İstanbul Sultanahmet'te meydana gelen canlı bomba saldırısında on kişi öldü; ikisi ağır on beş kişi yaralandı. Terör bir ülkenin kaderi olamaz. Türkiye’de bir Kasım seçimlerinin ardından siyaset rahatlar diye beklenirken; PKK ve onun uzantısı HDP tarafından ülkemiz gerginliğe doğru hızla itilmek isteniyor. teröristler kazdıkları hendekler, kurdukları barikatlarla art arda sözde özyönetim ilanları yapıyor, Türkiye'nin bir bölümünü silah zoruyla kendi yönetimleri altına almak istiyor.

Güvenlik güçlerimiz silahlı eylemlere gerekli karşılığı verip, bölgede PKK'nın kontrolü eline almasına izin vermiyor. Terörle mücadele kapsamında yapılan operasyonlar, PKK militanı gibi hareket eden akademisyenler, bazı gazeteciler ve bazı siyasetçiler tarafından 'katliam' olarak nitelendiriliyor. Her şeyin alenen ortaya çıktığı bir zamanda yaşıyoruz. Artık kimse kendini saklamıyor. Kimse ne kural tanıyor, ne kanun. Ümitsiz değilim ama şöyle düşünüyorum: Bir devletin kanunları kuralları o devleti korumuyor, kollamıyorsa; o ülkede büyük bir sıkıntı büyük bir boşluk var demektir. Bugün ülkemizde yaşanan budur. Dünyanın hiçbir ülkesinde devletinden maaş alan ve devletine ihanet eden sözde aydın(!) ama kapkaranlık bir insan topluluğu göremezsiniz. Bu alçaklık, bu hainlik bizde ki aydın(!) karanlık, alçaklara mahsustur. Bakın ülkemizin 1100 güzide(!) akademisyeni imzaladıkları bildiride  "Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi gerekiyor." Diye ifadelerde buluyor.

Bu güzide(!) akademisyenlerimiz PKK terör örgütüne ve onun siyasi uzantısı olanlara bir söz dahi söylemiyor. Sanki devlet durup dururken, ortada hiçbir şey yokken ülkenin o coğrafyasında operasyonlar yapıyor. Bu alçak sürüsüne şunu sormak gerekmez mi o bölgede o çukurları kimler açtı? O bölgedeki sivil halkın evleri o hale kim getirdi? O bölgede camileri kim yaktı? O bölgedeki Kürt vatandaşlarımızı göçe kim zorladı? O bölgede polise, askere kuşsun kim ve kimler sıktı? Bütün bunlara rağmen hala devlet mi suçlu? İnsan bakıyor da şunları sormadan edemiyor: Bir tarafta kanal kazıp devletine kurşun sıkan it sürüsü, bir tarafta bu ülkenin vergilerinden maaş alan sözde aydın akademisyen hainler sürüsü. Bir yanda sözde sunucu, sanatçı, şovmen, satılmışlar sürüsü; bir yanda bu ülkenin basını medyası olduğunu iddia eden hainler sürüsü. Bunların hangisi daha tehlikeli? İnsan bunun cevabini veremiyor.

Kimsenin ettiği yanına kar kalmamalı. Kanunsa kanun, yasaysa yasa bir an önce çıkarılmalı. Yoksa yarın çok geç kalmış oluruz. Teröre destek verenler vatandaşlıktan çıkarılmalı iş akdine son verilmeli, devlet memurları kanunu olan 657 yeniden gözden geçirilmeli. Hem devletine ihanet edeceksin hem o devletten maaş alacaksın. Böyle bir devlet zaten devlet olamaz. Artık saflar netleşmiştir. İç ve dış hainler bir olmuşlar. Artık vatanseverler de bir olmak zorundadır. Bunun ortası yoktur. Ya vatanseverlerin safındasın ya vatan hainlerinin safında. Bu bir parti davası değil ülke davasıdır. Yazıma son verirken aydınlarımıza sesleniyorum; böyle gereksiz bildiriler yerine bilimsel yazılara, akademik makalelere imza atarak isminizi duyurmayı deneyin. E tabi bunun için de gerçekten akademisyen ve aydın olmak gerek.