyi de ağırlı olarak harcayarak yapılan bir büyüme bizim dış açığımız arttırıyor. Dış açık da Türkiye'nin istikrarına, güven ortamına zarar veriyor, Türkiye daha riskli bir ülke olarak görülüyor. Dolayısıyla biz hep 'ihracatla büyüyelim, yatırımla büyüyelim, üretimle büyüyelim' diyoruz; ama tüketimle büyümemiz kaynaklarımızla kazandığımız orantılı olsun. Yani önce kazanalım sonra tüketelim. Daha kazanmadan harcayarak ve borçlanmaya dayanarak o tüketim kısa vadede büyüme, refah gibi görülebilir ama halkın borçluluğunu çok çok arttırıyor" ifadelerini kullandı.

"BİZ 'TÜRKİYE AZ BÜYÜSÜN' DEMİYORUZ"


"Dünyada hiçbir hükümet, hiçbir siyasi iktidar 'Biz az büyüyelim, büyümeyelim' demez, diyemez" diyen Babacan, "Tabii ki büyüme o ülkenin refahını arttıracaktır, o ülkenin daha kalkınmış bir ekonomisinin sonucudur zaten büyüme. Dolayısıyla oradan baktığımızda biz 'Türkiye az büyüsün' demiyoruz kesinlikle. Ama büyümenin kaynağına bakıyoruz; nereden ve nasıl büyüyoruz? Yani sürdürülebilir bir şekilde mi büyüyeceğiz? Yoksa 'önümüzdeki birkaç yıla bakalım ama ondan sonra bir kriz gelsin vursun çok önemli değil yeter ki biz bu yıl çok büyüyelim mi?' diyeceğiz. Yatırımdan, üretimden, ihracattan gelen büyümenin önü açık, Türkiye'nin önü açık bu konularda" şeklinde konuştu.

"SADECE İÇ TÜKETİM KONUSUNDA ENDİŞELİYİZ"


Başbakan Yardımcısı Babacan, sadece iç tüketim konusunda endişeli olduklarını belirterek, "Örneğin geliri olmadığı halde, kendi aylık maaşıyla karşılamadığı halde bankadan kredi çeken vatandaşımız, yurt dışına tatile gidiyorsa biz bundan endişe duyarız. Ama bankadan kredi çekip ev alıyorsa onda sorun yok. Çünkü tamam borçlanıyor ama borcunun karşılığında bir varlık elde ediyor. Özellikle banka kredilerinin hızlı arttığı dönemlerde biz maalesef vatandaşımızın bankadan kredi çekip günlük ihtiyaç için harcadığını görüyoruz. Bu iç tüketim olduğu için kısa vadede büyümeyi getiriyor. Ama büyümenin karşısında da hane halkı daha çok borçlanıyor ve Türkiye'nin de genelde dış açığı fazlalaşıyor. Çünkü üretmeden tükettiğiniz zaman dış açık oluşuyor. Biz ekonomik programımızı yaparken bunun hepsini dikkate alıyoruz. Mesela bizim 2013 yılı için yüzde 2'si iç tüketim, yüzde 2'si de ihracat olmak üzere yüzde 4'lük bir büyüme tahminimiz var" dedi.

"2012 YILI TÜRKİYE'NİN EKONOMİK DENGE POLİTİKASI İÇİN EN ÖNEMLİ YIL OLDU"


2012 yılının Türkiye'nin ekonomik denge politikası için en önemli yıl olduğunu dile getiren Babacan, Türkiye ekonomisinin geçmişine bakıldığında dengesizliklerin oluştuğunu, daha sonra gelen bir krizle bu dengesizliklerin düzeltildiğini ancak bunun da maliyetinin ülkeye çok büyük olduğunu anlattı. Babacan, "Şimdi biz Türkiye'ye tarihimizde ilk defa 'yeniden dengeleme operasyonu' yaptık. Yani iç talep ağırlıklı, halkın aşırı borçlanmasına ve cari açığa sebep olucu bir büyümeyi daha sürdürülebilir ve dış talebe bağlı bir büyüme haline getirmek için adım attık. Ama bu sayede zeminimizi kuvvetlendirdik, enflasyonda 44 yılın en düşük oranını yakaladık, cari açığı neredeyse 1 yılda 4 puan birden düşürdük. Türkiye ilk defa kendisi yöneterek ekonomisindeki dengesizlikleri gideren ve istikrarı sağlayan ve bundan sonraki süreç için daha istikrarlı, daha sürdürülebilir büyüme için zeminini oluşturmuş oldu. 2012 yılı bu açıdan bizim için çok önemliydi" dedi.

"MERKEZ BANKASI, HÜKÜMETİN BÜYÜME VE İSTİHDAM POLİTİKALARINI DESTEKLEMEKLE GÖREVLİDİR"


Merkez Bankası'nın hükümetin politikalarını destekleyip desteklemediğine ilişkin Babacan, şunları söyledi:


"Merkez Bankaları her ülkenin ekonomisindeki en önemli birimler arasındadır. Merkez Bankalarının operasyonel bağımsızlığı vardır. Bizim Merkez Bankamızın da kanunda çok açık bir görev tanımı var. Bu sadece kanunda yazdığı için değil bizim AK Parti olarak parti programımıza açık açık yazdığımız bir görev tanımı vardır.

