Artık her şey sıradanlaştı bu memlekette.
Sokak cinayetleri, eylemler, protestolar, şehir merkezlerinde bombaların patlaması, askerin-polisin çarşıda pazarda infaz edilmesi…
Yani, aklınıza gelebilecek her şey.
Başsağlığı ve geçmiş olsun dilekleri bile anlamını yitirdi memleketimde. 
Kurudu.
Anlamsızlaştı.
Yetersiz kaldı.
Dahası bu dilekler, artık hiç kimsenin acısını hafifletemez oldu.
Halimiz öylesine vahim, böylesine bezdirici ve bir o kadar da can acıtıcı…
Özetle, ‘cenazemiz ortada, ağlayanımız yok’ desek yeridir.
Gerisini varın siz düşünün.
*
10 Ekimde Ankara’da meydana gelen o korkunç patlama sonrası ülke genelinde yaşanan polemikler psikolojimizin nasıl bir hal aldığını açık bir şekilde ortaya koydu.
Orada yitip giden onca hayatın, yaralanan yüzlerce kişinin acısında bile birleşemedik.
Birde bu yetmezmiş gibi, cenazeler de rahat bırakılmadı.
Cesetler o sokaktan kazınmadan başladı polemikler.
‘Ne için oradalar?’ sorusunun yerini, ‘sağcı mı, solcu mu, acaba kimdi oradakiler’ soruları aldı.
*
Yahu ne fark eder kardeşim!
Oradakiler polis mi taşladılar?
Karakol mu bastılar?
Araç mı yaktılar?
Ya da kırıp döktüler mi?
Yasalar çerçevesinde, barışın dile getirilmesi ne zamandan beri suç oldu?
Zaten izinleri de varmış.
Hadi bunları geçtik.
Orada simit tezgâhının başında ölen emekçinin suçu neydi?
Ya dokuz yaşındaki Veysel’in?
*
Allah aşkına!
Vazgeçin bu tür söylemlerden.
Yazıktır…
Günahtır…
Bırakın oradakilerin kimler olduğunu, onlara karşı yapılan eyleme bakın.
İnsanlarımıza sahip çıkın.
***
Gelelim bizim siyaset abidelerine.
İsim zikretmeye gerek yok.
Çünkü hep aynı kişiler.
Vallahi onlardan da gına geldi.
Sözüm onlara; hem böylesine vahim bir tablo karşısında bir araya gelmekten imtina ediyorsunuz, hem de Türkiye’nin dış politikasını eleştiriyorsunuz.
Nasıl bir çelişki, ben anlayamadım.
Çözüme yönelik hiçbir şey yapmayacaksanız, bari susun.
Görünmeyin ortalıkta.
En azından, cenazelerin kırkı çıkana kadar bekleyin.
Çok pardon!
Unutmuşum.
Seçime kırk günden daha az kaldı.
SUÇLU KİM?
Gelelim zurnanın ‘zırt’ dediği yere.
Yani, ihmal iddialarına. 
Mitingin günler öncesinden planlanmış olduğu bir gerçek.
Hatta katılımcıların büyük bir bölümü sosyal medya üzerinde örgütlenmiş.
Dolayısıyla, ülkede terör olaylarının tavan yaptığı bu sancılı dönemde, böyle bir mitingin art niyetli kişiler için zemin oluşturacağının hesaplanması gerekirdi.
Nitekim bu yapılmadı.
Başkent Ankara gibi bir yerde, aynı noktada iki canlı bombanın bulunması, istihbarat birimleri açısından büyük bir zafiyettir. 
Olayın faturası bugün, Ankara İl Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdürü ve Güvenlik Şube Müdürlerine kesildi.
Yeterli mi?
Tabi ki değil.
Devlet içerisindeki kurumlar hiyerarşik yapılardır.
Böylesine büyük bir katliamın faturasını birkaç kişiye kesmek, asıl sorumluların suçunu hafifletmez.
Türkiye’nin birliğine atılan ilk bomba değil bu.
Hesap vermekten kaçmayacaksın.
Onurlu, erdemli, gururlu en önemlisi de vicdanlı olacaksın.
Polis bile değilken, bakan olmuşsun.
Yapamadım diyeceksin ve gideceksin.
Zira, Yeni Türkiye’ye yakışan da budur.