TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na, 28 Şubat sürecine ilişkin bilgi veren dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Orakoğlu, o dönemin kurumlar arası birlik ve beraberliğe zarar verdiğini, toplumda kamplaşmaya yol açtığını söyledi.

Mili Güvenlik Siyaset Belgesi'nin ilk kez iktidarın bilgisi dışında değiştirildiğini ifade eden Orakoğlu, tehditte ilk sıraya irticanın konulduğunu belirtti. Belgenin o dönemde Anayasa'nın da üzerinde görüldüğünü anlatan Orakoğlu, ''Bu süreçte Türkiye'nin dışarıya karşı savunma refleksi kırıldı, laik-anti laik çatışmasıyla gerginlik zirveye çıkarıldı. 28 Şubat sürecinde Türkiye'nin genleriyle oynandı, tek tip insan istendi'' diye konuştu.

Orakoğlu, 28 Şubat'ın diğer darbelerden en önemli farkının, öncesinde hükümete ve Cumhurbaşkanı'na bildirilmesi olduğuna işaret etti.

Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan ''fişleme'' belgesini elde ettiklerini ve belgenin dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e iletildiğini anlatan Orakoğlu, Demirel'in, görüşmeye çağırdığı dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya belgeyi iade ettiğini söyledi. Demirel'in işlem yapmadan belgeyi iade etmesi üzerine kendilerine yönelik operasyon yapıldığını savunan Orakoğlu, askeri savcılık tarafından tutuklandığını belirtti.

Demirel'in 28 Şubat sürecinde görevini yapmadığı kanaatinde olduğunu dile getiren Orakoğlu, ''Yargılanması gerekirdi'' dedi.

Orakoğlu, Batı Çalışma Grubu belgesini kendisine Hanefi Avcı'nın verdiğini, Avcı'nın da bunu dönemin istihbaratçı polis Kadir Sarmusak'tan aldığını anlattı.

Batı Çalışma Grubu'nun Türkiye'yi darbe şartlarına hazırlamak için kurulduğunu öne süren Orakoğlu, bu kapsamda Türkiye genelinde 11 milyon kişinin fişlendiğini söyledi. Orakoğlu, Genelkurmay Başkanlığı'nın ıslak imzalı Batı Çalışma Grubu'na ait 5 belgeyi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiğini vurguladı.

Orakoğlu, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile polisliğe bakışlarının farklı olduğunu da anlatarak, ''İstihbarat Daire Başkanlığı'na Ağar'ın kadrolarını tasfiye etmek amacıyla getirilmiştim, Ağar bunu öğrendi'' dedi.

-Ahmet Ertürk-

Eski TMSF Başkanı Ahmet Ertürk de komisyona, 28 Şubat sürecinin başta bankacılık olmak üzere finans sektörüne etkileri hakkındaki görüşlerini anlattı.

Ertürk, 1960 darbesiyle birlikte Türkiye'de bir ''vesayet rejimi'' kurulduğunu belirterek, böylece olayların insanların zihninde olağan hale getirildiğini söyledi. Darbe öncesindeki şartların hayata etkileri bakımından darbe sonrasındaki dönemden daha önemli olduğunu dile getiren Ertürk, 28 Şubat sürecinde de yargı, sivil toplum, medya ve üniversitelerin rol almasının acı bir örnek olduğunu kaydetti.

Ertürk, ''Birilerinin 'darbeyi önledim' sözü de gerçek değildir ve o da senaryonun bir parçasıdır'' ifadesini kullandı.

Ahmet Ertürk, 28 Şubat sürecinin en çarpıcı sonucunun ise bankacılık sisteminin çöküşü olduğunu söyledi. 1994'ten 2003'e kadar 25 bankanın battığını anımsatan Ertürk, 5 bankanın doğrudan tasfiye sürecine sokulduğunu, 20 bankanın ise faaliyetlerine devam etmesi şartıyla TMSF'ye devredildiğini anımsattı.

Toplumun o dönemde daha çok TMSF'ye devredilen bankalara ilgisini yönelttiğine dikkati çeken Ertürk, kamu bankalarının en az özel sektör bankaları kadar yük getirdiğini vurguladı. Ertürk, ''90'lı yıllarda izlenen politikalar; mali, ekonomik ve siyasi şartlar, o yılları Türkiye'nin Fetret Dönemi olarak adlandırmamızı doğru sayacak kaotik durum arzetmiştir'' diye konuştu.

-''Kredi kartı alamayacak kişiye banka satıldı''-

O dönemde ekonomi politikalarındaki çarpıklıktan da en çok bankaların yararlandığının altını çizen Ertürk, bu durumun riskleri de beraberinde getirdiğini söyledi. Batan bankaların 18'inin 1990'lı yıllarda alındığına dikkati çeken Ertürk, bunlardan 10'unun sahibinin aynı zamanda medya kuruluşu sahibi olduğuna işaret etti.

Ertürk, o dönemde ''sakat bir yönetim anlayışı'' bulunduğunu ifade ederek, ''Bankasına el konulan bir kişiye başka bir banka satıldı. Daha sonra bürokratların farketmesiyle düzeltildi ama banka edinilmiş oldu. Siz bankaların kredi kartı bile vermekten kaçınacağı kişiye banka verirseniz, bunu kötüye kullanacağına izin vermiş olursunuz ki böyle oldu'' dedi.

Ertürk, 28 Şubat sürecinde ''toplum ve siyaset mühendisliği'' kavramının ortaya atıldığına değinerek, buna paralel olarak ''finansal mühendislik'' projesinin hayata geçirildiğini anlattı. Ahmet Ertürk, her iki sistemin de kötü yönetişimle birbirlerinden yararlandığını, birbirlerinin çıkarına hareket ettiğini söyledi.

TMSF olarak batan bankalara nüfuz ettiklerini ve 23 milyar doları tahsil ettiklerini de hatırlatan Ertürk, ''TMSF güçlendirilmemiş olsa belki bunun dörtte birini bile tahsil etmek mümkün olmayacaktı'' diye konuştu.