Sosyal yapılanmada yani hiyerarşide orta sınıf, işçi sınıfı ile alt sınıf arasındaki grubu ifade etmekle birlikte bu husus ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Yani yüksek ücret alan, yaşantıları lüks içinde geçen kişilerin oluşturduğu bir yapıdır. Bu sosyal seviyede yer alanlar genellikle fakirlik çıkmazından kurtulup, yönünü zenginliğe doğru çeviren kişiler olmakla birlikte dönüşüm sürecinde, bu sınıfta kendilerine yer bulmuşlar ancak, hedefleri hâlâ bitmemekte ve soylu bir sınıf olmayıp, ticaretle zengin olma peşinde uğraş veren bir kesimdir.
Bu olayı toplumsal bir seviye yani itibar kazanma yeri olarak görenler, aslında birbirlerine kapalı olmakla birlikte az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerle birlikte kıyaslandığında, orta sınıfın dikkat çekici seviyeye yükseldiği görünmektedir. Sosyal toplum piramidine bakıldığında orta sınıfların geniş bir yer için toplumda bağımsız olarak çalıştıkları da bir gerçekliktir. Bu yapıyı; bir kısım köylüler, esnaf, zanaat erbabı, orta memur tabakası, serbest meslek sahibi ve küçük satıcılar oluşturmaktadır. Onun içindir ki bu kesim toplumda çoğulluk anlamında kendi içinde toplanıp tabakalanma ile kendinden söz ettirmektedirler. Ancak bu kesim, bizim gibi ülkelerde sınıf piramidi açısından gelişmiş ülkelere göre daha az yer tutmaktadır.
İlkel toplumlar bir yana bırakılacak olursa dünya üzerinde sınıfsız toplumlar yoktur. Onun için sosyal sınıfların mevcudiyeti artık normal bir olgu hâline gelmiştir. Bu sınıflar zaman içinde birtakım değişikliklere uğrar, yani aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya geçişkenlikler ve yer değiştirmeler olur. Bu değişkenliklerin başında mülkiyet, eğitim-öğretim, babadan oğula geçen meslekler, nüfus artışı, yüksek tabakalardaki çocuk azlığı ve alt tabakaların çocuk sayısının fazla olması gibi hususlar iç çelişkilerin bir göstergesi olup, dinamizmi sağlıklı etkilememektedir. Sorun bu boyutta olmasına karşın orta sınıf, toplumda denge ve kararlılık unsuru olarak ciddi rol oynamaktadır. Ancak gelinen aşamada orta sınıf çökertilince yerini vahşi kapitalizm almış ve toplumun tüm dengeleri de altüst olmuştur. Orta sınıf içinde yer alan çekirdek şehirliler sosyal değişimlere daha yatkın olup, yeni fikir ve gelişen teknolojiyi kolaylıkla kabul ederler ve iktisadi faaliyetlere öncülük ederler. Onun için müteşebbisler orta sınıfın unsurlarıdırlar. Batılı toplumlardaki feodal zihniyetler zamanla bu hususu geride bırakarak milletleşirken, bizde hâlâ feodalizmin güçlü bağlarını sürdürmesi toplumsal dengeleri bozmakta, yani köylülerin özgürlüklerini kazanmasının önünde çok ciddi bir engel oluşturarak, kırsal kesimden orta sınıf girişimcisi yaratılmasının önü kesilmektedir.
Haliyle iktisadi feodalite de bir tahakküm kurma organizasyonu hâline getirilerek, istenilen girişimlerde yapılamamaktadır. Yine ülkemizde ekonomik faaliyetlerin dış güçler yararına yürütülmesi (satılan devlete ve özel sektöre ait millî varlıklar), orta sınıfın ve istihdamın gelişmesini önemli ölçüde sınırlandırarak aracılık eğilimleri son derece küçülmüştür. Bu husus, ölçülebilen veya azalıp çoğalan büyüklükler ile keyfiyet açısından son zamanlarda çok zayıf düşürülerek, kendilerinden beklenen görevleri artık yerine getirememektedirler. Hâlbuki iktisadi gelişmenin öncüsü olarak, risk alıp yatırım faaliyetlerini gerçekleştiren ülkemizin orta sınıfı, ülkeyi terk ederek başka ülkelere yatırım ve ticaret olanaklarını taşımaktadır. Bu ve benzeri hususlar, ülkemizin millî ekonomisi başta olmak üzere işsizlik girdabı içinde kıvranan milyonlarca insanın geleceği açısından ulusal bir vahamettir. Tıkır tıkır çalışan ve gayrisafi millî ekonomiye ve işsizliği azaltmaya ciddi katkılar veren hazır kurulu fabrikalar sökülüp, sökülüp yabancı ülkelere taşınırken, bu gidişata ses dahi çıkarılmamakta ve sanayimiz büyük kayıplar yaşarken orta sınıf da yok olmaktadır.
Bu durumun en bariz örneği, son zamanlarda tekstil sektörünün önemli kurumsal şirketleri faaliyetlerini Mısır Devleti’ne taşımaya devam etmektedirler. Gerçekte bakıldığında sınıflar, her çağdaş toplumun zaruri ve kaçınılmaz hayat tarzıdır. Buradan çağrışımla orta sınıfı kontrol edemeyen hiçbir devlet, ekonomisinin dengeli gitmesini sağlayamaz. Bugün şirketlerin iflas etmesi, konkordatoların artması, pazar payının yabancıların eline geçmesi, zanaatçıların işletmelerinin kapılarına kilit vurması, girdi fiyatlarını karşılayamadıkları için tarımsal arazilerini işleyemediklerinden dolayı kiraya verilmesi kanununun çıkarılması ve daha birçok varlık gittikçe elimizden çıkmaktadır.
Bu gidişat ise ülkemiz ekonomisini ve yatırımcı potansiyelini çok zor duruma düşürdüğü gibi, yıllar içinde oluşan orta sınıf da yok olmayla karşı karşıya kalarak ülkemizin nefes alması zorlaşmaktadır. Bu bağlamda sosyal gerçekler dikkate alınarak toplumsal gidişatın önlemlerinin acilen çözülmesi gerekmektedir. Bizler ülkemizi tanıyor, ancak tanımlamada sıkıntı çekiyorsak bu, sorunların çözülmemesinden dolayıdır. Bu çözümsüzlük devam ederse ülkemiz, orta sınıfsız bir konuma sürüklenebilir. Onun için ülke insanının ve müteşebbis orta sınıfın önündeki bu sorunu çözecek tek güç devletimizdir. Ülkemiz bu problemi çözecek mukavemette olduğu somut bir gerçeklikken, daha ne beklenmektedir?