Çünkü bu ekonominin ana unsurlarından birisi. Merkez Bankası para politikasının kararlarının önemli bir bölümünü alan kuruluşumuzdur. Bazı kararları hükümetle birlikte alır. Örneğin enflasyon hedefini hükümet ve Merkez Bankası birlikte kararlaştırır. Merkez Bankası'nın temel önceliği 'fiyat istikrarı'dır. Yani enflasyonla mücadele temel önceliği. Bu yasasında belirtilmiştir. Ama yasada yer alan ikinci cümlede ise 'Merkez Bankası bu hedefle çelişmemek şartıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler' yazmaktadır. Dolayısıyla burada işin özüne bakıldığında fazla tartışma sahası bulunmamaktadır."

"MERKEZ BANKASI TARİHİNDE OLMADIĞI KADAR YÜKSEK MİKTARDA İHRACAT KREDİSİNİ İHRACATÇILARA KULLANDIRDI"


Orta Vadeli Program'da enflasyon hedeflerinin ve büyüme hedeflerinin olduğunu söyleyen Babacan, bunların çalışmalarının Merkez Bankası ile birlikte yapıldığını anlattı. Babacan, "Bizim yüzde 9 büyüdüğümüz yılda da Merkez Bankası aynı Merkez Bankasıydı, yüzde 8.5 büyüdüğümüz yılda da yine ekip aynıydı. Bu yıl iç tüketimdeki kaygılar sebebiyle kontroller getirdik ama ihracatın önünü açmak için de her şeyi yaptık. Merkez Bankası tarihinde olmadığı kadar yüksek miktarda ihracat kredisini, Eximbank üzerinden ihracatçılara kullandırdı bu dönem. Yani Merkez Bankası özel bir pencere açtı, sadece ihracatçıların kullanması için Eximbank üzerinden piyasaya düşük maliyetli özel likitler verdi. Bunu da yapan yine Merkez Bankası. Eximbank'ın geçen sene ihracatçıya desteği toplamda 22 milyar dolara ulaştı. Bunun arkasında da yine Merkez Bankası var. Dolayısıyla tek bir yıldan hareket etmemek lazım" şeklinde konuştu.

KREDİ BÜYÜME HACMİ


"Bu yıl başında programımızı yaparken hedeflediğimiz dış açık, hedeflediğimiz büyüme, hedeflediğimiz enflasyon tüm bunlarla tutarlı bir kredi büyüme hacmini yüzde 15 olarak gördük. Eğer kredi hacmi yüzde 15'in üzerine çıkarsa o zaman özellikle enflasyonda, cari açıkta hedeflendiğinden daha olumsuz bir tablo ile karşı karşıya kalabiliriz" diyen Babacan, şu ifadeleri kullandı:
"Buna sadece düz yüzde 15 diye de bakmamak lazım. Özellikle artış kompozisyonunda hangisi ön planda. Yani tüketici kredileri mi ön planda, ticari krediler mi ön planda yoksa kredi kartları mı ön planda? Kredi kartları en çok dikkat edilmesi gereken alan. Vatandaşımızın kredi kartı borcu çok ölçüsüz bir şekilde artıyorsa o zaman ona özel bakmak gerekecek. Dolayısıyla her ne kadar toplamda yüzde 15 önemliyse de bunun kompozisyonuna göre bizim elimizde çok farklı enstrümanlar var. Merkez Bankası daha makro düzenleme yapabiliyor ama BDDK da daha mikro düzenlemeler yapabiliyor. Bunlar da yapılırken bizim zaten Finansal İstikrar Komitemiz var. Çok düzenli ama sessiz bir şekilde toplanıyoruz. Orada genel bakış açımızı oluşturuyoruz. Daha sonra 'hangi kurum ne yaparsa o amaçlara ulaşabiliriz' bununla ilgili çalışmalar yapılıyor ve nihayetinde de bu kararlar yıl içerisinde sürekli revize edile edile geliyor. Makro açıdan baktığımızda 15 hedefi önemli bir hedef."

"DÜNYANIN EN BÜYÜK 16. EKONOMİSİNİ İHTİYATLI YÖNETMEK GEREK"


Dünyanın en büyük 16. ekonomisini ihtiyatlı yönetmek gerektiğine dikkat çeken Babacan, "16. büyük ekonominin 2023 yılında biz 10. büyük ekonomi olmasını hedeflemiştik. O hedef orada sapa sağlam duruyor. Ama o hedefe ulaşmak için de herhangi bir yol kazasına uğramadan ve o hedefe doğru emin adımlarla yürümemiz gerekiyor. 2023 hedefine daha çok var. Ama bunu yaparken de her yıl o yılın dış ve iç konjonktürüne göre politikalar uygulamak lazım. Aksi haldi 1990'ların Türkiye'sine bakın hep günü kurtarma politikasıdır" dedi.

"İŞSİZLİK DAHA DA AZALACAK"


Geçen senenin büyüme oranının yüzde 2 civarında olacağını ama Türkiye'de 700 binin üzerinde ilave sistem oluştuğunu kaydeden Babacan, "Çünkü büyümenin kompozisyonu istihdam üreten bir kompozisyondur. Üretim, yatırım ve ihracat olunca büyüme yüzde 2 civarında bile olsa 700 bine yakın istihdam oluşabiliyor memlekette. Ama büyümeyi tüketimden elde etsek o kadar istihdam oluşmazdı. Türkiye'de işgücüne katılım da çok hızlı artıyor, özellikle de kadınlarda. Mesela geçen sene oluşan ilave sistemin neredeyse yarısı kadınlardan. Yani artık kadınlarımız daha çok işgücü piyasasına giriyor ve daha çok iş aramaya başlıyor. Dolayısıyla bizim işgücüne katılım oranı işsizlik oranını çok etkiliyor. Yani eskiden evinde otururken biz onu işsiz saymıyorduk. Ama iş aramaya başlıyorsa ve iş bulamıyorsa işsiz sayıyoruz. İşsizlik oranı bir önceki yıla göre düşmeye devam etti. İnşallah bu yıl da 2014'te de 2015'te de oranının kademe kademe aşağı doğru ineceğine inanıyoruz" diye konuştu.

ÖZELLEŞTİRME


Son 3 yıldır koyulan özelleştirme hedeflerinin her yıl için 10 milyar TL olduğunu belirten Babacan, "Fakat son 3 yıldır bunların hep altında kaldık. Öyle olunca biz bu sene 4 milyar TL gibi bir hedef koymuştuk. Ama Halkbankası'nın yüzde 24'ü halka arz edilince oradan çok ciddi özelleştirme geliri elde ettik. Dolayısıyla biz yılın tamamı için düşündüğümüz özelleştirme gelirini Halkbank'ın halka arzından zaten elde ettik. Yani bundan sonra ne gelirse artı olacak. Dolayısıyla biz özelleştirme gelirini ağırlıklı olarak borcu azaltmakta kullanıyoruz. Tabi ki devam etmek isteriz. Özelleştirme konjonktür meselesi ve son 3 yıldır da hedefin çok gerisinde kaldık. Bu yıl da hedefin çok üzerine çıkacağız ki son 3 yılı biraz telafi edelim" ifadelerini kullandı.


Köprü ve otoyolların tekrar ihaleye çıkarılacağını belirten Babacan, "Tabi modeliteleri değişir. Onu çalışıyoruz. Halka arz mı olur ya da başka bir modelite mi bulunur yani bu alternatifler üzerinde duruyoruz" dedi. Babacan ayrıca, elektrik ve doğalgaz dağıtım ihalelerinin çok önemli olduğunu vurgulayarak bunların hepsinin ihalelerine devam edileceğini söyledi.

"2013 YILINDA 5.3 ENFLASYON ORANINI TUTTURACAĞIZ"


Başbakan Yardımcısı Babacan, "2013 yılında 5.3 enflasyon oranını tutturacağız. Geçen sene 6.16 ile kapatmıştık. Ama belli de olmaz bir rüzgar eser petrol fiyatları artar, temel hammadde fiyatları artar hemen dönelebilir bu oran. 6.16'dan 5.3'e inmek zaten bizim programladığımız bir oran. Zaten oralara indikten sonra her yarım puanın çok büyük değeri var" dedi.

"ÖTV İNDİRİMİ KONUSUNDA ÇALIŞMAMIZ YOK"


Başbakan Yardımcısı Babacan, özellikle otomobildeki ve iletişimdeki ÖTV'nin indirilmesiyle ilgili bir çalışmanın gündemde olmadığını kaydetti. Babacan, kurumlar vergisi ve gelir vergisinde kayıt dışılık önlendiği, kaçırılan vergiler toplandığı taktirde dolaylı vergilerde yani ÖTV gibi alanlarda kademe kademe düşüş imkanının olabileceğini belirtti. Babacan, "Öbür taraftan tahsilatı arttırmadan ÖTV'yi düşürürsek o zaman bu çark nasıl dönecek? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütçe geliri tamamen halktan aldığımız vergilerdir" dedi.

"YERLİ OTOMOBİL KONUSUNDA SOMUT BİR ŞEY ÖNÜMÜZE GELMEDİ"


Babacan, yerli otomobil yapıldığında ÖTV alınıp alınmayacağına ilişkin ise, "Ciddi bir yatırımcı karşımıza gelir de arkadaş ben şu planla yerli otomobil yapmak istiyorum. Planım, programım, projem de bu. Bana ne verirsin?' diye sorarsa onu konuşuruz. Ama bugüne kadar böyle somut bir şey önümüze gelmedi" dedi.
Babacan ayrıca, akaryakıtlarla ilgili vergilerde de bir değişiklik olmadığını sözlerine ekledi.